MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Kamu sağlık kurumlarında cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) hizmetleri durma noktasına geldi. Aile Sağlığı Merkezleri’nde (ASM) rahim içi araç (RİA) takılmıyor, kondom, hap, iğne verilemiyor ve CSÜS eğitiminde sorunlar yaşanıyor. İsteğe bağlı kürtaj yapan hastane sayısı ise iki elin parmağı kadar.

Doğurganlığın düzenlenmesi kadın ve çocuk sağlığı açısından çok önemli. İlgili hizmetler, 1965’den beri kamu eliyle sunuluyor. 1965’de çıkarılan 557 ve 1983’de çıkarılan 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun, doğurganlığın düzenlenmesiyle ilgili halkın eğitilmesi, hizmetlerin yaygın sunulması ve doğum kontrol yöntemlerinin kamu sağlık kurumlarında sürekli bulundurulması sorumluluğunu Sağlık Bakanlığı’na veriyor. Anayasanın 56’ıncı maddesi, halkın sağlığını koruma ve sağlık hizmetini düzenlemekle yine devleti görevlendiriyor.
Ancak AKP iktidarıyla birlikte muhafazakarlaşma ve pronatalist (doğumları özendirici) politikalar kamunun CSÜS’e yaklaşımı değiştirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iktidarının ilk dönemlerinden itibaren üç hatta dört çocuk çağrısı, kürtajı ‘cinayet’ olarak nitelendirmesi karşılık buldu. Sağlık Bakanlığı yasaların yüklediği ilgili görevlerin ucundan tutmaya başladı.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hayata geçirilmesi CSÜS hizmetlerinde kırılma ve anlayış değişikliğine yol açtı. Sağlık ocakları yerine ASM’ler açıldı. ASM’lerdeki iş yükü, CSÜS hizmetlerin performansa dahil olmaması, konuyla ilgili eğitimli sağlık çalışanlarının azlığı, bakanlıktan yeterli malzeme gelmemesi hizmetlere ulaşımı zorlaştırıyor. Yanısıra isteğe bağlı kürtajların kamu hastanelerinde yapılmaması aileleri ve bireyleri zor durumda bırakıyor.
Kamu bir anlamda, “Başınızın çaresine bakın” veya “Doğurun” diyor.
Oysa ki CSÜS insan haklarının bir parçası. Ve elbette ki sağlık hakkı. Böyleyken herhangi bir gebelik önleyici yöntem kullanan 15-49 yaş arası evli kadınların oranı yüzde 73,3’den yüzde 69,8’e düştü. Hatta 1993’ten daha düşük seviyelere indi. Gebelikten korunmak isteyen partnerler arasında modern yöntem kullanımında hala önemli bir açık var.
Kamuda bulamayan, satın almaya çalışıyor
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları’na (TNSA) verilerine göre 2008’de modern yöntem kullananların yüzde 61’i kullandıkları yöntemi kamu sektöründen, yüzde 35’i özel sektörden ve kalan yüzde 4’ü ise market, dükkan gibi diğer kaynaklardan temin ederken, 2013’te yüzde 56’sı kullandıkları yöntemi kamu sektöründen, yüzde 37’si özel sektörden ve kalan yüzde 7’si ise market, dükkan gibi diğer kaynaklardan temin etti. 2018’de kamu sektöründen yöntem temini yüzde 52’ye düştü, özel sektör yüzde 36’ya ve market, dükkan gibi diğer kaynaklar ise yüzde 12’ye yükseldi.
Uzmanlara göre bu azalma, bazı kadınların yöntemleri kendi iradeleri dışında kullanmayı bırakmasıyla sonuçlanmış olabilir. Nitekim RİA, iğne ve hap kullanırken bırakan kadınların yüzde 11-17’si neden olarak temin güçlüğü çektiğini belirtiyor.
2003-2018 dönemi TNSA sonuçlarına göre uzun süreli ve yüksek etkili doğum kontrol yöntemi RİA (spiral) kullanımı yüzde 20,2’den yüzde 13,7’ye düştü. Hap kullanan kadınların payı 1978–1983 arası TNSA’larda yüzde 8–9 iken sonrasında sürekli azalarak 2018 TNSA’da yüzde 4,8 oldu. Bu dönemde sadece iki yöntem, rahim tüplerinin bağlanması (yüzde 9,3’den yüzde 10,4’e) ve kondom kullanımı (yüzde 15,8’den yüzde 19,1’e) arttı.
‘Politik engelleri kaldırın!’
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu’ndan(CİSU) Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Toplumsal Cinsiyet Kadın Üreme Sağlığı Çalışma Grubu yürütücüsü Prof. Dr. Türkan Günay uluslararası ve ulusal belgelerde devletleri, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, hizmetlerin verilmesi konusunda yükümlü kıldığını vurguladı. Bu hakların, cinsiyetinden bağımsız olarak tüm bireyler tarafından eşit bir şekilde kullanılmasının da yine belgelerde garanti altına alındığını belirten Günay, şunları söyledi: “Doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine ulaşmak kadınların temel hakkı. Bu hizmetlerin sunulmaması, kadının ve erkeğin diğer bir ifadeyle ailelerin ‘sağlık hakkının kullandırılmamasının’ yanı sıra kadını, eşit bir yurttaş olarak görmek istemeyen bir zihniyetin ürünü. Ülkemiz geçmiş yıllarda bu konudaki güzel uygulamalarıyla dünyaya örnek de olmuştu. CSÜS önündeki ‘politik engellerin’ ortadan kaldırılması gerekiyor.”

‘Devlet elini çekti’
Devletin ücretsiz olarak kendi sağlık kurumlarında hem danışmanlık verip hem de yöntemleri sunarken yaklaşık üç-dört yıldır CSÜS hizmetlerinde ciddi sorunlar çıktığını söyleyen Günay, “Şu anda tamamen elini çekti” dedi.
Halen pandeminin bahane edildiğini ancak sorunun bundan önce başladığını vurgulayan Günay, şunları söyledi: “Zaten ağır aksak yürüyen bir süreçteyken pandemi bahane oldu. Kamu kurumlarında kondom, iğne gibi yöntemler bulunmuyor. RİA hizmeti verilemez oldu. Bu konuda özveriyle çalışan sadece birkaç aile hekimi RİA takabiliyor. Aile sağlığı merkezlerinde görevli hemşire, ebe ya da acil tıp teknisyenlerinin RİA takabilmek için sertifikaları yok. Özelde en az 1500 liraya RİA takılıyor. Devlet hastanelerinin içindeki Aile Planlama ya da Ana Çocuk Sağlığı Merkezlerinde bu talep karşılanıyordu. Kapatıldı ve bu hizmetleri veren ekipler dağıtıldı, sayıları azaltıldı.”
Mayıs 2018’de yayımlanan Toplum Sağlığı Merkezi ve Bağlı Birimler Yönetmeliğiyle Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması (AÇSAP) Merkezlerinin adı Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı (ÇEKÜS) Birimi olarak değiştirildi.
2020 istatistikleri göre toplam 166 ÇEKÜS var. 2020’de danışma amaçlı yaklaşık 154 bin başvuru kaydedildi. AÇSAP’lara 2002’de toplam 2 milyon 980 bin 481 başvuru yapılmıştı. ÇEKÜS’e döndükleri ilk yıl 366 bin, 2019’da yaklaşık 310 bin başvuru yapıldı.
‘Çok bilinçli bir şekilde bu hizmetler ortadan kaldırıldı’
Kürtaj doğum kontrol yöntemi olmasa da bir hak ve 10 haftalık gebeliğe kadar kısıtlayıcı bir yasal düzenleme de yok. Buna rağmen Türkiye’de tıbbi nedenler dışında yani isteğe bağlı kürtaj yaptırmak fiili olarak kolay değil. Kadir Has Üniversitesi’nden Mary Lou O’Neil ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada 2016’da Türkiye’de 81 ilden 53’ünde devlet hastanelerinde herhangi bir yasal kısıtlama olmamasına rağmen isteyerek düşük hizmetinin (kürtaj) sunulmadığı saptanmıştı. Batı Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde, doğurganlık çağındaki (15-49) kadınların kürtaj hizmeti alabileceği tek bir devlet hastanesinin olmadığı belirlenmişti.
2020 yılında tekrarlanan aynı araştırmada “isteğe bağlı kürtaj yapmıyoruz” diyen hastanelerin oranı 4 yılda yüzde 12’den yüzde 54’e çıkmıştı. Kadir Has Üniversitesi’nin ulaşabildiği 295 hastaneden yalnızca 10’unda kadının isteği esas alınarak, hiçbir şart koşulmadan kürtaj hizmeti veriliyor. Kadınların kürtaja erişiminin engellenmesi, istenmeyen gebeliklerde güvenli olmayan, yaşamı tehdit eden tehlikeli alternatiflere yönelmelerine neden olabiliyor. Kamu hastaneleri nadiren kürtaj hizmeti sunuyor. Genellikle sadece tıbbi olarak gerekliyse yapılıyor.
Günay, uygulanan nüfus artırıcı politikalar nedeniyle 2827 sayılı kanunun da yürürlükten kaldırılmasından endişe duyduklarını söyledi. Günay, kürtaja ulaşımın engellenmesinin en çok yoksulları vurduğunu söyledi:
“Çok bilinçli bir şekilde CSÜS hizmetleri ortadan kaldırıldı. Bunun çocuk sağlığına da etkisi var. İstenmeyen gebeliklerle doğan çocukların ihmal ve istismara maruz kalma ihtimali yüksek. Beş kadından biri gebelik sonlandırmasını kamuda yaptırıyor. Diğerleri özele gidiyor. İşte o beş kadından biri yoksul ve hizmete daha fazla gereksinimi olanlar. Bu hizmete ulaşamayanların önünde iki seçenek var. Ya gebeliğini devam ettirmek ya da güvenli olmayan, merdiven altı yerlerde yaptırmak. Böyle sürerse, şişle, sabunla, bir şekilde kendi kendine düşük yapmaya çalışacak kadınlarla karşılaşacağız. Kadınlara bu hakkı vermemek hem çok önemli bir kayıp ve geriye dönüş hem de sağlıkları açısından büyük sorun. Varolan ve kapsayıcı sağlık hizmetini değiştirmek kadın sağlığı açısından en önemli basamağı gözden çıkarmak demek.”
Günay yavaş yavaş kadınların doğum kontrol yöntemleriyle ilgili düşüncesinin değiştiğini belirtti ve ekledi: “Son 10 yılda doğurganlığı sınırlama istekleri azaldı.”
Aile planlaması talepleri karşılanmıyor
Yine TNSA verilerine göre, yıllar içindeki karşılanmayan aile planlaması gereksinimi alarm veriyor. Günay, “Her on evli kadından birinin karşılanmamış aile planlaması gereksinimi var. Başka bir deyişle her on kadından biri gebelikten korunmak istediği halde ilgili hizmetlere ulaşamıyor. Bu durum 2013-2018 arasında yaklaşık iki kat artarak yüzde 12’ye ulaştı. 1998 yıllarındaki yüzde 14’e, yani 20 yıl öncesine döndü” diye konuştu.
Bu yüzdeye artık çocuk istemediği ya da halen çocuk istemediği halde geleneksel yöntemle korunanlar da eklenecek olursa (yüzde 12+ yüzde 21= yüzde 33) Türkiye’de üç aileden birinin aile planlanmasında karşılanmamış ihtiyacı mevcut.
Doğum kontrol haplarına yüzde 33, kondoma yüzde 52 zam geldi
CİSÜ’nün bileşenleri arasında yer alan Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği (SGYD) Genel Koordinatörü Pelin Anılan, gençler için durumun daha da vahim olduğunu söyledi. Ailenin tüm bireylerinin aynı yerden yani aile sağlığı merkezlerinden (ASM) hizmet alması nedeniyle gençlerin CSÜS hizmetlerini talep etmeye çekindiklerini belirten Anılan, “Eğitim, barınma, beslenme gibi sorunlarımız varken, kendi bütçelerimizle bu hizmetlere ulaşmamız olanaksız. Bizim için inanılmaz pahalı. Daha yeni doğum kontrol haplarına yüzde 33, kondoma yüzde 52 zam geldi. Gebeliği önleyici haplar 97 lira. Kondomlar zaten hep çok pahalıydı. Ertesi gün hapı gibi acil gebeliği önleyici ürünlerin de bu durumda fiyatları yükselir” dedi.
Dernek olarak ASM’lerin yükümlü oldukları kondom, gebeliği önleyici hap ve danışmanlık verme hizmetlerini kesintisiz devam ettirilmesi için change.org’da bir kampanya yürüttüklerini belirten Anılan, “Kondom, gebeliği önleyici hap, gebeliği önleyici iğnelere erişim herkesin hakkı. ASM’ler bunları talep eden herkese temin etmeli. Bu konuda farkındalık çalışmaları yapılmalı. CSÜS hakkında bilgi ve danışmanlık hizmetlerini kesintisiz sürdürülmeli” dedi.
Cinsel şiddeti ve enfeksiyonları artırıyor
Etkin ve modern CSÜS hizmetlerine ulaşılamamasının gençleri güvensiz davranışlara ittiğini anlatan Anılan, geri çekilme, takvim gibi gebelik riskinin yüksek olduğu yöntemlerin kullanılmaya başlandığını söyledi. Yöntemlere ulaşamamak gençleri cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı da açık hale getirdi. Anılan, “Sağlık temel hak da olsa çok daha geri planlarda kalmaya başladı. Bu ürünlere erişim olmaması partnerler arasındaki cinsel şiddetin artmasına da yol açıyor. Çünkü biri korunmayı isterken diğeri ‘ekonomik olarak mümkün değil, o zaman sen al’ diyebiliyor. LGBTİ+ gençler de CSÜS konusunda ne bilgi ve danışmanlık alabiliyor ne de koruyucu ürünlere ulaşabiliyor.”

İstenmeyen gebelikler ve erken yaşta evliliklerin gençler açısından büyük sorun olduğunu hatırlatan Anılan, “Kürtaj hakkına kamu hastanesinde erişemiyorlar. Özel sağlık kurumlarının fiyatları farklı ama yüksek. Bin 500 lira isteyen de var 3 bin lira da. Mevcut tablonun sürmesi halinde sahada çok daha kötü sonuçları olacağını öngörmek çok da zor değil” dedi.
Anılan, Ankara’da üç arkadaşıyla birlikte farklı cinsiyet kimlikleriyle dört ayrı ASM’ye gittiklerini ve sadece birinde kondom bulabildiklerini söyledi. ASM’dekilerin Sağlık Bakanlığının malzeme göndermediğini anlattığını aktaran Anılan, şöyle devam etti:
“Ellerinde çok az olan kondom vardı. Bize de çok az verebildiler. Ama danışmanlık yok. İçeri girdiğimizden çıktığımız ana kadar karşılaştığımız tüm afiş ve broşürler gebelik üzerine. Gebelik gerçekleştikten sonra üreme sağlığı hizmetlerine erişim var. Ama gebelik istemeyenler sürecin dışında bırakılıyorlar. Bilgi ve danışmanlığı neden alamıyoruz? Karşılaştığımız ayrımcılık ve damgalamanın açıklaması ne?”
Çöpte bulunan bebekler sistemin işlemediğini gösteriyor
Adını vermek istemeyen bir aile hekimi, iyi planlamış gebeliğin hem bebek sağlığı hem de anne ölümleri azaltmak için önemli olduğunu bir kez daha vurguladı: “Her çöpte bulunan bebek haberi bir istenmeyen gebelik, gebelik öncesi korunma danışmanlığı ve malzeme desteği başarısızlığını ve yasal sonlandırma talebinin karşılanmadığını gösteriyor.”
Sahada “malzeme gelmiyor, danışmanlığa ne gerek var” duygusu yaşandığını belirten aile hekimi,Sağlık İl Müdürlüklerinin pandemi öncesi düzenlediği üreme sağlığı eğitimlerine katılımın da düşük olduğunu söyledi.Aile hekimi, “Tüm Türkiye’de üreme sağlığı modüllerini tamamlamamış birinci basamak sağlık çalışanı kalmamalıydı. RiA uygulaması için ‘ultrasonografi olmadan olmaz’ gibi bir yanlış algı var. Sahada RİA uygulaması yapabilen sertifikalı sayısı günden güne azalıyor. Sertifikalıların da uygulama pratiğini geliştirecek hem sarf malzeme hem de uygulama akışı genellikle mümkün olmuyor” dedi.
Sağlık Bakanlığı doğurganlık dönemi olan 15-49 yaş arasındaki kadınların izlendiğini ve istenmeyen gebeliklerin önlenmesi, ilgili hizmetlerin alınması, doğum aralıklarının belirlenebilmesi gibi hizmetlerin ASM’lerde verildiğini söylüyor. Ancak sahada işler pek öyle yürümüyor. Aile sağlığı hekimi, “Pratikte 15-49 yaş izleminde 6 ayda bir aranan kadın var mı? Herhangi bir sebeple ASM’ye gelene bile bu izlem yapılabilse, gebelik planlayıp planlamadığı, korunup korunmadığı vs. sorulabilse keşke” dedi.
Riskli gebelik hala çok yüksek oranlarda
Riskli gebelikler hala çok yüksek ve yaygın. Kadınların yüzde 27’si tekli yüksek risk kategorisinde, yüzde 9’u ise daha da riskli olan çoklu yüksek risk kategorisindeler. İstenmeyen gebelikleri önleyici modern yöntem kullanımında küçük de olsa bir artış vardır. Kadınlardan yüzde 70’i herhangi bir yöntem (yüzde 49’u modern, yüzde 21’i geleneksel yöntem) kullanıyor. Daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında, en fazla kullanılan gebeliği önleyici yöntem olan geri çekme yüzde 26’dan yüzde 20’ye düşmüş.
Erdoğan’ın üç-dört çocuk çağrısı etkili mi?
TNSA’ya göre, son on yılda evli kadınlar arasında hemen çocuk isteyenlerin, kararsızların ve daha sonra çocuk istediğini belirtenlerin sayısı önceki yıllara kıyasla ciddi artış gösteriyor. Başka çocuk istemeyenlerin ise sayısı azaldı.
Son 10 yılda gebeliği sınırlama isteği azaldı. Yaşayan çocuk sayısına göre gebeliği sınırlama isteğinin üç ve dört yaşayan çocuğu olanlarda yüzde 90’lar düzeyinde seyrederken, 2013 ve 2018 TNSA’da yüzde 81- 87’lere düştüğü de dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Tomris Türmen ve Prof. Dr. Ayşe Akın’ın hazırladığı “Türkiye’de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Durum Analizi Raporu”nda şu değerlendirme yer alıyor:
“Türkiye’de 2003 – 2007 yılları arasında AB Türkiye Üreme Sağlığı Programı yürütülmesine rağmen kadınların çocuk isteğinde ciddi artış olmasında 2007’de Sağlıkta Dönüşüm Programıyla aile hekimliği sistemine geçişten sonra yasal olarak olmasa da uygulamalarda izlenen pronatalist politikaların etkisinin olduğu düşünülmektedir. Etkili gebelik önleme yöntemlerinin kullanılması konusunda kaderci yaklaşım, dini inançların öznel yorumu, çoğu zaman eşin istememesi, kadının çevresindeki diğer insanların görüşleri de kadının kararını ve davranışlarını olumsuz etkiliyor.”
Sağlıkta dönüşüm, doğum kontrolünü de dönüştürdü
Rapor aile hekimliği sistemine dönüşün etkilerini de değerlendirdi. Rapora göre, ilk kez 2018 TNSA’da kondom kullanımı RİA kullanımını geçerek en çok tercih edilen modern yöntem oldu. Kondomun eczaneler, marketlerden temin edilmesinin kolay olması ve yan etkisinin bulunmaması bu yöntemin tercih edilmesinde etkili olabilir.
Ancak kondom kullanımının ne kadar süreklilik gösterdiği bilinmiyor. Öte yandan başarısızlık oranı uzun etkili yöntemlerden daha yüksek. RİA kullanımının düşük olmasında ülkemizde yaşanan ‘sağlık sistemindeki’ dönüşümün etkili olabileceği düşünülüyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı sonrasında birinci basamak sağlık hizmetlerinin finansman ve organizasyonunda yaşanan köklü değişime paralel olarak son yıllarda kullanılan gebelik önleyici yöntemler ve hizmet alınan yer açısından önemli değişiklikler yaşandı.
Hizmeti kullananların talepleri sonucu oluşabilen bu değişimde hizmet arzından kaynaklanan engeller ya da zorluklar da etkili olabiliyor. Ayrıca birinci basamakta verilen aile planlaması danışmanlık hizmetleri ve RİA uygulamasıyla ilgili sorunların da kondom kullanımında artışa sebep olduğu düşünülüyor.
Aile hekimliği uygulamasının birinci basamak sağlık hizmeti sunumunu nasıl değiştirdiğini ele alan birçok çalışmada, birinci basamakta AP hizmetlerinin kondom ve hap dağıtımıyla sınırlandığını, malzeme temininde sorunlar yaşandığı ve RİA uygulamasının neredeyse ortadan kalktığı belirtiliyor. Bunun nedenlerinden birisinin de 2007 yılından itibaren doğurganlığın düzenlenmesine karşı dozu giderek artan politik karşı söylem ve tutumların sonucu olarak doğurganlığın düzenlenmesi uygulamalarında bir çekince/tereddüt yarattığı düşünülüyor.
Aile planlaması performansa dahil değil!
Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nde ASM’ler A, B, C ve D olmak üzere dört gruba ayrıldı. Bu yönetmeliğe göre A ve B grubu ASM birimlerinde zorunlu olarak verilen RİA uygulama ve takibi hizmeti 2017 yılında yapılan yönetmelik değişikliğiyle kaldırıldı. Bu değişiklikle birlikte ASM’lerin performans kriterleri arasında yer almayan doğurganlığın düzenlenmesi danışmanlık hizmetleri, istenmeyen gebelikleri önleyici yöntem temini ve RİA uygulamasının daha da azalacağı öngörülüyor.
Ayrıca Aile Hekimliği uygulamasına geçiş ile birlikte ebe ve hemşireler görev, yetki ve sorumluluklarında değişen rolleri nedeniyle çalışma saatlerinin önemli bir kısmını kayıt işlemleri ve tedavi edici hizmetlere ayırıyor. Bunun sonucunda koruyucu sağlık hizmetlerine ve doğurganlığın düzenlenmesiyle ilgili danışmanlık, klinik hizmetlerin sunumuna ayrılan zaman, verilen önem de azaldı.
Birinci basamakta topluma en kapsamlı bilgi veren danışmanlık yapan ebe-hemşire sayısı yetersizdir. Ekip zayıflamış, bu meslek grubunun ismi bile “aile sağlığı elemanı” olarak değişmişti. Bazı ASM’lerde ebe-hemşire bile istihdam edilmiyor.
Kürtaja erişim zorlaştırıldı
İsteyerek düşük yapmış olduğunu bildiren evli kadınların oranı 1998’de yüzde 27 iken 2018’de yüzde 15’e düştü.
Raporda durum, şöyle yorumlanıyor: “Eş rızası, mifepriston ve misoprostol gibi tıbbi düşük ilaçlarının ruhsatlandırılmaması gibi yasal kısıtlamaların yanı sıra, Türkiye’de siyasi liderlerin hizmet verenlere ve topluma yansıttıkları pronatalist politikaları ve isteyerek düşük karşıtı söylemleri son 10-15 yılda isteyerek düşük yaptırmayı giderek zorlaştırdı.”
Raporda kürtajla ilgili önemli konuya dikkat çekiliyor. TNSA’da kadınların yüzde 49’u özel doktor muayenehanelerinde, özel hastanelerde veya kliniklerde isteyerek düşük yaptırdıklarını belirtiyor. 2008 yılında 100 gebelikte 10 olan isteyerek düşüklerin 2013’te 4,7’ye düşmesine karşın daha sonra, 2018 TNSA sonuçlarına göre 5,9’a yükselmesi dikkat çekici: “2003’ten bu yana kendiliğinden düşüklerin de tam tersine beklenmeyen bir artış göstermesi son derece düşündürücü. Ülkemizde yapılan farklı bir araştırmada isteyerek düşüklerin yarıya yakınının kendiliğinden düşük olarak bildirildiğini tahmin ediyoruz.”