ARZU YILMAZ *
Küreselleşme vizöründen bakıldığında sınırları flulaştıran ebruli renk giderek kayboluyor. Küreselleşmeye koşut hep varolagelen yerelleşme direnci kırmızıyı kırmızı, sarıyı sarı, maviyi mavi yalnızlığında ve matlığında ayrıştırıyor. Bu durum değil koca bir dünyayı, bir insanı bile ifade etmekten uzak. Ama görünen o ki, içinde bulunduğumuz zamanın ruhu herkesi rengini belli etmeye çağırıyor.
Dolayısıyla, yaşanan birlik ve dirlik sorunlarına çözüm referansları da daralıyor. Evrensel iyi, doğru ve güzel etrafında ortaklaşmanın faydasızlığından yorgun çoğunluk, enerjisini yerelde ne kotarabileceğine odaklıyor. Bu bağlamda, son yıllarda dünyanın birçok noktasında patlak veren direniş hareketleri benzer örgütlenme biçimlerine ve paralel taleplerine rağmen birbiriyle kesişmiyor.
Öte yandan, bu evrensel iyi, doğru ve güzel sayesinde hayli semirmiş azınlık da elindekini muhafaza etmenin telaşında, kendine benzemeyenle azalan kaynakları ve yaşam alanlarını paylaşmak istemiyor.
Sağ ile solun liderlik farkı
Geçtiğimiz haftalarda Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konferans veren Micheal Hardt, bu ortamda yükselen sağ ile sol hareketler arasındaki en önemli farkın liderlik modellerinde ortaya çıktığına dikkat çekiyordu.
Hardt’a göre, sağda büyük ölçüde kitleler popülist, askeri ya da dini liderler peşinde mobilize olmaya devam ediyor. Solda ise son direniş örneklerinde gözlemlenebileceği gibi ortada bir lider yok. Kitleler yatay bir örgütlenme içinde kimsenin kendi adına konuşmasına imkan vermiyor. Hardt, 1960-1970’li yıllardaki deneyimlerinin ardından ‘liderleri imha eden’ solda, geleneksel/hiyerarşik liderlik modeline bir alternatif gelişebileceğini düşünüyor.
Öcalan gerçekten ‘Önderlik’ mi?
Bu çerçeveden bakıldığında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ‘Önderlik’ rolü çağdaş sol hareketler içinde bir istisna gibi duruyor. Aslında PKK içinde ‘Önderlik’ siyasal stratejinin belirlendiği kurumsal bir yapıyı ifade ediyor. Ancak, genel algı ‘Önderlik’ denilince Öcalan’la özdeş kişisel bir güç merkezi olduğunu varsayıyor. Dolayısıyla, Kürt kitlesinin mobilizasyonunda ya da Kürt Siyasal Hareketi’nin karar alma süreçlerinde Abdullah Öcalan belirleyici ve nihai aktör olarak kabul ediliyor.
Peki gerçekten öyle mi?
Hiç kuşkusuz, kuruluşundan bu yana PKK stratejisinin izi sürüldüğünde, Öcalan’ın etkisi yadsınamaz. İdeolojik yönelim ve örgütsel yapılanma, politik söylem ve hedefin kurucu aktörü Abdullah Öcalan’dır. Ama bu, PKK Öcalan’dan ibarettir anlamı taşımaz. Zaten 1999’da Öcalan’ın İmralı’ya hapsedilmesinin PKK’nin ortadan kalkmasına yetmeyişi bunu gösterir.
KCK faktörü
Daha da önemlisi, o tarihten sonra PKK’nin içine girdiği yeni yapılanma sürecinin sonuçlarıdır. KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) olarak tanınan bu yeni yapı her şeyden önce karar alma mekanizmasını hiyerarşik bir düzenden çıkarıp yatay bir düzlemde kurar. Bu mekanizma içinde coğrafi/bölgesel temsil yanında cinsiyet, sınıf gibi farklılıklar da kendine yer bulur.
PKK Kürdistani bir koalisyon gücü
Dolaysıyla, bugün PKK’yi klasik anlamda bir siyasi parti ya da silahlı örgüt olarak tarif etmek yetmez. PKK, son tahlilde Kürdistani bir koalisyon gücüdür. ‘Önderlik’ de bu koalisyon gücü içinde değeri kutsal ama Öcalan’ın da sık sık vurguladığı gibi fonksiyonu sınırlı bir bileşene işaret eder.
Bu bağlamda İmralı sürecinde, daha birçok konuda olduğu gibi, PKK ile ‘Önderlik’ ilişkisinin manipüle edildiğini vurgulamak gerekir. Bu manipülasyonun en önemli kaynağı da AKP.
AKP anlayışında ha temsil ha teslim
Aslında bunun nedeni, sağladığı pratik faydalar üzerinden analiz edilebilir. Ancak, yapısal bazı sorunları açığa çıkarmak sanırım uzun vadeli bir projeksiyon adına daha yararlı olur. Zira İmralı sürecinde Abdullah Öcalan’ın rolünün bu kadar öne çıkması temelde AKP’nin siyaset anlayışının bir tezahürü. İslam’ın biat kültüründen beslenen AKP anlayışında bir iradenin temsil edilmesiyle, bir iradeye teslim olmak arasında fark gözetilmez. Bir bakıma, Vahdet-i Vücud inancı siyasette lider ve millet ilişkisinde yeniden kurulur. Nihayetinde, ‘Usta’ lider ve millet ‘bir’ anlayışının ifadesidir.
Kürt Siyasal Hareketi’nde denklem farklı
Kürt Siyasal Hareketi’nde ise bir halkın iradesini tek bir lidere teslim eden anlayış çok gerilerde kalır. Bugün “İrademiz Öcalan’dır” açıklamaları bir teslimiyeti değil, bir temsiliyet yetkisini işaret eder.
Bu temsiliyet yetkisi ‘Önderlik’in KCK içindeki yeriyle uyumlu ve sınırlı. ‘Önderlik’in kitle için kutsal sayılan değeri ise en fazla bu sınırlar içinde alınan kararların çabuk ve yaygın bir şekilde uygulanmasında kolaylaştırıcı etki yapar.
Öcalan da rahatsız
Ancak, bu gerçeğin tersi bir izlenimin yaratılmış olması öyle anlaşılıyor ki Abdullah Öcalan’ı da rahatsız ediyor. Zira en son İmralı’yı ziyaret eden HDP heyetine “Her meseleyi Öcalan çözer, Öcalan şöyle söyler, şöyle olur yaklaşımı ciddiyetsizlik” demesi bu rahatsızlığı ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, Micheal Hardt’ın liderlik modelleri üzerinden okuduğu sağ ve sol farkı bağlamında Kürt Siyasal Hareketi’nin çağdaş sol hareketlerden ayrıldığını söylemek anlamlı görünmüyor. Bilakis, Hardt’ın “Taktik uygulayan öznelerle, strateji üreten liderlik anlayışının değişmesi” teklifi, Kürt Siyasal Hareketi’nde hayat buluyor. İmralı sürecinde KCK’nin uyguladığı taktiğin, çoğu zaman Abdullah Öcalan’ın aldığı stratejik kararların ötesine geçmesi bunun en somut göstergesi.
Sesini yükselten aileler
Bu durum, ‘Usta’ siyaset anlayışının pek bir hevesle sarıldığı ‘Önderlik’ iradesinin dışlanmasına değil, bu iradenin oluşumunda yukardan aşağı işlemeyen çok aktörlü bir sürece işaret ediyor. Üstelik, bu süreç yalnızca KCK ölçeğiyle de sınırlı kalmıyor. Kürt Siyasal Hareketi içinde politize olan her bir kişinin söylem ve eylemi giderek geleneksel/hiyerarşik lider ayrıcalığını aşındırırken, Hardt’ın işaret ettiği gibi birilerinin kendi adına konuşmasını zorlaştırıyor.
Bu bağlamda, birçoğu Kürt Siyasal Hareketi’ne angaje olmasına rağmen dağa çıkan çocukları için sesini yükselten aileler örneği aslında bir ilki değil, sadece olgunlaşan bir sürecin görünürlük kazanmasını ifade ediyor.
‘Usta’nın nafile çabası
Son tahlilde, Kürt Siyasal Hareketi dünyada küreselleşmeye karşı gelişen yerelleşme direnciyle uyumlu ve sol hareketlerle paralel bir seyir izliyor. Ancak, bu paralel seyir halinde hiçbir hareketin birbiriyle kesişmemesinden Kürtler de payına düşeni alıyor.
Bu durumda derinleşen birlik ve dirlik sorununda ‘Usta’ siyasetinin ‘Önderlik’e rol biçme, daha olmadı bu rolü kapma çabası ise nafile görünüyor. Zira işler Kürt siyasetinde başka türlü yürüyor.
* Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler doktora öğrencisi. Kürdistan’da Küt mülteciler konusunda çalışıyor. Doktora tezinin alan araştırması için üç yıl Irak Kürdistanı’nda kaldı. Bu süre içinde Duhok Üniversitesi’nde ders verdi.Daha önce yine Ankara Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Kadın Çalışmaları alanında yüksek lisans yaptı. İki yıldır Radikal 2’de Kürt ve Kürdistan sorunu hakkında yazıları yayınlanıyor.