MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Türkiye Acil Tıp Derneği (TATD) Acil Tıp Uzmanları Saha Gözlem Raporu, depremden sonraki ilk yedi günde karşılaşılan sorunları ortaya koydu.
Rapora göre tıbbi malzeme, cihaz, ilaç ve koordinasyon eksikliğinin giderilmesi günler aldı. Müdahale edilemediği için yaralılıların saatler süren yolculuklarla başka illere sevk edilmesi, ölümlerin artmasına yol açtı.
6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler çok geniş bir alanda yıkım, ölüm ve yaralanmalara yol açtı. 11 şehirde 13.5 milyon insanı etkileyen felaketin ardından ilk saatlerden itibaren Türkiye’nin her yerinden yüzlerce gönüllü hekim ve sağlıkçı bölgeye akın etti.
Acil tıp uzmanları, yola ilk koyulanlardandı. Acil tıp uzmanları sadece yaralılara müdahalede bulunmakla kalmadı. Acil sağlık hizmetleri ve afet tıbbı kapsamında yapılanları gözledi, notlar aldı, raporladı ve kırılgan noktaları ortaya koydu. Böylece gelecekte hazırlanacak afet planı ve projelerde bu deneyimlerden yararlanılabilecek.
‘Sağlık sisteminin kırılganlığı ortaya çıktı‘
Diken’e konuşan TATD Başkanı Prof. Dr. Serkan Yılmaz, depremin, Türkiye’deki sağlık sisteminin sınırlarını test ettiğini ve kırılganlığını ortaya çıkardığını söyledi. Yılmaz, afet bölgelerinde durum tespiti ve afet planlarının devreye sokulmasında gecikmeler yaşandığını, koordinasyonun sağlanmasının uzun zaman aldığını vurguladı.
‘Sahra hastaneleri yetersiz‘
Hem yıkılan hastanelerin enkazında hem de daha sonraki kaotik ortamda hastalar kaybedildi. Depremzedelere sağlık hizmetleri ciddi zarar gördü.
Yılmaz, afetin ilk günlerinde malzeme ve personel eksikliği, ilerleyen döneminde malzeme eksikliği ve ilk hafta sonunda da personel fazlası sıkıntısı yaşandığını anlattı. Bunun koordinasyonun yeterli oranda sağlanamamasının bir göstergesi olduğunu belirten Yılmaz, şöyle devam etti: “Hastane binalarındaki yıkım ve zararların, afette medikal kırılganlığı çok belirgin ölçüde arttırdığını gördük. Hastaneler yıkılınca sahra çadırları kurulmaya çalışıldı. Ancak bu çadırların plansızlığı (ilaç, malzeme, koordinasyon) soğuk kış şartlarıyla birleşince istenilen performansı ortaya koyamadı. Hastane bahçelerindeki otoparklar sahra çadırlarının önündeki en büyük engelleri oluşturmuştu. Çadırların hijyen ve sterilizasyonunun sağlanamaması tıbbi tedaviyi zorladı.”
‘Sevkler can kaybını artırdı‘
Bölgede depremin beklendiğini belirten Yılmaz, “O binalar çökmemeli, bize gerek olmamalıydı” dedi.
Depremden 20 saat sonra Kahramanmaraş’a ulaşan Yılmaz şunları aktardı: “Üç yıl önce açılan Necip Fazıl Şehir Hastanesi çökmüştü. Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi ise ağır hasar almıştı. Hastanelerin yıkılması, zarar görmesi nasıl izah edilebilir? Koca Maraş’ta ameliyat yapılabilen üç dört masa vardı. Yaralılar ağırdı. Hastane kalmayınca operasyonların çoğu depremlerin olduğu yerlerde yapılamadı. Hasta bakımı ve yaralı tedavimizi ciddi oranda etkiledi. Hastaların sevk edilmesi çok sıkıntı oldu. Can kaybının fazla olmasına yol açan sebeplerden biri buydu.”
‘Hastanenin bütün girişlerinden insanlar yağıyordu’
Acil tıp uzmanları Twitter’da sohbet odasında deprem bölgesindeki ilk saatler ve günlerde yaşadıklarını hem birbirleri hem de dinleyenlerle paylaştı. Odaya konuk oldum. İşte acil tıp uzmanlarının gözünden afetin ilk günleri ve saatleri:
Dr. Sıtkı Sarper Sağlam: Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi’ne girdiğimizde inanılmaz biz kaos vardı. Yaklaşık 10’a yakın doktor arkadaşımız toplanabilmişti. Birçok kişi hastaneye ulaşamamıştı, göçük altında arkadaşlarımız var diye düşündük. Hızla triyajı, alanları oluşturmaya çalıştık. O kadar fazla hasta geliyordu ki… Kucakta, 112 ile getirilen… Doktor, hemşire, postası toplam 20 kişiydik ve binlerce hasta geldi. Sürekli geliyordu ve bitmiyordu. Ara verebilsek, planlama yapacağız. Hiç ara veremedik. 11.00-12.00’ye kadar inanılmaz ölçüde, artarak devam etti. Birkaç farklı alanda triyaj yapmak zorunda kaldık. Hastanenin bütün girişlerinden insanlar yağıyordu. Siyah hastalar (ölüler), kırmızıdan siyaha yakın hastalar gelmeye başlayınca olayın vahameti daha da arttı. Bir süre sonra artık saymıyorsunuz, ne yaptığınızı da anlamıyorsunuz. En büyük sıkıntı mobil hatların çalışmaması. Buna alternatif bir sistemimiz de yoktu. Ne 112’den ne de herhangi bir yetkiliden bilgi alabiliyorduk. UMKE ekibinin kendi çabasıyla geldiğini ve onun kurduğu çadırlar sayesinde iki çadırımız olduğunu gördük. Başka da bir şey yok. Kan bulamadık. İkinci depremden sonra tomografi çalışmadı. Herhangi bir tetkik imkanı en başından beri hiç olamadı. Sadece ve sadece muayenemiz, stetoskobumuz ve biz vardık. Acil tıpta bize öğretilen hiçbir şeyi yapamadık. Buna üzülüyoruz. Daha fazlasını yapabiliyor olmak, onu biliyor olmak ama uygulayamamak bizi çok acıtan bir şeydi.
‘Zifiri karanlıkta, telefon ışığında hasta bakmaya çalışıyorduk‘
Dr. Kıvanç Aydınalp: Pazartesi günü (6 Şubat) hastaneye (Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi) girdim, 20 Şubat’ta çıktım. Sürekli ex (ölü) geliyor. Ama 112 ile gelmiyor, yakınları tarafından battaniyelerde getiriliyor. Bir kurtarma çalışması neticesi gelmiyorlar. Bir yerden sökülmüş, çıkarılmış, sadece ölü mü, değil mi diye getirilmiş. İlk saatlerde elektrik yok, jeneratör devreye girmemişti. Elektriksizlikten hastalara neler olduğunu söylemek istemiyorum. Zifiri karanlık bir hastane, su boruları patlamış, her taraftan sular akıyor. Etrafta çırılçıplak insanlar koşturuyor, ajiteler, sadece gece nöbetinde olması gerektiği kadar personel var o saatte. Ve ampute (kopmuş) kollar, bacaklar, insanlar getiriliyor. Zifiri karanlıkta, telefon ışığında hasta bakılmaya çalıştık Röntgen yok, ultrason yok, tomografi yok, hiç kimse yok. Yardıma gelecek kimse yok. Hastaneye gelen yollar kapalı. UMKE ekipleri 14.00-15.00 gibi geldiler. Zaten geç kurulan sahra hastanesinin o noktada çok desteği olamadı. İkinci günün sonunda su bile gelmemişti. 48 saat sonra hemşire ‘bir yudum su var mı?’ diye ortada geziyordu. Hala su yoktu, yiyecek yoktu.
‘İkinci depremin kaosunda entübe hastalar öldü‘
Dr. Mustafa Sefa Pepele: Beşe çeyrek kala hastanedeydim. Hastalar gelmeye başlamıştı. 12.00’ye kadar bin hastayı bulduk. 12.00-13.00’e doğru toparladık, “Bundan sonra bir sıkıntı olmaz” dedik. Ta ki ikinci depremi yaşayana kadar. İkinci depremden sonra hastanede çalışan hiçbir şeyimiz kalmadı. Tomografimiz gitti. Üst katlarda yoğun bakım ve servislerdeki tüm elektrik, su, oksijen tesisatı gitti. Asansör halatları koptu. Yukarıda yatan hastalar geri aşağıya geldi. Yoğun bakımdaki entübe hastalar da acile indirildi. Gelenlere ek bunlara bakmak zorunda kaldık. Acayip bir kargaşa oldu. Entübe hastalar acilde takip edilemediği için çoğu vefat etti. Elektrik, su konusunda çok sıkıntı yaşadık. Yardım ikinci gün Van ekibinden geldi. Deprem yaşadıkları iki bin battaniye, sıcak yemek, su, para, ne varsa getirmişlerdi. Bu şekilde biraz ayağa kalktık. Kargo uçaklarıyla hastalarımızı İstanbul’a sevk ettik. Elazığ da hasta kabul etti.
‘İlk getirilen ex geçen ay mezun ettiğimiz arkadaşımızdı’
Prof. Dr. Cuma Yıldırım: Depremden sonra evde kim varsa hepsini topladım, sırtlarına battaniye verdim, hastaneye (Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi) geldim. Ailemi odaya yerleştirdim. Baktım diğer öğretim üyesi arkadaşlar da öyle yapmışlar. İlk vefat eden 05.15’de getirilen, geçen ay mezun ettiğimiz arkadaşımızdı. Hastaneye ex duhul (ölü) olarak girdi. Arkadaşlarımız çok sarsıldı. Ciddi bir kalabalık yığıldı. Kalabalıkları kontrol edemedik. Bir megafon getirttim. Kontrolü sağlamada bayağı işimize yaradı. Öğleye kadar hastane yıkılmadı, suyumuz, elektriğimiz gitmedi, gazımız gitti, bu yüzden çok üşüdük. Dışarıdan haber alamadık. Adıyaman, Hatay, Maraş gitti diyorlar. Gaziantep’te diğer eğitim ve araştırma hastanesi yıkıldı, kapatıldı, tek üçüncü seviye biz kaldık. 40 saat şehir içinden dahil hiçbir yardım alamadık, tamamen kendi yağımızla kavrulduk. Civarda oturan, mezun ettiğimiz arkadaşlar yardıma geldiler. Ciddi sayıda vefat oldu, morg yetmedi. Afet hastalarına bakarken bir baktık servisteki herkes korkmuş, acile gelmişler. Arka taraf servisteki hastalarla doluydu. Onları ayırt etmek, ayıklamak bizim için bayağı sorun oldu.
‘İlk 24 saat çok kötü geçti‘
Dr. Anıl Yoldaş: Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki uzmanlık eğitimimin son üç ayındayım. İlk etapta hasta gelmiyordu. Herkes dışarı çıkmıştı. Servislerden hastalar indirilmişti. Depremzedeler yağmaya başladı. Maalesef il etapta siyahlar (ölü) geliyordu. Çok kötülerini gördük. Daha sonra elektrik gitti. Alanımız o kadar dardı ki… Sedye bulamıyorduk, hastaları yere yatırmak zorunda kalıyorduk. Bir süre sonra battaniye dahi bulamamaya başladık. Acilin yarısını 4-5 saat boyunca ex’lerin (ölü) olduğu bir alan olarak kullandık. 112’den hiçbir şekilde haber alamadık. Röntgen, tomografi, her şey bozuktu. Sevk yapıp yapamayacağımızı bilmiyorduk. Yöneticimiz gelince sorunlar çözüldü. Elektriklerimiz geldi. Arkadaki servisleri açarak ex’leri almaya çalıştık. Yaralılara yapabildiğimiz damar yolu açabilmek, sıvı desteği verebilmek, ampütasyon olabilecek ya da ampute gelen hastalarda turnikeye sağlayabilmek, resüsitasyona hızlı başlayabilmek. Onlarda bile maalesef adrenalin, oksijen tüpü sıkıntısı oldu. Güvenlik, malzeme eksikliği sorunu vardı. Koordinasyonsuzluk, görüntüleme, laboratuvar eksiklikleri bizi çok etkiledi. İlk 24 saat çok kötü geçti. Belki de hayatımızın en kötü günüydü.
‘Bütün afet planlarını gözden geçirmemiz gerekiyor‘
Prof. Dr. Başak Bayram: Bildiğimiz, duyduğumuz, okuduğumuz afetle ilgili her şeyi silelim, tekrar yazalım. Bu kadar büyük bir afetin ortasında sağlık hizmetini yönetmek çok zor. Afet tıbbında temel bildiğimiz, önce iyiler gelir, sonra kötüler. Pek öyle gerçekçi değilmiş. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi’ne UMKE ile giderken yol boyunca çadır hastanenin geleceğini konuştuk. İlk önce bir acili kurarlar, hemen arkasından hastaneyi ve biz orada çalışmaya başlarız, cerrahi ekip de var diye düşündük. Gittikten sonra öğrendik ki, düşündüğümüz boyutta bir çadır gelmedi. Saatler içinde gelemeyeceğini öğrendik. Yaptığımız tatbikatlar, hastane afet planları çok işe yaramıyormuş. Bütün afet planlarımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Acilcilerin bir sözü var: Biz her gün kaotik bir ortamda çalışıyoruz, bütün kaosları yönetebiliriz. Böyle bir şey yok. Böyle bir kaosu yönetemeyiz. Onlarca kırmızı alan hastasını aynı anda karşıladığınızı düşünün. Aynı anda ve sürekli üç hastayı resüsite (canlandırma) ettiğinizi düşünün… Şunu kesinlikle söylemek istiyorum ki, afet alanına çok sayıda acil tıpçının aynı anda ulaştırılması çok makul bir yaklaşım. Hızlı hareket ediyorlar, birlikte mantıklı düşünebiliyorlar, aynı şeyleri yaptıkları için süreci iyi götürebiliyorlar.
‘Hastaneleri kullanamadığımız için insanlar öldü‘
Prof. Dr. Süleyman Türedi: Hatay Şehir Hastanesi’ne gittiğimde hayatımda gördüğüm en kaotik, trajik, korkunç manzarayla karşılaştım. İlk günü hiç düşünemiyorum. Bin yataklı bir hastane depremden zarar gördüğü için hastalarını tahliye etmeye çalışıyordu. Bütün plan, hastaların Mersin ve Adana şehir hastanelerine helikopterle nakledilmesi üzerine kurulmuştu. Uçak ya da ambulansla çok zordu. Hatay’dan çıkış da çok problemliydi. Entübe olanları karayoluyla gönderiyorduk. Sahra hastanesinde sadece hastaların entübasyonu, göğüs tüpü takılması, damar yolu açılması, hipotermiden korunması hizmeti verebiliyorduk. Serumu ısıtmak bile inanılmaz zordu. Kaynatılan suda serumları ısıtmaya çalışıyorduk. Isıtıcıyı her fişe taktığımızda çadırın elektriği gidiyordu. Bütün UMKE çadırlarının, resüsitasyon alanlarının tepeden tırnağa yeniden planlanması gerekiyor. Şehir hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi karşımızda ayakta duruyor, ancak içi yıkılmış, hiçbir hizmet veremiyor. İçindeki çocuklar, yoğun bakımda yatanlar bundan dolayı hayatını kaybetmiş. İnsanlar sahtekar olmamalı. Beni en fazla üzen, travmatize eden, hastaneyi orada görüp de kullanamamak. Kullanamadığımız için insanların vefat ettiğini görmek beni çok üzdü. Hastaneler kesinlikle ve kesinlikle afetlerde devre dışı kalmamalı.
‘Hasarlı binadan ilaç aldık‘
Dr. Esat Karaduman: Kendim de depremzedeyim, babamın evi yıkıldı. Hastane çalışıyor zannediyorduk. Nurdağı Hastanesi yıkılmış, girilmez durumdaydı. Çadır kurmuşlar içinde üç yatak var. İki acil tıp uzmanıydık, paramedik ve UMKE’ciler vardı. Hastalar elimizde kaldı. Entübe ediyoruz, oksijen tüpü yok, yeniden canlandırma yapıyoruz, adrenalin yok. Ondan sonra vicdanen dayanamadık. Ben ve bir paramedik arkadaş hastanenin içine girdik. Alt katta eczane varmış. Elime bir poşet geçirdim, telefon ışıklarıyla girdik ne gördüysek aldık. O sıra bir deprem de oldu. Kaçtık. Hastaların bari ağrılarını keselim diye ağrı kesici verdik. Yol açılınca sevk etmeye başladık. İletişim olmadığı için telefon yok, internet yok, gelen ambulansa “Antep’e götür” diyorduk. Battaniye lükstü. Ceset torbası olmadığı için cenazeler açıkta kaldı. 24 saat geçtikten sonra biraz stabil olmaya, ilaç gelmeye başladı. İstanbul’dan hekimler geldi, bizi dinlenmeye gönderdi. Dinlenecek yer yok, dışarıda yağmur yağıyor, tuvalet yok. Bu sefer o cesaretle ultrason, mekanik ventilatör, oksijen tüplerini çıkardık. En azından çadırda bir şeyler yapabilelim istedik.
Depremzede hekimler afet triyajında ‘siyah kod‘ kararı vermekte zorlandı
Acil Tıp Uzmanları Saha Gözlem Raporu’nda yer alan tespit ve öneriler de özetle şöyle:
*Depremden etkilenen illerin çoğunda günün ilk ışıklarıyla beraber ağırlıklı olarak canlı ve sevk triyajı yapılabildi. Hatay, Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman’da zarar gören kurumlarda ameliyat yapmak mümkün olamadığı, Diyarbakır’ın; hem depremden görece daha az etkilenmiş olması hem de daha geniş ve gelişmiş sağlık ağı sayesinde çok daha iyi bir sağlık bakımı sağlayabildiği belirtildi.
*Erken dönemde göçük altından kendi imkanlarıyla çıkan hastaneye başvuran depremzedelerin, hastanelerin yapısal ve sistemsel problemleri, yetersiz kalan tıbbi stok ve ekipmanlar, yoğun başvuru sebebiyle tıbbi bakım yerine yer yer canlı triyajı ve sevk triyajına dönüldüğünde yeterli tanı ve tedavi imkanlarına ulaşamadıklarının gözlendi (Adana, Mersin, Diyarbakır hariç).
*İlk saatlerde hafif travma vakaları ön plandayken, saatler ilerledikçe beklendiği üzere Crush sendromu, kompartman sendromu ve kompleks travma hastaları getirilmeye başlandı. Afetzedelerin kalp ve tansiyon problemleri nedeniyle başvurularında artış gözlendiği belirtildi.
*Afetin ilk saatlerinde tıbbi birimlerde azalan hatta kısmen yok olan hizmet sunum kapasitesini negatif yönde en sık etkileyen faktörlerden biri, olay yerinde ölüm kararı verilemeyen cenazelerin yarattığı baskı olduğu ifade edildi.
* Depremden sonraki ilk 7 gün koordinasyonun sağlanamaması, malzeme sıkıntısı, personel dağılımı ve iletişimi problemleri, lojistik ve tedavi bakımı eksiklikleri göz önüne alınarak bu afetin sağlık planlamasının yeterli bir şekilde yapılamadığı görüşü oluştu.
*İlk ve ikinci gün birçok tıbbı bakım merkezinin etkisiz hale geldiği görüldü.
*Depremden ağır hasar alan Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay’da sağlık hizmetlerinin; birinci gün başvuruların aşırı sayıda olması, sağlık çalışanları üzerinde depremin etkisi ve afet bölgesi dışındaki sağlık çalışanlarının afet bölgelerine koordinasyonsuzluk ve kış mevsimi şartları nedeniyle ulaşamaması nedeniyle; ikinci gün ise tıbbı malzemenin bitmesi nedeniyle yetersiz kaldı. Koordine edilemediği saptandı.
*Devam eden günlerde bazı bölgelerde personel ve malzeme sıkıntısı kısmi giderilirken, koordinasyonun 6. günde yeterli oranda sağlanabildiği gözlendi.
*Afetin birinci haftasının sonuna gelindiğinde ise sağlık personelinin tıbbı ihtiyacın çok üzerinde olduğu ve kişisel bakımlarını (barınma, yiyecek, ısınma) karşılamada sıkıntı yaşadıkları gözlemlendi.
*Afetin ilk günlerinde malzeme ve personel eksikliği, ilerleyen döneminde malzeme eksikliği ve ilk hafta sonunda da personel fazlası sıkıntı yarattı. Bu koordinasyonun yeterli oranda sağlanamamasının bir göstergesi olarak değerlendirildi.
*Çadırların hijyen ve sterilizasyonunun sağlanamaması tıbbi tedaviyi zorlaştırdı.
*Hastanelerdeki internet ve iletişim ağlarının depremle zarar görmesi hasta kimliklendirmesini, takibini, tanı süreçlerini (laboratuvar ve görüntüleme) zorlaştırdı.
*İnternet bağımlı hastane bilgi sistemleri kırılganlığın bir diğer göstergesi oldu. Kâğıt temelli, analog triyaj, kayıt, takip, adli bildirim ve ölü tespit sistemlerinin, acil servisler, yoğun bakım ve ameliyathane gibi afetlerde fiziksel hasar almadığı takdirde çalışması elzem birimlerde bulundurulması gerekiyor.
* Tedavi süreci değerlendirildiğinde birçok merkezin sevk sistemini benimsediği görüldü. İlk 2 gün sevk sisteminin kurulmasında zorlanmaya rağmen ilerleyen günlerde başarıyla uygulandı.
*İlk 3 gün sonrasında afetzedelerde sık acil başvuru sebepleri arasında ilk değerlendirmede tanıları eksik konulan ve tedavileri tamamlanamayan hastaların başvuruları dikkat çekti. Ek olarak soğuk kış şartları nedeniyle hipotermi ve yakınlarının göçük altından kurtarılmasını bekleyen afetzedeler arasında CO zehirlenmeleri görüldü. Çadırlarda odun ve kömürle ısınmaya çalışanlarda, yakılan ateş yakınında ısınmaya çalışanlarda da CO zehirlenmeleri görüldü.
*Afetin erken döneminde hastane başvurularında yüksek mortalite gözlendi.
*Erken dönemde acil servislerde hizmet veren hekimlerin aynı zamanda afetzede olmalarından ötürü afet triyajında ‘siyah kod‘ kararı vermekte zorlandıkları görüldü.
*Hastane ve çadırlarda elektrik ve internet bağımlı kurgulanmış olan hastane bilgi, ölüm bildirim ve adli bildirim sistemlerinin devre dışı kaldığı belirtildi.
*Ölü ve yaralıların kimliklendirmesi ve kayıtları, adli muayene ve ölüm bildirimlerinde önemli sayılabilecek aksaklıklarla karşılaşıldığı bildirildi.
*İlk gün sağlık personelinin ulaşabildiği yerlere gerekli tıbbi ekipman, malzeme ve hayati temel ihtiyaçlar ulaşmadı. Bunun kısıtlı olan envanterin hızla tükenmesine neden olduğu, bölgeden malzeme ve ekipman sıkıntısına dair çok sayıda taleplerin oluşturulduğu ifade edildi.
*Sağlık personeli, hasar görmüş binalardan kurtarabildikleri ekipman, tıbbi malzeme ve ilaçlarla hizmet vermeye çalışırken, jeneratör, aydınlatma, ısıtma, iletişim gibi teknik eksiklerden direk etkilendikleri, su, yiyecek, barınma, tuvalet gibi temel ihtiyaçlara ulaşamadan afetzedelere yardım etmeye çalıştıkları ifade edildi.
*UMKE ekiplerinin kısmen sahra çadırları kurabildiği ancak AFAD desteğine ulaşamadığının gözlemlendiği bildirildi. Saha raporlarına göre ilk sahra çadırlarının, daha önce Afrin’de (Suriye) görev alan bir UMKE ekibi tarafından Hatay ve Osmaniye’de depremin 16. saatinde kurulduğu, aktif hizmet için yeterli ekipman ve malzemeye sahip olmadıkları ifade edildi.
*Deprem özelinde yeni gelişen ve yeterli envanter olmadığı için karşılanamayan temel tıbbi ihtiyaçlardan birinin ceset torbası olduğu, bu durumun çalışan ekipleri üzdüğü, ilk günün akşamında aydınlatma olmaması ve soğuk hava şartları nedeniyle arama kurtarma operasyonlarının aksadığının gözlemlendiği ifade edildi.