IŞIN ELİÇİN
Bu sömestr Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ders veriyorum. Öğrencilerimle Suriyeli mülteciler üzerine bir projeyi hayata geçireceğiz.
Dün içlerinden üçüyle beraber Bayrampaşa otogarına gittik. Edirne’ye sınırına gitmeleri engellenen bin civarında Suriyeli’nin durumuna ilişkin haberi onlar yazdı (buradan okuyabilir, videosunu buradan izleyebilirsiniz), ben de bir yan hikaye eklemek istiyorum.
‘Vatanını seven terk eder mi’

Fotoğraflar: Cemre Gümeli
Otogarda çalışan şoförlerden birine sordum, günlerdir çoluk çocuk aç açık bekleyen mültecilere dair ne düşünüyor diye; “Vatanını seven terk eder mi, ne işleri var burada, dönsünler ülkelerine” diye söylendi. “Ama savaş,” diyecek oldum, “Savaş çıktı diye siz Türkiye’yi terk mi edersiniz yani?” diye üste çıktı.
Emma Goldman’ın vatanseverlik üzerine tespitlerine bir kez daha hak verdim: “Vatanseverlik dünyamızın her biri demir parmaklıklarla çevrili küçük noktalara bölünmüş olduğunu söyler. Bazı özel noktalarda doğma şansına sahip olanlar herhangi bir diğer noktada ikâmet edenlere göre kendilerini daha üstün, asil ve akıllı görürler. Bu yüzden de o seçilmiş noktada yaşayanların, üstünlüklerini diğerlerine göstermek amacıyla kavga etmek, öldürmek ve ölmek gibi görevleri vardır.”
O zamana kadar direneceğiz
Polis kordonu nedeniyle cami avlusundakilerin yanına gidemedik ama caminin girişinde de 60-70 kişi vardı oturma eylemi yapan: “Bıraksınlar gidelim, Almanya bizi alacak” diyorlardı.
Eninde sonunda seyahat etme özgürlüklerine konan tehdidin kalkacağına, Edirne’ye sınıra gitmelerine izin verileceğine ve en nihayetinde de sınırların kendilerine açılacağına inanıyorlar: “Makedonya ve Sırbistan’da, Hırvatistan’da olduğu gibi” diyor bir genç “O zamana kadar direneceğiz.”
Gerçi biz oradayken, Başbakan Ahmet Davutoğlu henüz onlardan ‘normal hayata’ dönmelerini istememişti. Yine de ertesi gün gelen bu çağrının fikirlerini değiştireceğini sanmam. Dönecek normal bir hayatları yok çünkü (Kaldı ki bizlerin de hayatı pek ‘normal’ seyretmiyor çoktandır).
Bakmayın mülteci dediğime
En son 2 milyon 200 bin olarak açıklandı Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısı. Bakmayın mülteci dediğime, Türkiye’de hukuki statüleri bu değil, ‘geçici koruma altında’lar. Sadece onda biri kamplarda. Dörtte üçü kadın ve çocuk olmak üzere 2 milyon kişi şehirlerde.
Çocukların çoğu okula gitmek yerine çalışıyor. Büyükler de iş bulursa kaçak çalışıyor. Sağlık hizmetleri bile başlangıçta ücretsizken, artık para istenmeye başlanmış birçok kurumda. Dahası ırkçılığa maruz kalıyorlar, horlanıyorlar, istenmiyorlar.
Benimle aynı yaşta bir kadın, benim gibi bir anne, “Anlıyor musun” diyor, “Çocuklarımın geleceği için yapmak zorundayım. Sınırları açmazlarsa denizden deneyeceğim.”
Warsan Shire’ın dizelerinde dediği gibi:
hiç kimse evini terk etmez
evi bir köpek balığı ağzı olmadıkça
sadece sınıra doğru koşarsınız
bütün şehrin de koştuğunu görünce
komşularınız sizden hızlı koşuyor
nefesleri kanlı
beraber okula gittiğiniz oğlan
Boyundan büyük bir silah taşıyor
….
anlamanız gerek
hiç kimse çocuklarını tekneye bindirmez
su karadan daha güvenli olmadıkça
hiç kimse yakmaz avuç içlerini
vagonların altında
hiç kimse günlerini gecelerini bir kamyonun midesinde geçirmez
gazete yiyerek
kat edilen mesafe
bir yolculuktan daha fazlası olmadıkça
hiç kimse tel örgülerin altından sürünmek istemez
hiç kimse dayak yemek istemez
acınmak
hiç kimse mülteci kamplarını tercih etmez
çıplak aramaları
ya da hapishaneyi
….
hiç kimse katlanamaz
hiç kimse onuruna yediremez
hiç kimsenin derisi o kadarını kaldırmaz