AYŞEGÜL KASAP
aysegulkasap@diken.com.tr
@aysegul_kasap
Orman yangınları yeniden gündemde ama Türkiye depreme hazır olmadığı gibi yangınlara da hazırlıklı değil. Her yıl binlerce hektar alan, tedbirsizlik ve yetkililerin ihmalleri nedeniyle göz göre göre yanıyor.
Yangın ekolojisi uzmanı ve çevre bilimci Prof. Dr. Tuncay Neyişçi orman yangınlarına neden olan asıl faktörleri ve neden kontrol altına alınamadığını Diken’e anlattı.
Kamuoyunda yangından sonraki müdehaleler konuşuluyor ama öncesinde alınması gereken önlemler pek gündeme gelmiyor. Neyişçi’yse yangınlara karşı asıl mücadelenin alınan önlemlerle yapılabileceğini söyledi. Bunun için iki noktaya dikkat çekti: Biri ‘yangına dirençli orman’, diğeriyse yanıcı yönetimi. Bu iki yöntemle sadece artan hava sıcaklığı kaynaklı yangınlara değil olası iklim krizi senaryolarına karşı bile ormanların korunabileceğini savundu.
Tedbirsizlik bir yana, bir de ihmaller zinciri var. Örneğin Orman Genel Müdürlüğü (OGM) temizlediği yanıcıları şeritler halinde orman içine yığıyor: “Bu biriktirilmiş şeritler, yangın büyüsün kontrol edilemez hale gelsin anlamına gelir. En kötü senaryo olarak küresel iklim değişikliğinde (sıcaklıklar) 1,5 derece artacak deniyorsa, bu ondan da kötü bir senaryodur.”

OGM verilerine göre Türkiye’de 2019’da 11 bin 332 hektar, 2020’de 20 bin 971 hektar, 2021’de de 181 bin 393 hektar orman alanı yandı.
2020 Sayıştay raporlarında Türkiye’nin ormanlarının yüzde 60’nın yanma riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilmiş ve yetkililerin yangınlara karşı önlem almadığı kaydedilmişti. Bu yıl çıkan yangınlar uyarının hala ciddiye alınmadığını da gösterdi.
Profesör Neyişçi, orman yangınlarının bütüncül ele alınmadığını söyledi. Dahası sorumluluk konusuna bakış açısı da yanlış. Sadece OGM ya da ilgili bakanlıklar yangınlardan sorumlu tutuluyor. Oysa nasıl ki orman herkesi ilgilendiriyorsa orman yangınları da toplumun tüm paydaşlarını ilgilendiriyor.
‘Sloganlarla ezber tekrar ediyorlar’
Neyişçi’ye göre akademisyenler, sivil toplum kuruluşları (STK) ve vatandaşlar da bu yangınlardan sorumlu: “Bir akademisyen olarak bütün orman fakültelerini suçluyorum. Bütün akademiyi suçluyorum. Bütün STK’yı ve bütün halkı suçluyorum. Neden? Eğer orman yangınlarının hepsi yüzde 90 insan kaynaklıysa halkın duyarlı olaması lazım. Halkın duyarlı olaması için STK’ların destek vermesi lazım. Akademisyenlerin de OGM’nin de destek vermesi lazım. Bu işin tek bir suçlusu tek bir sorumlusu yok. Toplumsal bir olaydan söz ediyoruz bunun çözümü de toplumsaldır.
Orman yangınları çıktığı ilk andan itibaren STK’lar ‘Ciğerlerimiz yanıyor’ der. Arkasından ‘Uçak helikopter var mı yok mu’ diye sorar. Çok sloganvari, derinliği olmayan söylemlerle ortaya çıkıyorlar. Oysa sivil toplum örgütlerinin de biraz araştırma yaparak içi dolu, sorunu çözebilecek söylemler geliştirmeleri lazım. Ezber tekrar ediyorlar.”
Yangınların küresel iklim değişikliğiyle beraber daha da artacağı söylemi neredeyse bütün uzmanların dilinde.
‘Akademisyenler strateji üretmeli’
Neyişçi, sloganlardan birinin de bu olduğunu söyledi ve ekledi: “Bırakın küresel ısınmayı, hava ısındı mı orman yangını artar. Geçen sene bir dereceyse ortalama sıcaklık bu sene 1,5 olacaksa siz bu değişime karşı ne yapmanız gerekeni söyleyebiliyor musunuz? O zaman iklim değişikliği konusunda sorunu çözmek için konuşmuş oluyorsunuz.”
Çözüm önerisi olmayan bu tarz söylemlerin hem kamuoyuna hem de OGM’ye verilen bir ‘maymuncuk’ olduğunu belirten profesör “Akademisyene düşen küresel hükümetler arası iklim değişikliği paneli senaryolarına göre strateji geliştirmek. Tamam, sıcaklık 2050’ye kadar 1,5 derece artacaksa ben ormanlarımda ne yapmalıyım mücadele edebilmek için. Var mı söyleyen” dedi.
‘Yangına dirençli orman’
Neyişçi, 2000’lerin başında konuyla ilgili iki araştırma yaptı. İkisi de TÜBİTAK çalışması. Bu çalışmalarında orman yangınlarına karşı asıl atılması gereken adımlardan birinin ‘yangına dirençli orman’ kurmak olduğunu bilimsel olarak ortaya koydu. Bu sistem aynı zamanda küresel iklim değişikliğinin neden olacağı olası olaylara karşı da ormanları desteklemiş olacak.
Peki nedir bu ‘yangına dirençli orman’?
Neyişçi şunları söyledi: “Ormanları sıralı sık dikilmiş selvilerle özellikle riskin yüksek olduğu yerlerde rüzgara karşı destekleyelim. Orman yangınları çıktığı zaman ilk söylenenelerden biri rüzgar hızı. Bu orman içindeki rüzgar hızını kestiğiniz zaman yangın olasılığını düşürürsünüz. Rüzgarı azalttığınız zaman orman içindeki rutubet kaybını da azaltırsınız. Çünkü rüzgar yanı zamanda rutubeti de tüketir. Yapılmadı, uygulanmadı. Avrupa Birliği’nde 5 milyon avroluk projeler yaptık biz bunla ilgili. Benim yarattığım bir teknoloji. Avrupa yapıyor, Türkiye’de sözünü eden bir bilim insanına rastladınız mı?”
Yanıcı yönetimi
Bir diğer TÜBİTAK çalışmasını şöyle anlattı: “Ormanların altını betonla kapladığınız zaman orman yanar mı? Ağacın yanabilmesi için altında ince dallarından kuru yanıcıların olması lazım. Onun için beton örneği verdim. O betonun üzerine şimdi siz ağacın kuru yapraklarını döktüğünüzü ve bunun yıllarca biriktiğini düşünün. Bu orman, altı beton olmasına rağmen şimdi yanar. Çünkü üzerinde sigara izmaritinin kolay tutuşturabileceği yanıcı var. O yanıcıyla çıkan enerji ormanı yakabilecek boyuta geldiği zaman orman yanar. O zaman yapmanız gereken bu ormanın içinde kolayca tutuşabilen, ince yanıcı madde miktarını yönetmek. Yerine göre azaltırsınız, yerine göre yakarsanız, yerine göre preslersiniz… Bir sürü teknolojisi var bunun. Ama bunları büyük enerjiyi çıkaracak yangın olma durumundan çıkarırsınız. Bakın o zaman ormanlarınız yanıyor mu? Yansa bile bu kadar şiddette yanıyor mu?”
OGM’nin önlem dediği şey yangınlarını büyütüyor
OGM, orman yangınlarıyla mücadele için yolun hem sağından hem de solundan 5 metre derinliğinde ağaçları kesme kararı almıştı. Bunun gerçekten de bir mücadele yöntemi olup olmadığını sorduğumuzda Neyişçi şu yanıtı verdi: “Bu yöntem literatürde var. Çok eskiden beri Türkiye’de uygulanır. Riskin yüksek olduğu yol kenarlarındaki veya işlek yerlerdeki ormanların altındaki dalları 2,5 metreye kadar budarsınız. Kolay tutuşabilecek ve yüksek enerji açığa çıkarmayacak duruma getirirsiniz. Yani üstündeki ormanı yakmayacak duruma getirirsiniz.

Ama ne yapıyorlar biliyor musunuz? Bu kestikleri ormandan çıkardıkları dal ve çalı çırpı artıklarının hepsini götürüp 10 metre, beş metre içeriye şerit şeklinde yığıyorlar. Bu kadar büyük, mühendisliğe aykırı bir dangalaklık yok. 1994 Çanakkale yangınından beri bunu söylüyorum. Siz bu ince yanıcıları ya da kestiğini dalları diyelim 10 metre ileriye şerit halinde yığarsanız herhangi bir şekilde temizlediğinizi zannettiğiniz yerden oraya, biriktirdiğiniz yere bir ateş ulaşırsa veya ateş oradan başlarsa, çok fazla miktarda kuru yanıcı olduğu için yangın ister istemez büyür ve kontrol edemezsin. Onun için bu tür uygulama orman yangınlarının büyümesine neden oluyor. Yahu bir genel müdürlük, orman teşkilatı, orman mühendisleri bunu nasıl yaparlar?
‘İklim değişikliğinden daha kötü bir senaryo’
Bu biriktirilmiş şeritler, yangın büyüsün kontrol edilemez hale gelsin anlamına gelir. En kötü senaryo olarak küresel iklim değişikliğinde 1,5 derece artacak deniyorsa, bu ondan da kötü bir senaryodur. Türkiye’de yol kenarlarında yanıcıları temizleyip orman içerisine yığmak yangınların arkasındaki asıl şey.”
Üç boyutlu yangınlarda helikopter ve uçak etkili değil
Neyişçi, helikopter ve uçakların sadece ilk müdahalede yangına karşı etkili olabileceğini söyledi. Yangın büyüdükten sonra ne Türk Hava Kurumu’na (THK) ait uçakların ne de 50 tonluk su atan diğer uçakların etkili olmayacağını belirtti.
Çünkü büyümüş yangınlar -ki bunlara üç boyutlu yangınlar denir- kendi konveksiyon sütununu oluşturmuştur. Yani kendi iklimini oluşturan, kendi kendini kontrol eden bir yangın haline dönmüş oluyor. Bilimsel olaraksa bunun üzerine su atılarak söndürülmesi imkansız.
‘Sobadaki ateşi tükürerek söndürmeye çalışmak gibi’
Profesör bu tür yangınların dört ila altıncı saatinde açığa çıkan enerjinin Hiroşima’ya atılan bir atom bombasında açığa çıkan enerjiyle aynı enerji olduğunu söyledi: “Siz uçağınızın ya da helikopterinizin bunun üzerine attığın su, sobadaki ya da bir şöminedeki ateşi tükürerek söndürmeye çalışmak gibi bir şeydir. Son yangınlarda gördünüz, ateş üzerine su atarak orman yangını sönmemiştir. Manavgatta yağmur yağdığı için söndü. Marmaris’te orman bittiği için söndü. Yani uçak ve helikopterlerden su atıldığı için değil. Uçak ve helikopter orman yangınlarının enerjisinin az olduğu yerlerde müdahale ederse etkili olabilirler onun da etkisi sınırlıdır. “
Burada yine öne çıkan çözüm yangına dirençli orman ve yanıcı yönetimi. Bunlar uygulanırsa uçak ve helikopterle müdehalenin anlamı var. Çünkü orman yangınları düşük enerjili olur. Buna suyla da müdahale edebilirsiniz.

İhmalle gelen büyük yangınlar
Bir diğer konuysa hızlıca söndürülen yangınlarda OGM’nin daha sonra gerekli adımları atmaması: “Erken söndürülen her yangın eğer yangından sonra yanmadan kalan alanda yanıcı yönetimi çalışmaları yapılmıyorsa -ki yapılmıyor Türkiye’de- daha sonra çıkacak büyük yangınların sayısınız arıtır.”
Neyişçi buna şöyle örnek verdi: “Diyelim ki 100 hektarlık bir orman alanınız var burada bir yangın çıktı. Erken gittiniz yangın tepeye gitmeden söndürdünüz. 1 hektar söndürdünüz ama geriye kalan 99 hektar için bir şey yapmadınız. Eğer 99 hektardaki yanıcı madde oranlarının azaltmadıysanız bu büyük yangına dönüşür.
Türkiye’de yaşanan da budur. Erken söndürülen her yangın bir işarettir, orada yangın için olumlu koşullar ortaya çıkmıştır. Yangını söndürdükten sonra bununla yetinmeden geride kalan alanlarda yanıcı faktörler kontrol edilmeli ve tehlikesiz seviyeye düşürülmelidir. Düşürmediğiniz takdirde yanıcı madde birikmeye devam eder. Biriken her yanıcı madde de daha sonraki yangının şiddetlenmesine neden olur. Özeti bu. Türkiye’de yaşadığımız büyük yangınların arkasındaki temel hikaye bu.”