KAAN SEZYUM
Açılamayan antepfıstığı gibi bir haftaydı. Açmayı bir türlü beceremedik, düşen roketlerden kaçmayı bilemedik… Laiklik mi? Asya’da bir ülke mi orası?
Roketsizlik özlemi
Kilis’e roketler atılırken, basın özgürlüğünde dünya 152’ncisi medyamız iyice bi şekilde bi kafalara geldi, artık özgürlük listesinin dibinde olmanın basıncından mıdır bilinmez, sürekli bir ‘Roket düştü’ haberi furyası başladı. Havada kendi halinde gezen roketler nasıl oluyorsa Kilis üzerinde sürekli bir şekilde ‘düşüyor’, olan yine, “Kafamıza roket atılıyor, bizi koruması ve yaşatması gereken devlet nerede?” diyen vatandaşa oluyor.
Valiliğe yürüyen vatandaşların tepesine de basınçlı su ve biber gazı düşüyor. İnsan hayret etmiyor.
Ergenekon yokmuş!
Bu hafta Yargıtay açıkladı. Ergenekon’daki deliller, onlar bunlar patates çıktı. Zaten belliydi, zamanında daha çıkmamış yazıtipiyle hazırlanan zaman yolcuğu yapan belgeler, gizli tanıklar, ülkenin bağırsakları vb. hepsi yalan dolanmış. Geriye Ergenekon paket servisi sırasında hayatını kaybeden 18 kişi kaldı.
Bu arada “Ergenekon’un savcısıyım” diyenler, “Ülke bağırsaklarını temizledi” diyenler de taç atışı için bekliyorlar sanırım.
Kaşımayınca geçiyor aslında…
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kilis’te yaşananlardan sonra valilik önünde durumu ve ilgisizliği protesto eden halkın tepkisini ‘birtakım çevrelerin kaşıması’ olarak değerlendirdi ve “Bu doğru bir şey değildir” dedi… Bu arada Yalçın Bey’e bıyık sizce de çok yakışmamış mı?
Size barış yassah
‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriyi imzalayan akademisyenlere karşı başlatılan paket şov sırasında, metnin arkasında durduklarını açıklamalarının ardından hapse atılan dört akademisyen, ilk duruşmada tahliye edildi…
O sırada da hapiste kaliteli zaman geçirmiş oldular. Akademisyenler zaten çok düşündüğü için oluyor böyle şeyler. Oysa cahil cahil takılsak ne güzel olurdu? Zaten tiplere bakınca nasıl insanlar olduğu anlaşılıyor. Bunlar her şeye bi kulp bulacak, yasadıkları çevreyi daha iyi hale getirmek için ona buna itiraz edecek medeni tipler.
Ront sezonu açıldı
Ülkenin ve insanlığın başına ne geliyorsa ya ranttan ya ronttan geliyor. İkisi de ahlaksızlık, ikisini de yapmadan duramıyorum. Birinde havadan para kazanıyorsunuz, diğerinde de aç kalmış ve bastırılmış cinsel güdülerinizi korkunç bir biçimde besliyorsunuz.
Hürriyet’in galerisi vardı, etrafı rontgen uzmanlarıyla çevrilmiş turist kadın adeta ablukada. İşin güzeli Hürriyet’in galerisinde kadının suratı mozaiksiz, rontgen uzmanlarınınki ise mozaikliydi. Ben güce denge getirdim ve herkesi mozaikledim.
Sonra, Türkiye’ye neden vasıfsız turist geliyor, Türkiye’nin güzellikleri neden heba oluyor. İşte bu tür kardeşlerimiz sayesinde. Adam bir de fotoğrafını çekip bu hayvanlığını belgeliyor. Bazen düşünüyorum, bu adamlar için özel bir tesis yapılmalı, bazı şeyler öğretilmeli ama insanca (Videodaki gibi değil yani).
Not: Bazı şeylerden rahatsız olabilme ihtimaliniz varsa, bu videoyu izlemeyin. İzledikten sonra da “Ama bilmem ne” demeyin.
Geldi 23 Nisan, bir tuhaf oluyor insan
23 Nisan bereketiyle geldi bu sene. Tabii ki güvenlik nedeniyle birçok yerde yasaklanan kutlamalar, izin verilen noktalarda başarıyla gerçekleştirildi.
Kutlamaların en güzel kutlandığı yer ise hiç kuşkusuz ‘Ak Saray’dı.
Şu adreste de harika bir galeri var. Müsait olduğunuzda bir bakarsınız.
Açılsın köprüler, kısalsın mesafeler
Hadi yine iyisiniz, arabayla trafik derdinizi bir noktada çözecek Osman Gazi Köprüsü’nün açılışı yapıldı. Açılışta alışık olduğumuz şovların dışında bu sefer ilginç bir görüntü daha vardı. Cumhurbaşkanımız bizzat kullandığı Mercedes’le yan koltuğuna da başbakanımızı alıp bir miktar turladı.
Aracın içinden çekilen şu görüntülerde neler konuşuldu çok merak ediyorum aslında ama ne yazık ki ham halini bulamadım.
Yine de üzerine istediğiniz parçayı koyarak da izleyebilirsiniz. Enteresan görüntüler sonuçta. Araba da iyi kaçıyor (Bayrakların hareketinden anlayabildim).
Yalnız ben CB olsam, arabayı kullanmam, başbakanıma kullandırır, keyfime göre takılırdım. Bence öylesi daha tarz olurdu ama bu demek değildir ki her şeyi kullanan bir CB’nin da bir tarzı var. Tren, araba, metro, metrobüs hepsi uyar!
Bir de bu köprüden yıllık geçmesi düşünülen sayıda araç geçmezse de köprünün yıllık açığı da bizim vergilerden karşılanacak! Ne güzel değil mi? Köprüden geçen olsa da olmasa da yine köprü kazanıyor. Kasa hep kazanır!
Gazetecileri pistten alalım!
Türkiye özellikle geçtiğimiz haftalardaki şiir krizi sonrasında içeride ve dışarıda yabancı gazetecilere çok büyük kolaylıklar sağlamaya devam ediyor. Kimisi ülkeye giremiyor, kimisi ülkeden çıktıktan sonra geri dönemiyor, kimisine de ülkeye gelmişken mekanında bulunup bi “Gel bakalım buraya” çekiliyor.
Bu güzel ve demokratik uygulama sayesinde basın ve ifade özgürlüğünün dibindeki yerimizi daha da sağlamlaştıracağız gibi görünüyor.
Benim merak ettiğim kısım şu: Nasıl bir fişleme ve veritabanı çalışması yapılmış ki bazen adını ya da çalıştığı kanalı bile duymadığımız, sadece sevilmeyen işyerlerinde çalışan gazetecilerin güzel bir listesi yapılmış.
Gazetecilerin isim, şehir ve yerlerini kayıt altına almak gerçekten harika bir yaklaşım. Sonuçta kötü haberler hep bu gazetecilerin yazması sonucu oluyor. Gazeteci yazmasa haberi de olmaz, kimse de duymaz.
Bu arada Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, söz konusu yaptırımlar için somut nedenler ortaya koymazken ‘güvenlik gerekçeleri’nden söz etti… İşte bu!
Deliyim gözü kara deliğim!
Keşke ülkemiz böyle dandik şeylere takılıp gittiğim bir yer olsaydı. Keşke bu ufak detaylar hayatımızda kötü giden şeyler olsaydı ama değil. Değil ama yine de onlarla uğraşarak kendimize küçük mutluluklar yaşatabiliriz.
Bakınız bu haber çok sevdiğim medyanın amiral gemisinden. ‘Karadelik fotoğrafı’ yazıp altına ‘Interstellar’ filminden görüntü koymak… İşte benim için habercilik budur (Aslında Sabah’ın fotoşoplarını daha çok seviyorum).
Yak bütün devreleri!
Hah işte bu tarza da hastayım. Ne dediği belli olmayan bir tarz. Tabii ki gönlümün efendisi Sabah’tan geliyor.
Gelin birlikte okuyalım. ‘Seni başbakan yaptırmayacağız diyenleri üzen anket’ başlığının altında ‘Seni başkan yaptırmayacağımız diyenleri üzen anket’ yazıyor. Hangisine inanayım?
Neyse ki üzülmeme gerek yok, ben hem başbakan hem de başkan istiyorum. İki tane de kız evladım olsun, bana yeter.
Dönersem adımı koy!
Bilimsellik güzel bir şey. Bir de o yaptığınız ya da bulduğunuz şeye bir isim koymanız gerekiyor. Acayip element isimleri, tuhaf gezegen isimleri hep bu kafanın sonucu ortaya çıkmış.
Önüne engel çıkınca dönebilme özelliği sayesinde ‘Mevlana’ ismini almak için çok çalıştığı belli olan bu robotla sizleri baş başa bırakıyorum (Bu arada haberdeki ‘…ve başka özellikleri olan’ kısmı da dikkatimi çekti. Ne özelliği var başka acaba?)
İyi ki robota döndüğü için ‘Döner’ ismi verilmemiş, o da olabilirdi.
Biraz da hayat
Gelin, büyük güzellik Nina Simone’dan ‘Hiçbir şeyim yok, yaşıyoruz Allah’a şükür’ adlı nefis parçayı dinleyelim.
Hiçbirşeysizlik sizi bozmasın, yaşamaya devam. Hayatınız sizin elinizde hala, şarkıda söylediği gibi özgürlüğünüz var mı, bak orasını bilemedim. Nina Simone’un zamanından iyi durumdayızdır herhalde.
Elimizdeki hayata tutunalım, belki olur.