Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Özel sağlık sigortaları her geçen gün hayatımıza daha da yerleştiriliyor. Kamusal sağlık hizmetlerine ulaşmanın zorlaştırıldığı her an bu özel şirketler için yeni müşteri demek.
Özel sağlık sigortaları müşteri sever, hasta değil. Müşteri olarak kapsamına aldıkları kişi hasta olduğunda en kısa zamanda sigortasını sonlandırmak ister ya da bir sonraki yıl ya ücreti çok artırır ya da o hastalığı kapsam dışına alırlar.
Yoksulluk ile yoksunluğun her alanda benzerliği var. Siz hiç bir bankann yoksullara kredi verdiğini duydunuz mu? Hastalık ise sağlığa dair bir yoksunluktur. Bankacılık ihtiyacı olan yoksullara değil zaten parası olan zenginlere para satma zanaatıdır. Benzer şekilde özel sağlık sigortaları hasta olmayana yani sağlıklı insana sağlık poliçesi satmayı sever.
Bakmayın siz Diyanet İşleri Başkanlığının 2004 yılında bir fetva ile “özel sağlık sigortaları ve SSK arasında özü itibarı ile fark yoktur” demesine. Benzer tarihlerde sanatçı Ata Demirer “şişman olduğum için hiçbir özel sağlık sigortası beni sigortalamıyor” demekteydi.
Halk kamu hastanelerinden muayene randevusu alamadıkça, güçleri de özel hastanelere yetmediği için, el mahkûm tamamlayıcı sağlık sigortasına başvuruyor. Yani hem SGK’dan hem de özel hastanedeki ücret farkları için özel sağlık sigortalarından yararlanıyor. Ama kazın ayağı öyle değil: Birçok durumda SGK’a ilaveten tamamlayıcı sağlık sigortası yapmış olsanız da özel sağlık kurumları ek ücret alıyorlar. Tamamlayıcı sağlık sigortaları özü itibari ile sağlık sigortası olmaktan ziyade ‘kolaylık vergisidir’. Yani hakkınız olan sağlık hizmetine ulaşmak için bir daha para ödemeniz gereken sistem.