CAN SEMERCİOĞLU
cansemercioglu@diken.comtr @cansemercioğlu
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan başkonsolosluğuna girdikten sonra kaybolması ve akıbetinin hala belli olmayışı Suudi Arabistan’ı Batı’nın gündemine hiç olmadığı kadar çıkardı.
Suudi Arabistan’ın, yaptığı reformlarla ‘parlak çocuk’ olarak anılan veliaht prensi Muhammed bin Selman (kısaca MBS diye anılıyor), Kaşıkçı’nın kaybolmasının ardından birkaç gün içinde ‘despot’ olarak resmedilmeye başladı. Bu hızlı değişim nasıl gerçekleşti?
Washington Post yazarı Kaşıkçı, 2 Ekmi’de evlilik işlemleri için İstanbul’daki Suudi başkonsolosluğuna gitti. O günden beri Kaşıkçı’dan haber alınamıyor. Konuyla ilgili farklı iddialar ve teoriler var, soruşturma da sürüyor ama ‘Kaşıkçı vakası’yla ilgili bildiklerimiz bizi sonuca götürmüyor.
Kaşıkçı vakası en başta Türkiye’nin iç gündemi gibi görüldü ancak günler, hatta saatler içinde uluslararası bir mesele haline geldi. Bunda Suudi gazetecinin Washington Post yazarı olmasının payı kuşkusuz büyük.
Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’a yönelik tehditkar ifadeleri mi sebep oldu bilinmez, bir zamanlar allayıp pullanan Suudi Arabistan şimdi karanlık biçimde betimleniyor. Bilhassa MBS özelinde.
Washington Post’un Kaşıkçı’nın öldürülme emrini Selman’ın verdiğine yönelik istihbarat bilgisi olduğuna dair haberini akılda tutarak duruma göz atalım.
MBS fenomeni: Nasıl yükseldi, neler yaptı?
Dünyadaki en genç savunma bakanı olan Suudi prens MBS, 33 yaşında. 2007 yılında bakanlar kuruluna danışmanlık yapmaya başlayana kadar ticaretle uğraşıyordu. Daha sonra babası Kral Selman bin Abdülaziz’in yardımcısı oldu.
Suudi gençlerin gelişimini desteklemek amacıyla kurduğu MiSK Vakfı’ndaki başkanlık rolü nedeniyle 2013 yılında Forbes dergisi tarafından ‘Yılın Kişisi’ ödülüne layık görüldü.
MBS’nin hızlı yükselişi, geçen yılın kasım ayında yapılan yolsuzluk karşıtı operasyonla perçinlendi. Bu kapsamda dört bakan, 11 prens ve yedi yüksek profilli yatırımcı bizzat MBS’nin emriyle tutuklandı. Bu hamle dünyaca MSB’nin Suudi krallığındaki nüfuz alanını genişletmesi olarak yorumlandı.
Ancak MBS izlediği dış politika kadar yaptığı reformlarla da sık sık gündeme geldi.
Devasa endüstri alanları açması, ekonomiyi daha rekabetçi ve özelleştirilmiş hale getirmesi ve petrole bağımlılığı azaltması yönündeki adımları, ekonomideki reform adımlarıydı.
Gündelik yaşama dair düzenlemeleri ise ona ‘yıldız’ imajının atfedilmesini beraberinde getirdi. Geçen yıl sinemalar üzerindeki 35 yıllık yasağı kaldırdı. Kadınların araba sürmesi ve futbol maçlarını izlemesi gibi adımlar atarak Suudi Arabistan’ın gelenekçi imajını değiştirmeye çalıştı.
MSB’nin Suudi kültürünü değiştirip değiştiremeyeceği Batı’nın gündemi haline gelmişti. Alkışlanıyordu ve takdir ediliyordu.
Ta ki ‘Kaşıkçı vakası’na kadar.
Medya nasıl tavır aldı?
‘Kaşıkçı vakası’nın ardından MBS’ye karşı ilk tavrı medya koydu. Bloomberg, CNBC, CNN gibi önde gelen medya kuruluşları, büyük yatırımcıları bir araya getiren, ‘Çöl’deki Davos’ olarak bilinen ‘Future Investment Initiative’ konferansından çekilme kararı aldı.
Medyanın yanısıra ABD’de iş dünyası da hızla Suudi Arabistan’a karşı tavır aldı. Bunların çoğunu ABD’nin zengin iş insanları ve büyük şirketleri oluşturuyor.
Özellikle ABD’deki yayın organlarında ABD’nin Suudi Arabistan’a karşı sert bir tutum takınması gerektiği vurguları birkaç gün içerisinde giderek arttı. Sonrasında basının odağı MSB’nin kendisine geldi. Yakın zamana kadar çoğu zaman ‘parlak çocuk’ diye resmedilen MBS, artık ‘despot’ diye nitelenmeye başlamıştı.
Şimdiye dek Suudi Arabistan ‘Kaşıkçı vakası’ndaki rolüyle ilgili açık bir tavra sahip değil. Kaşıkçı’nın öldürüldüğü iddiasını şimdilik reddetseler de, ortaya net veriler koyamamaları ve Kaşıkçı vakasının çözüme bir türlü ulaşamaması, Suudi Arabistan’a yönelik eleştirilerin dozunu gittikçe artırıyor.
Öyle ki, Trump Suudi Arabistan’ı yaptırım uygulamakla tehdit etti: “Kaşıkçı öldürüldüyse Suudilerin cezası ağır olur.” Gerçi ABD ile Suudi Arabistan arasındaki silah anlaşmasını iptal etmenin ‘aptallık’ olacağını söylemekten de geri durmadı ABD lideri.
Trump, başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki ilk yurt dışı gezisini Suudi Arabistan’a yapmış ve Riyad’a 110 milyar dolar değerinde silah satışı gerçekleştirmişti.
Elbette MBS’ye dair bakışın ve anlayışın kısa sürede değişmesinde çok fazla faktör var. Ama MBS’nin nasıl çerçevelendiği için birkaç başyazı ve yorum yazısına bakmak iyi bir fikir verebilir.
Ancak şunun altını çizmek gerek: Aşağıdaki yazıların bir kısmı Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında Kaşıkçı vakasıyla ilgili ortak çalışma grubu kurma kararından ve Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptırım tehdidinden ve medya kuruluşlarının Suudi Arabistan’ı boykotundan önce bir kısmı da bundan sonra yayınlandı.
İşte onlardan bazıları.
‘Suudi reformları aslında halkla ilişkiler kampanyası’
Associated Press’te (AP) yer alan bir yazı, MBS’nin yaptığı reformların ‘dikkatlice ayarlanmış halkla ilişkiler kampanyası’ olduğunu vurguluyor. MBS’nin dünya liderleriyle buluşmasının onun ‘karanlık tarafı’nı örttüğü yorumuna yer verilen yazıda kadınlara özgürlük verilirken kadın hakları savunucularının hapse atılması da yer buldu. Bu konu reform adımları atılırken gündeme gelmemişti.
Eleştiri temelli bu yazıda “Şimdiye dek, Kaşıkçı’nın kaybolmasına ilişkin öfke, genç prense yönelik uluslararası eleştiriyi artırmışa benziyor” ifadelerine yer veriliyor.
Bu eleştirilerden biri de Kaşıkçı’nın yazarı olduğu Washington Post’taki (WP) başyazı. Suudi Arabistan yönetiminden ‘rejim’ diye söz ediliyor yazıda. Rejim sözcüğü genelde Batı medyasında olumsuz bir tınıya sahip.
Suudi Arabistan’ın ABD için güvenilir bir partner olmayacağı belirtilen yazıda, yaptırım çağrısı son derece net: “Eğer prensin hükümeti Kaşıkçı’ya ne olduğunu hemen açıklamaz ve sorumluluları cezalandırmazsa, yaptırımlarla cezalandırılmalı. Bunu bizzat Trump yapamıyorsa Kongre yapmalı.”
‘Suudi Arabistan’ın kirli çamaşırları’
Business Insider dergisi ise MBS’nin biyografisine yer vererek,‘Kaşıkçı vakası’nı da MBS’nin yaşamöyküsünün bir parçası olarak aktardı. Yazının başlığı şöyle: ‘Şimdilerde gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katledilme emrini verdiğinden şüphelenilen güçlü prens Muhammed bin Selman’ın göz kamaştırıcı yükselişi.’
Financial Times’ta yer alan bir yazının savunusu da benzer nitelikte. ‘Cemal Kaşıkçı’nın kaybolması gözleri artan baskıya çeviriyor’ başlıklı yazıda “Net olan şu ki, Kaşıkçı’nın kaybolması, batılı müttefiklerinden takdir gören yeni abartılı Suudi Arabistan mitinin kirli çamaşırlarını ortaya döküyor” ifadeleri yer buldu.
Reformist MBS’nin muhaliflere cadı avı uyguladığı ‘keşfedilince’
MBS’nin siyasi reformu daha çok artıracağı beklentisine sahip olduğu görüşüne başyazısında yer veren Guardian da, prensin hükümeti eleştirenleri hapse attığı ve eleştirilere hiçbir şekilde tahammül edemeyen bir lider olduğu kanaatinde.
Bloomberg ise MBS yönetimindeki Suudi Arabistan’ı ‘otokratik’ diye niteliyor. “(MBS) bir yıldan beri kendisini eleştirenlere cadı avı yapıyor. Bu otokratik ülkelerde alışılageldik bir şey” ifadelerinin kullanıldığı yazıda, Suudi Arabistan Rusya ve Kuzey Kore ile kıyaslanıyor: “Ancak eğer Suudiler Kaşıkçı’yi Türkiye’de kaçırdıysa veya öldürdüyse, bu başka bir sınırı aşmak oluyor.”
Suudi rejiminden eleştirilere kulak tıkamak yerine kabullenmesi çağrısında bulunan bir yazı da Economist’te yayınlandı. ‘Kaşıkçı vakası’na dair MBS’nin otokratik eğilimlere sahip olduğu belirtilen yazıda bunun ekonomik sonuçlarının da olacağı yorumu yapılıyor ve Suudi Arabistan ‘milliyetçi Arap diktatörlükleri’ne benzetiliyor. “(MBS’nin) muhaliflerine muamele etme biçimi, onun takdir edilesi siyasetini gölgeliyor. MBS’nin rejimi, sosyal açıdan liberal ama merkeziyetçi, paranoyak ve korku üzerine kurulu milliyetçi Arap diktatörlüğüne gitgide benzemeye başlarken, ılımlı Suudi Arabistan yitip gidiyor.”
Reuters’ın yorumu, MBS’nin geldiği noktayı sadece birkaç cümlede özetler nitelikte: “Suudi Arabistan’ın gündelik ilişkilerini yürüten prens, geçen yıl ülkeyi modernleştirmesinin ardından Batılı güçlerin takdirini kazanmıştı. Yüksek profilli bir dizi reform yapmıştı; bunu muhafazakar krallıkta kadınlara yönelik araç kullanma ve sinemaya girme yasağının kaldırılması da dahil. Ancak bu hamlelere muhaliflerin tepesine binilmesi, kraliyet ve iş dünyasının önde gelen isimlerinin yolsuzluk suçlamasıyla süpürülmesi ve Yemen’deki maliyetli savaş eşlik etti. Ayrıca tüm güvenlik mülklerini kendi kontrolüne aldı.”
Batı medyasının Selman’a ilişkin tavrını ‘Kaşıkçı vakası’nın nasıl sonuçlanacağı, ABD’nin nasıl tavır alacağı ve uluslararası dengeler belirleyecek.