ONUR ÖNCÜ
@oencueonur
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları 10’uncu ayına girerken, belki de Ortadoğu’da birçok şeyi değiştirecek yeni gelişmeler, peş peşe gelen suikastlar gözleniyor.
İsrail önce Lübnan Hizbullahı’nın komutanlarından Fuat Şükr’ü Beyrut’ta öldürdü. 12 saat sonra da Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran’da, Devrim Muhafızları korumasındaki konutta öldürüldü. İsrail, Şükr suikastinin aksine Haniye suikastını üstlenmedi. Ancak ‘ölüm’ haberinden memnuniyetini gizlemedi.
Peş peş iki suikast sonucu ‘Yeni bir bölgesel savaş mı doğuyor’ sorusu akıllara geliyor. Hafta içinde birçok Ortadoğu uzmanı suikastları değerlendirirken, bu ihtimalin çok uzak olmadığını öngördü.
Haniye suikastının bölgede birçok şeyi değiştireceği aşikâr. Saldırıyı anlamak için birçok noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Onlardan birincisi saldırının neden İran’da olduğu sorusu. İkinci olarak da İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerini yürüten Haniye’nin ölümü sonrası, yeniden bir müzakere masası kurulup kurulamayacağı…
Bölgesel savaş riski var mı? Haniye neden İran’da öldürüldü? Türkiye’nin tavrı ne olacak? Olası bir bölgesel savaşın Amerika seçimlerine etkisi ne olacak? Tüm bu soruları deneyimli dış politika yazarı Soli Özel’le konuştuk…
İran rejimi bu suikast nedeniyle madara oldu
Direkt olarak şuradan başlayalım.. Bu saldırı İran’ın prestijine zarar verdi mi vermedi mi?
İran’ın ciddi meşruiyet sorunları yaşayan, kendi halkının önemli bir bölümüyle kavgalı rejimi bu suikast nedeniyle ağır bir darbe aldı. Tabir-i caizse madara oldu. Nitekim çok ciddi bir soruşturma başlattılar ve onlarca insan gözaltına alındı ya da tutuklandı. Bu olay ilk de değil. Hele ki New York Times’ın yazmış olduğu gibi bu hadise iki ay önce yerleştirilmiş bir bomba sonucu gerçekleştiyse aslında İran’ın kendi istihbarat örgütü içinde, güvenlik örgütleri içinde çok ciddi bir İsrail işbirlikçisi hat olduğu anlamına geliyor. Bu da çok şaşılacak bir şey değil belki bununla ilgili işaretler daha önce de vardı. İsrailliler girdiler İran’a, 200 bin nükleer programla ilgili belge aldılar, sanırım Azerbaycan üzerinden de çekip gittiler. İran’ın en önemli mühendislerini öldürdüler ve hakikaten böyle ancak filmlerde görebileceğiniz türden metotlarla bu işleri becerdiler. Dolayısıyla hem orada hem de belki Hizbullah’ta İsrail’in bir şekilde hassas yerlere girebilmiş olduğu gözüküyor. Yani oradakileri kullanabildiği anlaşılıyor.
Şimdi İran’da mesele şu tabii. Bizde de belki üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Meşruiyetini bu kadar yitirmiş, insanlarını bu kadar kötü koşullarda yaşatmaya devam eden ve bir gelecek vaat edemeyen, hiçbir şekilde de gelecek vaat edeceğine dair umut bırakmamış bir rejimde, demek ki insanlar ya para karşılığı ya da kendileri ya da çocukları için yurt dışında yeni bir hayat kurmak, her ne saikle ise ya da bu rejimden nefret ettikleri için, işte baş düşman diye kırk yıldır ilan edilmiş bir ülkenin yardımcısı olmaya yönelebiliyor. Bunun cezasının ne kadar ağır olduğu da belli. Yani işin sonunda öleceksin ama ölene kadar da seni ölmekten beter edecek işkencelerden geçeceksin. Onlar da belli. Bu nedenle İran rejimi açısından hakikaten çok sarsıcı olduğunu tahmin ediyorum.
Haniye Katar’da öldürülmedi, Tahran’da öldürüldü. Neden yaşadığı ülke olan Katar değil de Tahran?
İsrail, Haniye ailesinden 80 kişi öldürmüş. Üç çocuğu, torunları, herkesi öldürdü. Neredeyse ailenin kökünü kuruttu. Neden Tahran’da öldürüldü? Gazze’de Hamas’a giden para bildiğiniz gibi Katar’dan gidiyordu, yani (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu Katar ile 2018’den itibaren Gazze’yi zapt etmek amacıyla işbirliği yapıyordu. Doha ile ilişkisini bozmak istemediğini düşünüyorum. Ayrıca Katar, ateşkes görüşmelerinin Mısır’la birlikte en önemli Arap aktörü ve ABD’nin Körfez’deki en büyük üssü de orada. İran’da yaparak Tahran’ı mahcup ettiğine şüphe yok. İki ay önce yerleştirilmiş bir bombayla yeni seçilmiş bir cumhurbaşkanının yemin töreninden sonra siz Haniye’yi Tahran’da öldürüyorsanız, bu tabii çok güçlü bir mesajdır. İran’a yönelik inanılmaz bir provokasyon.
Mesud Pezeşkiyan İran’ın yeni cumhurbaşkanı oldu. Ilımlı da bir isim. Ona yönelik de bir hamle o zaman?
İstihbarat onun elinde değil ki. Dediğiniz doğru. Ben de ilk önce onu düşündüm. Adamın yemin töreninin sabahında misafiri öldürüldü. Hani bu ona karşı sertlik yanlılarının elini güçlendirir diye düşündüm ama öte yandan da daha henüz görevi devralmıştı ki bu iş gerçekleşti. Dolayısıyla henüz hiçbir şeye hâkim değil. Şahinlerin İran istihbaratını, güvenlik aygıtını kontrol ettikleri de biliniyor. Dolayısıyla aslında bu işin günahı onların üzerinde. Nitekim okuduğum yazıların birisinde şimdi buna yüklenmeyelim diye Devrim Muhafızları arasında bir tartışma olmuş, onu da öğrendim.
İran bir yanıt verdi. Hamaney üzerinden… “İntikam alacağız” dendi.
Harem-i ismetinizde, kolladığın, koruduğun ve senin cumhurbaşkanının yemin törenine gelmiş bir lider öldürülüyor. Bu herhangi bir devlet için öyle sindirilebilecek bir şey değil. Hamaney de “Mutlaka intikam alacağız” dedi, demek zorundaydı. Doğrusunu isterseniz ‘Savaş ihtimali arttı mı?’ sorusu hep soruluyor normal olarak. Her şey İran’ın ne cevap vereceğine bağlı.
Hizbullah’ın da önemli liderlerinden birisi öldürüldü.
Hepsi 24 saat içinde oldu.
Evet, Hizbullah’ın liderlerinden 12 saat sonra Tahran’da Haniye öldürüldü. Bir bölgesel savaş riski var mı?
O risk var. O yüzden zaten İran nasıl cevap verecek diyorum. Şimdi şöyle, eminim şu anda yüzlerce insan özellikle Batılı devletler içinde bu işi sizin de söylediğiniz gibi, bir bölgesel savaşa dönüşmeden nasıl engelleriz üzerinde çalışıyor. Avrupalılar ve Amerikalılar özellikle. Geçen sefer hatırlarsınız nisan ayında İran ikna edildi, İsrail’e İran’a karşı savunmasında yardım edildi, cevabının hafif olması sağlandı, meselenin tırmanması engellenebildi.
Netanyahu hükümetinin İsrail güvenlik aygıtının kayda değer bir bölümünün Hizbullah’la kapışmayı kesin istediği anlaşılıyor. Bu iki suikast, ateşkes ihtimalini en azından şimdilik devreden çıkardı. Netanyahu’nun hem ateşkesi istemediğini hem de bölgesel bir savaşı istediğini de biliyoruz. İran’ı işin içine çekersek Amerika da bizim yanımızda olur, bu işi de bitiririz diye bekleyenler, bunu isteyenler var. Buna karşılık İran ve Hizbullah genişletilmiş bir savaş istemiyorlardı 7 Ekim’den beri. O yüzden de İran, geçen sefer Şam’daki konsolosluğun vurulmasıyla kaybettiği Devrim Muhafızları komutanının öcünü çok önceden haber verilmiş ama çok da anlamsız olmayan 300 İHA ve füze saldırısıyla gerçekleştirdi. Hedefler vurulamadı, engellendi, Amerikalılar yardım etti, istihbaratta Ürdünlüler yardım etti vs. Ardından İsrail gene çok hedefe odaklı bir makul cevap verdi, bu iş öylece kapandı. Şimdi bu sefer ne yapacaklar? Bu sefer diğerinde olduğu kadar dikkatli hareket ederler mi, onu bilmiyorum ama İran’a “Aman siz dikkatli hareket edin” diye çalışıyorlardır diye düşünüyorum. İyi güzel de İranlılar da, “Biraz da İsrail’e söyleyin de onlar daha ihtiyatlı ve böyle her şeyi patlatacak şekilde hareket etmesinler” derse ne cevap verilecek bilmiyorum.
Şimdiye kadar suikast sonucu öldürülen Hamas liderlerini İsrail öldürdü…
Batı’dan İsrail’e yönelik bir sert ses de gelmiyor. O nedenle İranlıların bir cevap vermesi gerekiyor. O cevabın niteliğine bağlı olarak, gerçi İsrailliler de bir cevap verirler, bunun geçen seferki gibi koreografisi yapılabilirse, bir bölgesel savaşı atlatabiliriz.
Ortadoğu’yu çok iyi bilen ve Amerika’daki istihbarat ve güvenlikten sorumlu kişilere erişimi çok güçlü David Ignatius’un bir yazısı vardı. “Bu sefer de belki başarılabilir ama bir nokta gelecek bu yapılamayacak. Oradan da bir bölgesel savaşa geçilebilir” diyor.
Hizbullah pek öyle kolay lokma değil. İsrailliler nelerine güvenerek “Bu işi bu sefer hallederiz” diye düşünüyor bilmiyorum. Lübnan’ı belki yerle bir edecekler… Çünkü Hizbullah’ın elinde 150 bin füze var. Bunlar Hamas füzelerine de benzeyen füzeler değil. 2006’dakilerden de teknolojik olarak çok daha ileri. Hizbullah’ın çarpışanları çok ciddi savaş deneyimi olan insanlar. 12-13 yıldır Suriye’de savaşıyorlar, daha önce İsrail’e karşı savaştılar. Ellerinde başka birtakım imkanlar var. Özellikle insansız hava araçları… Durumun her iki taraf açısından da çok riskli olduğunu benim okuduğum hemen hemen herkes yazıp duruyor.
Dolayısıyla İsrailliler tam olarak neye güveniyorlar onu kestiremiyorum. Ama Hizbullah’a çok ağır bir saldırı karşısında, İran’ın da Hizbullah’ı kaybetmek gibi bir lüksü olmadığı için devreye girme ihtimali de bir hayli yüksek. Herkesi de korkutan bu. Ama ben bölgesel bir savaş çıktığı takdirde bunun ‘3. Dünya Savaşı’na filan yol açacağını düşünmüyorum. Ama bölgesel bir savaş çıktığı takdirde petrol fiyatları ne olur, dünya ekonomisi ne olur, bizim gibi ülkelerin durumu ne olur, turizme ne olur, bütün bunları sizin imgelemenize bırakıyorum.
İsrail ile Hamas arasında müzakereler yürütülüyordu. İsrail ile müzakere edenlerden biri de Hamas’ın öldürülen lideri Haniye… Her ne kadar İsrail daha bu saldırıyı üstlenmese de bu saldırıyla birlikte Netanyahu bundan sonra ne yapacak? Yeniden bir müzakere masası kurulabilir mi?
Gazze’deki katliamlar başladığından beri faturanın yalnızca Netanyahu’ya çıkarılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Tabii Netanyahu şeytanileştirmeye çok uygun, şeytanileştirilmesi gereken kötü, kendi çıkarını ülkesinin çıkarından öne koyan – hapse girmemek için – bir adam. Fakat bu Gazze’ye karşı yapılan operasyonu sadece onun şahsına, o kabinedeki aşırı sağcılara, faşistlere bağlamak bana yeterli gelmiyor. Yani burada bir kere 7 Ekim’in sorumluluğunu taşıyan bütün bir İsrail güvenlik ve istihbarat yapısının o hınçla intikam duygusu var. Bir de kuruluşundan itibaren İsrail kendisine yönelik saldırılara çok orantısız cevap vermekle bilinen bir ülke. Dolayısıyla Netanyahu bunun görünen yüzü ama ben arkasında belli bir devlet zihniyeti, güvenlik anlayışı ve Filistinlilere bakış olduğunu görüyorum.
Netanyahu’dan sonra peki siyaseten ne yapacağınızla ilgili bir cevap çıkmıyor. Muhalefetteki Gantz’dan çıkıyor mu? Yakın zamanda Gantz oturmuyor muydu savaş kabinesinde? O nedenle dediğim gibi ben bunu daha sistemik bir şekilde görüyorum. Netanyahu’nun, 7 Ekim’in baş sorumlusu olması gereken adamın, Gazze politikası nedeniyle, karşısındakiler ondan farklı şeyler söyleyemedikleri için ve herhangi bir şekilde liderlik edecek bir kapasite de gösteremedikleri için eskiye göre biraz daha popülerleştiğini görüyorum. Savaşın devam etmesi onun işine geliyor ve bu ateşkesi de bombalamak istediyse onun için bunu yapmışsa da hiç şaşırmam.
Haniye’ye gelince. Bu Gazze işi Haniye’nin kafasından çıkmadı. Ayrıca Yahya Sinvar’la, yani bu işin başındaki adamla, beyinle sürekli kavga ettiklerini de biliyoruz. Sinvar, 40 bin kişi ölmüş 50 bin kişi ölmüş, umursayan bir tip görünümü vermiyor. Bir kere soruyorlar ona, “Ne yapalım” diyor. Onun kabul etmeyeceği hiçbir şeyi Haniye zaten imzalayamazdı.
Mesele Sinvar’ın ateşkesi kabul etmesiydi. Muhammed Deif’in öldürülmesi o bakımdan önemli. O da ikinci şahsiyetti. Haniye öldü diye müzakere edecek insan kalmadı değil. Halid Meşal Katar’da, konuşabilir… ama Sinvar’ın onayını almadan da hiçbir şeyi kabul etmeniz mümkün değil.
Bu arada Suudlarla Amerikalılar, öyle anlaşılıyor ki neredeyse yüzde 99’unu bitirmişler aralarındaki güvenlik anlaşmasının. Amerikalılar açısından bağlanması gereken bir başka gelişme de var, o da İsrail-Suud ilişkilerinin normalleşmesi.
Suudların bugünkü koşullarda bu anlaşmayı imzalamak için Filistinlilerle ilgili nispeten somut sayılabilecek bir taahhüt almadan İsrail ile ilişkileri normalleştirmeleri bana pek akla yakın gelmiyor açıkçası. Her ne kadar bunlar despotik devletler olsa bile onların da iyi kötü kamuoyu baskısı var ve bu kamuoyu özellikle liderler üzerinde böyle bir baskı kurmayı her şeye rağmen başarabiliyor. Buna karşı gelmek, biraz fazla sınırları zorlamak olur diye görüyorum. Mısır’ı ve Ürdün’ü hiç saymıyorum bile bu konularda, hatta bütün Müslüman dünyasında, Türkiye’deki tepkileri de…
O nedenle evet bu ateşkese milim kaldı denilirken bu suikast gerçekleşti, dolayısıyla benim kafamda İsrail’in bombaladığına şüphe yok. ABD’den gelen açıklamaların aczlerini göstermekten başka hiçbir işe yaradığını sanmıyorum Netanyahu’nun Amerika’dan yeşil ışık alma ihtiyacı olduğu kanaatinde değilim. Çünkü Biden yönetiminin aczini zaten 9 aydır bütün dünyaya gösteriyor bu adam. Netanyahu’nun bir icazet alması gerekmiyor. Biden yönetimi de buna verdiği silahları kesmedikçe, bir şekilde İsraillilerin de canını yakacak birtakım yaptırımlar uygulamadıkça, ki öyle bir ihtimal yok pek ortada, her istediğini yapabiliyor. Arada da Trump’a yatırım yapıyor.
İsrail’in savaşı körüklemesinin Amerika seçimlerine bir etkisi olur mu?
(Donald) Trump kampı da Kamala (Harris) kampı da bu savaşın ayak bağı olmasını kampanya sırasında istemeyecektir. Diyeceksiniz ki Trump’ın daha çok işine gelecektir. Bence o da bunu istemeyecektir. Kampanya sırasında İran’la savaş çıkarsa ne yapacaksınız? Şimdi Amerika o savaşa girer mi girmez mi? Ben Amerikan ordusunun Afganistan ve Irak’tan sonra hele İran gibi bir ülkeyle savaşa girme konusunda bir derdi, bir arzusu olduğuna inanmıyorum. Ama İsrail’i koruma derdiyle çekilirler mi bir savaşın içine, işte herkes ondan korkuyor. Trump’ın da istemeyeceğini düşünmemin sebebi bu. Nereye gideceği belli olmaz Amerika’nın İsrail’in yanında İran’a karşı savaşa girmesinin… Çünkü bu İran dediğiniz devlet eğer buna zorlanırsa pek de hafife alınamaz.. Sadece kendisi değil Hizbullah, Yemen’de Husiler, Irak ve Suriye’deki milisler de buna dahil olur.
Baştaki sorunuza da dönecek olursak, bütün afra tafrasına rağmen ve bölgede yapabildiklerine, özellikle 2003 Irak savaşından beri artan hegemonik varlığına ve ortalığı bulandırma kapasitesine rağmen aslında çok zaafları da olan bir devlet. Ancak çok bilinmeyenli bir duruma girileceği için, Trump tarafı da istemez Kamala tarafının da kesin istemeyeceğini sanıyorum ABD’yi çok sıkıntıya sokacak bir bölgesel savaşı. Umarım İran ikna edilebilir. İsrail de buna fazla bir cevap vermez ve bölgesel savaş ihtimali bir kez daha durdurulur, tekrar ateşkes tartışmalarına dönülür.
Hamas-İsrail savaşında hem Filistinlilere hem de Yahudi toplumuna karşı ‘nefret’ oluşmaya başladı.
Dediğiniz çok doğru. Avrupa’da devletlerin ya da Avrupa Birliği üyesi devletlerin çoğunun davranışları utanç verici. Çok insancıl, demokratik olacaklar… Mesela Almanya’da ağzınızı açıp bir şey söyleyemiyorsunuz. Ödüller geri alınıyor, davetler iptal ediliyor…
Özellikle de Almanya’da. Berlin’de Filistinlilerin eylemlerini takip etmiştim. Filistin bayrağı açmak suç gibiydi. Polis hemen müdahale ediyordu.
Bir taraftan müthiş bir İslam düşmanlığı zaten var. Göçmenler meselesiyle de bağlantılı olarak ama sadece İslam ya da Arap düşmanlığı değil, antisemitizm artıyor. Amerika’da da antisemitizm artıyor. Antisemit eylemlerin sayısında büyük bir yükseliş var. Tabii oradaki Arap ve Müslüman topluluklara yönelik de nefret kabarması var… Dediğiniz doğru müthiş bir nefret iklimi her tarafa yayılıyor. Herkes aynı şeyi söylüyor. Haniye’yi öldürsen ne olur öldürmesen ne olur. Zaten bugüne kadar pek çok Hamas liderini, kurucusu da dahil olmak üzere öldürdün. Her zaman yerlerine birileri geldi. Niye? Çünkü böyle bir bağlam var. Siyasi olarak sen Filistin meselesinde bütün dünyanın artık ne kadar gerçekleşeceği bilinmese bile yegâne çözüm diye gördüğü iki devletli çözüme asla gitmeyeceğini söylüyorsan, bütün topraklar benim diyorsan, yaptığın savaşın bir siyasi hedefi yoksa, o zaman Filistinlileri oradan süremediğin takdirde -ki öyle bir dürtünün de var olduğunu sanıyorum- o mesele orada duracak. Ahmet gidecek Mehmet gelecek. Filistinlilerle iki devletli çözüm üzerinden bir barış fırsatı geri dönüp baktığımda kendisi de çok sert bir güvenlikçi olan İzak Rabin’in (eski İsrail başbakanı) 1995’te öldürülmesiyle kaçtı.
Bir sorun da şu: Amerika’dan başka hiçbir gücün bölgede bir şey yapacak imkânı yok. Ağırlığı yok. Amerika’nın da bu ağırlığı kullanmadığını ya da kullanamadığını da gördük son 9 ayda.
Erdoğan, “İsrail’e gireriz” dedi. Türkiye cephesini nasıl yorumlarsınız?
Gazze’de bir ateşkese yönelik yapılmış önemli, sonuç alacak toplantıların herhangi birinde, masada Türkiye var mı?
Yok.
Demek ki bir şekilde Türkiye devrede değil. Yani devrede değil derken, bu işi çözecek olan devrenin içinde değil. Hiçbir anlamlı karar alınacak olan toplantıda Türkiye yok. Bağırarak çağırarak da olunamıyor oralarda. Devrenin içinde kalamıyorsunuz. Cumhurbaşkanı bundan birkaç ay önce de Gazze düşerse İsrail buraya saldırır demişti. Bunlar nereden çıkıyor hakikaten bilmiyorum. Ben Türkiye’nin şu anda meselelere ancak öfkeli bir seyirci olarak bakabildiğini düşünüyorum. Haniye çok yakındı Türkiye’yi yönetenlerle. Öldürüldü. Bunun da iktidarca çok ağır bir gelişme diye anlaşıldığı çok belli.
Şunu da merak ediyorum: Bizden çıkan her çok katı söz, acaba, Arap ülkeleri yöneticilerinde nasıl tepki uyandırıyor? Bir kere çok bağırıyorsunuz, bir şey yapamıyorsunuz. Bunun bir sonucu var. İkincisi bu yönetimlerin hepsi müthiş öfkeli. Toplulukları kontrol etmekle yatıştırmakla meşgulken, tutup sen dışarıdan gazel okuyor diye görünüyor musun, hakikaten merak ediyorum. Başka türlü herhalde yönetilebilirdi kriz ama bizim dış politikamız uzun zamandır iç politikamızın uzantısı ya da iç politika saikleriyle yapılan bir dış politika oldu ki ne dilimize ne nüanslara dikkat ediyoruz. O zaman da ancak öfkeli bir seyirci olunabiliyor.
Dışişleri bakanı da “Haniye’nin intikamı alınacak” dedi. Türkiye masaya dahil olmak mı istiyor?
Bu şekilde herhangi bir masaya girmesi mümkün değil. O dayanışmayı gösteriyor sadece. Muhammed Mursi döneminde Türkiye’nin bir Mısır politikası yoktu, Müslüman Kardeşler politikası vardı. Çünkü Müslüman Kardeşlerle bizi yöneten siyasi akımın arasında organik bağlar vardı. O dayanışma Türkiye’nin bir devlet olarak onların iktidarda olduğu ülkelerle kurduğu ilişkilerin önüne geçmişti. O yüzden de biz Mısır gibi bir ülkeyle 2013’ten 2022’ye kadar ilişkileri dondurduk sayılır. Maliyeti de hayli yüksek oldu bu arada. Doğu Akdeniz krizinde bunu gördük. Çok ağır da laflar edildi. Hamas da Filistin’in Müslüman Kardeşler örgütü. Şu anda Türkiye Filistinlilerden çok Hamas’ın hamisi gibi gözüküyor. Ki ikisi aynı şey değil.
Mahmud Abbas Türkiye’ye davet edildi, önce gelemiyordu, tepkiler geldi ancak şimdi gelecek. Filistinlilerden çok Hamas’ın yanında olduğumuz görüntüsü nedeniyle belki gelmek istemiyordu. Neyse sonunda geliyor… Öyle baktığım zaman da 2007’de İsrail cumhurbaşkanı ile Filistin devlet başkanını aynı gün Meclis çatısı altında konuşturmuş bir ülkenin bugün bu kadar marjinalize olması, bana üzücü geliyor.