Bunu söylemek zor ama ben esasında, bazı cinayet zanlılarının serbest bırakılmasını destekliyorum. Yeniden halkın arasına karışan son cinayet zanlıları, Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Salih Gürler’in Malatya’daki (Hıristiyan olan) Zirve Yayınevi’nde üç kişiyi işkence yapıp öldürdüğünden şüpheleniliyor. Serbest kalanların bir diğeri de, Hrant Dink cinayeti zanlılarından Erhan Tuncel. Yine de, serbest bırakılmaları demokratik bir adım.
İki cinayet de 2007’de işlendi ve tutuklu yargılanma süresi doldu. En azından, tutuklu yargılanma süresini azami 10 yıldan beş yıla düşüren düzenlemenin de yer aldığı ‘demokratikleşme paketi’nin geçen ay kabul edilmesinden bu yana durum bu… Hüküm giymemiş insanların hapishanede fazlasıyla uzun süre kalmamasından daha mantıklı bir şey olamaz.
Devletin düşmanları
AKP’nin bir kez daha tümüyle anti-demokratik olan bir demokrasi paketi hazırlamayı başarması şaşkınlık verici değil mi? Yedi yıl önce işlenen cinayetlerin zanlıları, kendi aleyhlerine açılan davaların sonucunu nasıl hâlâ bilmez? Bunun sebebini esasında hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu cinayetlerin kurbanları Hıristiyandı ve bu nedenle Türk devletinin ‘hakiki’ düşmanları olarak görülüyorlardı. Sistem onları değil, katillerini korumak için tasarlanmış durumda. Davaların yargı facialarına dönüşmesinin, muhtemelen müebbet hapse mahkum edilmesi gereken kişilerin bugün özgür olmasının nedeni de bu.
En büyük sorun, Terörle Mücadele Yasası
‘Muhtemelen’ ifadesini kullanmamın nedeni, masumiyet karinesi prensibini göz önünde bulundurmam. Bununla birlikte, bu prensibe tutunmanın Türkiye’de bir anlamı yok. Türkiye’de, mahkumiyet veya serbest kalma yönündeki kararlar bir kişinin suçu veya masumiyeti hakkında pek bir şey anlatmıyor. Ve tabii ki çözülmesi gereken asıl sorun da bu. Beş yıllık tutuklu yargılanma süresi 10 yıldan daha az kötü fakat yine de saçma bir biçimde uzun. Bu kadar uzun bir süre içinde tüm davaların, temyiz süreci de dahil olmak üzere görülmüş olması gerekir. Eğer gerçekten demokratik önlemler alınırsa, Türkiye’deki yargı sisteminin büyük ölçüde hızlanacağı da açık.
Radikal bir değişimden geçirilmesi gereken en önemli yasa, kapsamı çok geniş tutulan Terörle Mücadele Yasası. Bu yasa kapsamında binlerce kişi, siyasi yürüyüşlere katılıp konuşma yapmak, Kürt sorununu haberleştirmek, toplantı düzenlemek veya katılmak ve siyaset üzerine eğitim vermek gibi son derece normal faaliyetler gerekçe gösterilerek ‘terör örgütü propagandası yapmak‘, ‘terör örgütü liderliği‘ veya ‘terör örgütü üyeliği‘ gibi suçlamalarla hapse atılıyor ve haklarında dava açılıyor. Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirmek bir taşla iki kuş vuracaktır: Siyasi sebeplerle açılan davalar sona erecek ve aşırı yüklenen yargı sistemi biraz nefes alacaktır.
Göz boyama
Aslında, radikal bir değişimden geçirilmesi gereken en önemli yasa, tabii ki de Anayasa. AKP en geç Aralık 2012’de bir Anayasa taslağı hazırlama sözü vermemiş miydi? Evet, vermişti. AKP’nin kendisi dahil herkes, bunun imkansız bir hedef olduğunu daha o zamandan biliyordu. Türkiye siyaseti (Türkiye kamuoyunun aksine), radikal bir değişime hazır değil. Bu durum, AKP’nin yanı sıra CHP ve MHP için de geçerli. Mükemmel yaptıkları bir şeyse, göz boyamak.
Sonuç şu: Katiller özgür; Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetlerinde kurbanlar ve yakınları için adalet hala çok uzak. Aynı şekilde, henüz beş yıldır hapiste olmadıkları için demir parmaklıkların arkasında kalan (ve çoğunluğu Kürt olan) siyasi mahkumlar için de uzak. Türkiye’de buna ‘demokratikleşme‘ deniyor; güzel bir pakete konuyor ve gururla sunuluyor.