ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) emek ve özgürlük ittifakı çatısı altında parti logosuyla seçimlere katıldığı yerlerden biri Antalya. Sağın da önemli oranda güç sahibi olduğu kentte, TİP’in iki adayı dikkat çekiyor. Adaylardan biri partinin genel başkan yardımcısı Barış Atay. Bir diğeri ise kentin ana geçim kaynağı turizm sektöründe uzun yıllar çalışmış Yunus Başaran.
Antalya’daki milletvekili seçiminin dikkat çeken yönlerinden biri de şu: Turizm emekçisi Başaran, Türkiye Otelciler Federasyonu’nun (TÜROFED) yönetim kurulu başkanı olarak da görev yapmış Sururi Çorbatır’la da yarışacak. Çorbatır, CHP’nin birinci sıra adayı.
Diken’in sorularını yanıtlayan Başaran, bir turizm işçisi olarak bir turizm kentinde vekillik yarışında olmasından dolayı ne düşündüğünü, Antalya’nın temel sorunlarını, Yeşil Sol Parti ile TİP arasında tartışılan ortak liste konusunu ve Kılıçdaroğlu’na bakışlarını değerlendirdi.
’16 yaşından beri sosyalist mücadelenin içindeyim’
TİP Antalya birinci sıra adayı Yunus Başaran kimdir? Zira biz Antalya sokaklarında “Kim ulan bu Yunus Başaran” gibisinden ‘Kaybedenler Kulübü’nden çıkma laflar duyuyoruz.
Orada dediğiniz gibi bir argo yok, filme bir atıf var. Ben ilk, orta ve lise öğrenimimi Antalya’da tamamladım. Üniversiteyi Ankara’da, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili Edebiyatı Bölümü’nde okudum. Ayrıca İngilizce biliyorum. Lise yıllarından itibaren yaz tatillerinde turizm acentesinde başladım ilk olarak.Üniversite yaşamımda da hep yaz aylarında turizm sektöründe çalıştım. Okul masraflarını çıkarmak için. Okul bittikten sonra da yine otellerde turizm sektöründe çalıştım.
16 yaşından itibaren de sosyalist mücadelenin içerisindeyim. SİP ile başladım mücadeleye. Türkiye İşçi Partisi’nin kurucularından biriyim, kurucu meclis üyesiyim. Antalya kurucu il başkanlığını yaptım seçim sürecine kadar. Akdeniz bölge sorumluluğunu yaptım partinin. Şu anda da partinin merkez yürütme kurulu üyesiyim. Parti içi eğitimlerden sorumluyum. Partimizin Antalya’dan da milletvekili adayıyım.
Milletvekili adaylığı süreci partinin merkezi kararı değildir. İl yönetimlerimizde, ilçe yönetimlerimizle, üyelerimizle oturduk ve onların onayıyla bu sürece başlamış olduk.
Hep patronlar, patronlar, patronlar…
CHP’deki rakibiniz sizin uzun süre çalıştığınız turizm sektöründen tecrübeli bir isim. Bu size ne düşündürüyor?
Ben başka partilerin adayları için bir şey demek istemiyorum. Bu onların takdiri, ama genel anlamda Türkiye’de tüm iş kollarında aynı durumla karşı karşıyayız. Mesela turizmle ilgili sorunları bize bu zamana kadar hep büyük turizm patronları anlattı. Bakan otel zinciri ve tur şirketi sahibi ya da farklı iş kollarından demir çelik sektöründen, iplik sektöründen büyük patronlar. Hep patronlar, patronlar, patronlar…
Halbuki turizm sektöründe sadece sigortalı 1 milyon insan çalışıyor ki turizm kayıtdışının en yüksek olduğu alanlardan birisidir. Bu zamana kadar turizm emekçilerinin ya da herhangi bir emek kolunun sorunlarını genelde biz patronlardan dinledik. Bizim de derdimiz bu zamana kadar yapılmayanı yapıp sorunun asıl muhataplarının mecliste sesi olabilmek, onları temsil edebilmek, onların dertlerini anlatabilmek.
Çünkü Türkiye’de iş yaşamında birçok alanda olduğu gibi turizm alanının da devasa sorunları var alışanlar açısından.
‘İktidarın oy ve milletvekili kaybedeceği belli’
Muhalefetin burada vekil sayısını arttırma ihtimalini nasıl görüyorsunuz?
Antalya Türkiye’de en hızlı büyüyen, en fazla göç alan kentlerden birisi. Bu anlamda Antalya artık bir yerel şehir değil, bir metropol. Burada hem genç nüfus fazla hem de depremden sonra gelen depremzedelerle birlikte nüfusu arttı. Bir önceki seçime göre yaklaşık olarak 250 bin yeni seçmen var Antalya’da ve milletvekili sayısı da 16’dan 17’ye çıktı.
Antalya’da aday adaylarımızı belirlerken ilçelere dikkat ettik. Ama diğer birçok partinin yaptığı gibi şu para verir, bu oy getirir diye değil, gerçekten bulunduğu yerin sorunlarını yaşayan insanları seçtik. Mesela, TİP Antalya milletvekili adayı Gülizar Kocadağ da bir turizm emekçisi. Hatta şu an hala otelinde çalışıyor. Saat 14’e kadar çalışıyor ve sonra çıkıyor seçim çalışması gerçekleştiriyor.
Hasan Girginel, Kumluca belediyesinin grevinde tanıştığımız işyeri temsilcisiydi. Şu an Türkiye İşçi Partisi’nin aday listesinde. Bütün milletvekili adaylarımız Antalyalı olmasa da Antalya’da uzun süredir yaşayan ve Antalya’da bulunduğu yerellerin sorunlarını bilen insanlar.
Aynı zamanda da bizim 17 adayımızın 10’u kadın. Gençlerimiz var ki mesela Ahmet Elataş, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi bir arkadaşımız.
İktidarın burada oy ve milletvekili kaybedeceği görülen bir şey. Birçok parti şu an Antalya’da aktif bir çalışma yürütemiyor, bir rüzgâr estiremiyor. Çünkü bir inandırıcılığı kalmadı cumhur ittifakı açısından. Antalya’da tabii Barış (Atay) beyin de adaylığıyla birlikte bir dikkat çektik. Ama onun dışında da insanlar bizi görüp bizi tanıdıkça kendinden olanlara çok büyük destek verdiler. Çünkü biz Hazine yardımı almıyoruz, arkamızda büyük medya güçleri yok, paramız yok ama halk bu seçim çalışmasını yapıyor.
‘İki gün önce evi boşaltmam istendi’
Antalya’daki en büyük sorunlar neler?
Antalya’nın en büyük sorunlarından birisi konut sorunu. Bunu yaşamayan birisi, çok zengin olan birisi onu temsil edip anlatamaz. Ben kendimden de örnek vereyim. İki gün önce benim ev sahibim bana tebligat gönderdi ve evden çıkmamı istedi. Artık Antalya bırakın asgari ücretliyi; öğrenciler için, memurlar için bir sürgün yeri haline geldi. Antalya’ya tayini çıkan buraya gelmek istemiyor. Burada olan da dışarıya tayin istiyor.
Bahsettiğiniz barınma sorunu çok ciddi bir sorun haline gelmiş gibi görünüyor. Ne oldu da Antalya bu hale geldi?
Neoliberalizmin vücut bulmuş hali bu sonuç. Siz eğitimi alınıp satılır bir hale getirirseniz, yoksul çocukları okuyamaz. Akdeniz Üniversitesi’ne bu yıl yaklaşık 5 bin öğrenci kayıt yaptırmadı. Nasıl yaşayacak burada? Yaşama şansı yok. Bizim adayımız Ahmet, tıp fakültesi öğrencisi. Okuldan çıkıyor, sekiz saat bir kafede garsonluk yapıyor. Full time işçi, part time öğrenci.
Sağlık aynı şekilde, paran varsa tedavi görüyorsun, yoksa göremiyorsun.
Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Antalya’ya ciddi bir Rus Ukraynalı insan geldi. Taleplerde bir artış oldu, ama burada devlet ortada yok. Yani buna bir müdahale yok.
Devlet çıkıp maksimum yüzde 25 artış yapılacak dedi. Kaç kişi yaptı bunu? Siz dünyanın en iyi kanununu da çıkarsanız uygulamayıp denetlemedikten sonra bunun hiçbir anlamı yok. Milliyetçilikle, vatan, millet edebiyatı yapanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını ev satışı karşılığında insanlara vatandaşlık veriyorlar.
Kendi yurttaşını gözeten bir durum söz konusu değil. Onun için bu sermayenin ve özel mülkiyetin yarattığı bir sorun.
TOKİ’ler yapılıyor, TOKİ’lerin kime çıktığı belli değil. Nasıl yapıldığı belli değil. Bu devletin bir yığın kamu arazisi var. Bu kamu arazisini patronlara yağmayla peşkeş çekeceğinize toplumcu, güvenli konutlar yaparak insanları konut sahibi yapabilirsiniz. Bunu dediğimiz zaman da “Ya böyle şey olur mu yapılır mı?” diyorlar. Bunu söyleyenler Sabah ve ATV grubunu devletin kredi parasıyla sıfır faizle hiç para vermeden bir gruba peşkeş çekenler. Bu işin merkezinde para olduğu sürece siz konut sorununda, eğitim sorununda, sağlık meselesini de yaşamı da çözemezsiniz. Yani onun için evet fiyatlar çok arttı, doğru. Bunun göçle vesaire de alakası var, doğru ama konut laik, sosyal bir hukuk devletinde devletin sağlaması gereken temel hizmetlerden birisidir.
Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız
Şimdi bir bütün ittifak olarak Meclis’te kritik bir önemde olma ihtimaliniz var. Bu sizi nasıl hissettiriyor?
Biz zaten her zaman bu ülkeye karşı kendimizi sorumlu hissediyoruz. Şimdi şöyle bir gerçeklik var: Hep cumhuriyetin ikinci yüzyılından bahsediliyor. O zaman cumhuriyetin birinci yüzyılının hesabını ve muhasebesini yapmamız gerekiyor.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinden itibaren bu ülkenin devrimcileri, solcuları, Kürtleri, Alevileri devre dışı bırakıldı. Genel başkanımız Erkan Baş’ın deyimiyle ülke soluksuz kaldı. Solu olmayan bir ülke soluksuz kaldı.
Artık cumhuriyetin ikinci yüzyılıyla birlikte, sadece bir takvim yaprağı değişikliği olmaması için cumhuriyetin ikinci yüzyılın başlangıcında bu öznelerin etkin ve güçlü bir şekilde yer alması gerekiyor. O açıdan da emek ve özgürlük ittifakının Meclis’te önümüzdeki dönemde çok kritik bir noktada olacağını düşünüyoruz ve görüyoruz. Türkiye halkı için çok büyük bir şans olarak görüyoruz bu açıdan. Neticede biz o kanunlarda belirleyici durumda olacağız. Ve iktidar olamayacağız, ama bu halkın kırmızı çizgilerini savunacağız orada.
Millet ittifakı diyor ki biz iktidara geldiğimizde ilk işimiz İstanbul Sözleşmesi’ni getireceğiz. Bu işin biz takipçisi olacağız. O İstanbul Sözleşmesi hemen geri gelecek. İşçilerin sendikalaşmasının önündeki engeller kalkacak. Gençlerin, çocukların mahkûm bırakıldığı tarikat ve cemaat yurtları kapatılacak. Bunlardan hesap sorulacak. Biz helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız diyoruz. Çünkü bu hesaplaşmayı yapmazsak kısa bir süre sonra AKP benzeri bir iktidarla karşılaşacağımızı öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.