ARZU UZUNALİ
Arzuuzunali@gmail.com
Erşan Kuneri’nin maceraları popüler kültür hakkında düşünen herkes gibi Arzu Uzunali’nin de dikkatini çekti. Yazar, dizinin çağrışımlarını ve daha medeni bir dünyaya muhtemel etkilerini tartışıyor.

1940’lar çoğu Alman için çok güzel yıllardı. Yanı başında yakılan Yahudilerden gram sorumlu hissetmiyordu birçoğu. Sonuçta Yahudiler onların işlerini, aşlarını, hayatlarını çalıyordu. Yakılmalarında ya da aşağılanmalarında bir beis yoktu.
1950’ler… Beyazlar için beyazların çok daha beyaz olduğu yıllar. Böyle dolu dolu siyah ırkçılığı yapabildiğin o rahat yıllar. Canını çok sıkan siyahı kafasının ortasından yol ortasında vurup hayatına devam ediyordun. Ne hapse giriyordun ne de bir ayaklanma çıkıyordu.
60’lar 70’ler 80’ler de çok güzel yıllardı çok ayrıcalıklı insanlardansanız. Yeni dünyaya inanan insanları hapislere tıkıp, işkenceler edip, inançları, yönelimleri yüzünden aşağılamak, ihbar etmek, yakmak, yok etmenin çok da dert olmadığı mükemmel zamanlar. Birini sevmiyor musunuz? ‘Komünist bu’ deyin ve sigaranızı yakıp arkanıza yaslanarak keyifle yok oluşunu izleyin.
90’lar ne güzel yıllardı, her şeyle dalga geçebilirdik
90’ları neyse ki ben de biliyorum. Mükemmel yıllardı. Ağzımız dolu dolu cinsiyetçi küfürler edip eşcinsel şakalarına anıra anıra gülebiliyorduk. İstediğimiz her şeyle doyasıya dalga geçebiliyorduk. Kadının özgürlüğü ‘özgür seks’ idealine dayandığından erkek dünyasının da keyfi çok yerindeydi. ‘Özgür’ kadınların, eşcinsellerin dilleri henüz pabuç kadar değildi.
Neyse daha da uzatmayayım; oysa 2020’ler öyle mi? Birlikte çalıştığın kadına sarkıyorsun ‘feminazi’lerin saldırısına uğruyorsun. Eşcinselin eş anlamlısı kelimeyi kullanıyorsun suçlu oluyorsun. Oysa niyetin kötü değil ki, sen onu aşağılamak için kullanmıyorsun ki. Şöyle derdini anlatmak için doya doya küfür etmek istiyorsun vay efendim hemen cinsiyetçi damgası yiyorsun. Futboldan sinemaya, müzikten sanata dört bir yanımız politik doğruculukla sarıldı, adeta ağzımızdan çıkacak kelimeden korkar olduk. Devrimiz ne kadar da zor farkında mısınız?
Eğer 2020’lerle ilgili yazdıklarım duygularınıza tercüman olduysa yazının geri kalanı bayağı bir keyfinizi kaçıracak. Sadece o değil, bütün yazdıklarım duygularınıza tercüman olduysa o zaman hemen bir psikiyatrdan randevu alıp acilen tedavinize başlayın!
Çünkü aslında en kabak gibi apaçık haliyle; cinsiyetçi, ırkçı, homofobik, büyüklenmeci, eril bir dili sahiplendiğinizde, niyetinizin kötü olmadığını iddia ederek, şimdiye kadar süregelmiş bu düzenin birkaç yüzyıl daha sürmesine yardımcı oluyor ve bunu değiştirmek için var gücüyle çalışan, çabalayan insanların tüm emeklerinin üzerinden dozerle geçiyorsunuz. Bunu belki sırf keyfiniz o anda öyle istedi diye, belki sırf bu çabanın anlamı hakkında kafa yormadan sadece egosantrik bir yerden karşısında durmak istiyorsunuz diye, belki sırf içten içe sizin elinizdeki güçten olabileceğiniz endişesiyle, belki değerlerinden şüphe duyan ama bunu kendine itiraf edemeyen herkes gibi yalandan tutunduğunuz değerleriniz zedeleniyor diye, belki de sadece o anda herkes öyle düşünüyor, o tarafta duruyor diye yapıyorsunuz. Ancak nedeninizin büyüklüğü ya da küçüklüğü fark etmeden; aynı yıkıcı, hoşgörüsüz ve anlayışsız tavrı sergilemiş, aynı değirmene su taşımış olursunuz maalesef.
Küfür ruhu havalandırır
Bunun farkına çok yıllar önce bir arkadaşımla ‘cinsiyetçi küfürleri neden kullanmamalıyız’ üzerine tartışırken varmıştım. Ben kendimi bildim bileli küfürbaz biriyim ve küfrün ruhun hava kapakçığı olduğunu düşünecek kadar da iddialı bir savunucusuyum. Yıllarca, dilimize yerleşmiş, neye hizmet ettiği üzerine kafa yormadığımız cinsiyetçi küfürleri ağzım doldura doldura da ettim. Sonra kadın arkadaşım dedi ki; bizim cinsel organımız, cinsiyetimiz, kadın olma hallerimizi aşağılayan, her kelimenin sonuna bir virgül, bir nokta gibi koymakta sakınca görülmeyen bu dilimize yerleşmiş cinsiyetçi küfürler, aslında eril düşünce şeklini ayakta tutuyor bunun farkında değil misin?
Bu soru gelene kadar üzerine düşünmemiştim. Evet, sadece bir nokta, bir virgüldü benim için. Ancak ben kelimelerin gücüne inanıyor ve hatta ekmeğini kelimelerden kazanıyor, noktanın ve virgülün bir anlamı nasıl değiştirebileceğini çok iyi biliyorken nasıl olur da bir küfrün altında yatan gerçek üzerine hiç kafa yormamıştım.
Düşündüm ve “amaaan” dedim
O nedenle bunun üzerine bir süre düşündüm. Sonra da, amaaan ne desek suç (malum cinsiyetçi küfür) çok abartıyorlar (malum cinsiyetçi küfür) deyip hep hayalim olan, bir dönemin dezavantajlı bir grup insanının -mesela belki bir porno oyuncusunun – hayatını anlatan, mini bölümlerden oluşan, dönemi gereği içinde bol bol cinsiyetçi küfür barındıran bir senaryo yazdım.
Şaka şaka!
Bunun üzerine bir süre düşündüm. Sonra da bunu savunan arkadaşlarıma hak verdim. Savlarında haklıydılar çünkü dil, tek başına sadece bir iletişim aracı değildir. Gözle görülmeyen, bir beynin içindeyken sadece bir elektrik akımından ibaret olan düşünceye can veren, onu gerçek dünyada bir eyleme dönüştürebilen kuvvetli araçtır. Düşünceler tartışılabilir, zihinde en kötücül halleriyle var olabilir ama dile döküldüğünde iş değişir, dil yarası diye bir gerçek vardır. Bu nedenle artık dünyanın bir çok medeniyetinde siyahilere, romanlara, azınlıklara, alt kültürlere geçmişte rahatça yakıştırılan aşağılayıcı kelimeler kullanıldığında suç teşkil eder.
Eril küfürün dopamini
Bu gerçeği kavradığım günden beri dilimden ve zihnimden elimden geldiğince ırkçı, eril, cinsiyetçi kelimeleri çıkarmak için çaba gösteriyorum. Ancak, öyle bir yerleşmişler, zihnimi öyle bir ele geçirmişler ki, yerine ne koysam maalesef bir eril küfrün verdiği dopamini vermiyor, biliyorum. Ama kendime diyorum ki, zihniyetler, insanlar, eylemler, hastalıklı düşünceler böyle değişir, medeniyetler böyle gelişir. Medeniyetin temeli dildir.
Ve ne umursamazlığım uğruna, ne inadım, en akıllı benim iddiam uğruna, ne de alışkanlıklarım uğruna bunca emeği, bunca hak, hukuk ve eşitlik arayışını, koskoca bir hareketi görmezden gelmeye hakkım yok. Çünkü bunu devam ettirirsem -sebebim ister büyük olsun ister küçük- aynı yıkıcı, hoşgörüsüz ve anlayışsız tavrı sergilemiş, aynı değirmene su taşımış olurum. Ve bu suyu taşımak yapmak isteyeceğim en son şey.
Günün sonunda düşününce de medeniyetimiz için çok büyük bir şey yapma şansımız belki hiç olmayacak. İsmimiz tarih kitaplarına yazılmayacak. Ancak medeniyetin durmadan yükselen temellerine bir tuğla da biz koysak belki ileride kimsenin dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti, yönelimi nedeniyle aşağılanmadığı bir gelecek yaratabilmeye yardımımız dokunur. Çünkü biliyoruz ki o koyulan tuğlalar sayesinde bugün buradayız.
Heh, siz yine de diyebilirsiniz ki “benim böyle bir iddiam yok, böyle gelmiş böyle gider ben kolumu kıpırdatmam. Çoluk çocuk yapsın politik doğruculuğunu, ben zaten onlara konuşmuyorum”. Ona da tamam. Ancak o zaman çok istediğiniz medeniyetten size düşebilecek nasibi alamadığınız için küsmeyeceksiniz, oyun bozanlık da yapmayacaksınız. Tarihten öylesine yavaş yavaş silinip gitmeyi kabul edeceksiniz.
Şansınız varsa homofobik olarak hatırlanacaksınız
Çünkü siz kolunuzu kıpırdatmasanız da ve hatta medeniyetin temelleri yerine kolunu kıpırdatanların yollarına taş koysanız da birileri dünyayı değiştirir. O değiştirenler de, muhtemelen sadece birkaç bin birkaç bin kişiye ulaşacak bir yazıda olsa bile mutlaka hatırlanır. Siz de şansınız varsa en iyi ihtimalle tarih boyunca hep cinsiyetçi, homofobik, ırkçı biri olarak hatırlanırsınız. Ya da hiç hatırlanmazsınız.
NOT: ‘Ohooo, cinsiyetçi küfürden nerelere geldik. Nedir yani şimdi cinsiyetçi küfür etmedin diye medeniyeti mi yarattın, gel madalyanı takalım feminiz kız’ şeklinde yorumlar için Twitter iyi bir mecra, genelde orada buluşuluyor. Feed’de üç saniye sonra yok olacak sjw (Sosyal Adalet Savunucusu) nefretiyle dolu fikirlerinizin tarihte de nasıl yok olacağına dair iyi bir simülasyon.