DR. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Son haftalarda zaman buldukça 2011-2014 yıllarında birçoğumuzu çarşamba akşamları ekrana kilitleyen ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisini Youtube’da tekrar izliyorum. Kast seçimi, oyuncuların performansı, akış, dekor…
Dizinin her açıdan -özellikle de o döneme göre- ne kadar harika bir yapım olduğunu bir kez daha fark ettim. Özellikle Meryem Uzerli’nin oynadığı Hürrem Sultan ile Halit Ergenç’in oynadığı Kanuni Sultan Süleyman arasındaki aşkın izleyiciye aktarılma biçimi o kadar başarılı ki kendinizi bir taraf tutarken buluyorsunuz. Seyirci yorumlarından da anladığım kadarıyla, daha fazla sempati duyulan taraf Hürrem Sultan; çünkü o Kanuni’yi kendi hayatından vazgeçecek kadar seviyorken, Kanuni Hürrem’in kendisine duyduğu aşkı daha çok seviyor gibi yansıtılıyor dizide.
Dolayısıyla, insanın aklına şöyle bir soru geliyor: Bir insan başka bir insanı canından vazgeçecek kadar sevebilir mi? Sevebilirse bunun adı aşk mıdır yoksa takıntı mı? Her aşk içinde zaten takıntı barındırmaz mı? O zaman aşk ile takıntı arasındaki fark nedir?
‘Ben’ yoksa ‘biz’ de yoktur
Tabii ki Hürrem-Kanuni aşkını günümüz koşullarını baz alarak değerlendirmek doğru olmaz. Yalnız, aşk sandığımız duygunun bazen bir psikopatoloji olabileceğini göz ardı etmeyelim. Dolayısıyla, bu ikisinin arasındaki ayrımı iyi yapmak gerekir.
İnsan âşık olduğu zaman karşısındaki kişiyi idealize eder. Gün içinde sık sık onu düşünür ve onun yanında olmak ister. Onu arzular. Âşık olunca salgılanan hormonlar takıntıya benzer bir durum ortaya çıkartır. Yalnız, bir ilişki yaşanmaya başladığında zamanla duygular farklı bir noktaya evrilir. Yani aşk, sevgi ve bağlılığa döner.
Öte yandan, bazı durumlarda aşk farklı şekillerde seyredip iki taraf için de zehirli hale gelebilir. ‘Takıntılı aşk’ olarak tanımlanan bu durum, bir insanı tutkuyla sevmekten çok psikopatoloji olarak özetlenebilir.
Ne yazık ki çoğu insan bu psikopatoloji hakkında bilgi sahibi olmadığı için bir ruh sağlığı uzmanı görmeyi akıl etmez. Hissettiği duygular onu kendi hayatının merkezinde durmaktan uzaklaştırır, odağına bir diğer kişiyi koymasına sebep olur. Onsuzluk düşüncesi o kadar acı verir ki onu kazanmak ya da onu kaybetmemek için çırpındıkça mantığından uzaklaşır. Böylece kendisine yabancılaşmaya başlar.
Oysa insan hayatının merkezine kendisini koyduğu sürece bir başkasına aşkla bağlanabilir. Ortada bir ‘ben’ yok ise bir ‘biz‘ olması da mümkün değildir.
Obsesif aşkın belirtileri
- Takıntı haline getirilen kişiye ya da partnere gereğinden fazla anlam yüklemek
- Sevilmek ve onay görmek için sık sık hediyeler almak ve sürprizler yapmak
- Gün içinde sık sık iletişim halinde olmaya çalışmak
- Her an nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmeyi istemek ve sosyal medyadan sürekli stalklamak
- Arkadaşlarıyla bile görüşmesini istememek, yani herkesten kıskanmak
- Kendisine zaman ayırmasına izin vermemek
- İstenildiği gibi davranmadığı zaman fazlasıyla manipülatif davranmak ve öfkelenmek, zaman zaman psikolojik veya fiziksel şiddet göstermek
- Tanımaya çalışmaktan ziyade birlikte olma fikrine odaklanmak
- Hemen her konuda kendi başına karar vermektense takıntı haline getirilen kişiye ya da partnere sorup karar vermek
- İlişkide hızlı bir şekilde yol almayı istemek ve mümkünse hemen evlenmek
- Eşit bir ilişkilenme biçimini değil sahip olmayı tercih etmek
- Kişisel sınırlarına saygı göstermemek.
Obsesif aşkın sebepleri
- Erotomani: Kişinin özellikle ünlü ya da yüksek statüde bir insan tarafından hiçbir karşılığı olmamasına rağmen sevildiğine, arzulandığına dair sanrıları olması ve dolayısıyla takıntılı tutum ve davranışlar geliştirmesi olarak özetlenebilir. Bilimsel çalışmalara göre özellikle sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla ünlüler dahil hemen herkes daha ulaşılabilir bir hale geldiği için erotomani daha yaygın hale geldi. Erotomani kendi başına görülebileceği gibi bipolar bozukluk, şizofreni gibi başka psikiyatrik bozukluklarla birlikte de görülür.
- Borderline kişilik bozukluğu: Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler terk edilmeye dair yoğun kaygı yaşar. En ufak bir terk edilme tehdidi bile öfke patlamasına sebep olabilir. Kendilik değerleri düşüktür ve kendilerini ilişkide oldukları kişi üzerinden değerli hissetmeye çalışırlar. Dolayısıyla, partnerlerine karşı hissettikleri takıntılı aşk yüzünden ilişkilerinde aşırı kontrolcü yani manipülatif davranabilirler. Yalnız, duyguları hızla değişebildiği için bugün çok sevdikleri kişiye ertesi gün nefret duyabilirler. Aşk-nefret döngüleri içinde gidip gelirken tüm duygularını partnerlerine yansıtırlar. Böylece, terk edilmekten ne kadar korksalar da partnerlerinin sınırlarını sonuna kadar zorlayıp ilişkiyi kendileri sabote edebilirler. Terk edildiklerinde de hissettikleri yoğun öfke ile daha da yıkıcı hale gelebilirler. Bir başkasını bulana kadar saldırgan davranabilirler. Bir başkasını buldukları anda da onu idealize edip obsesif aşk hissedebilirler. Yalnız, onu da değersizleştirmesi an meselesidir.
- Bağlanma bozukluğu: Çocukluk döneminde ebeveynleri tarafından sevildiğine ve güvende olduğuna dair karmaşık mesajlara maruz bırakılan çocuklar genelde kaygılı bağlanır. Ebeveynlerin bir sevgi dolu bir cezalandırıcı tutumları, bir ilgi dolu bir ihmalkâr tavırları çocuğun yetişkinlik dönemi ilişkilerinde kendisini güvensiz hissetmesine yani her an terk edilme kaygısı duymasına sebep olabilir. Terk edilme kaygısı, insanı karşısındakini kontrol etmeye itebilir. Kaygılı bağlanan kişiler özellikle kaçıngan bağlanan- yani ihmal edilerek büyüyen ve yakın ilişkilenmeden kaçan- kişilere takıntılı bir aşkla bağımlılık geliştirmeye yatkındır. Sonuç olarak, bir taraf kaçar diğeri kovalar ve toksik bir ilişki döngüsü senelerce devam edebilir.
- Bağımlı kişilik bozukluğu: Temelde yatan değersizlik ve yetersizlik duygusu yüzünden tek başına var olamayacağını düşünen ve en büyük korkusu yalnız kalmak olan, başkalarının ilgisi olmadan yaşayamayacağına inanan, karar vermeden önce mutlaka başkalarına danışan bağımlı kişilik bozukluğu olan kişilerde de obsesif aşk sıklıkla görülür.
- Obsesif kompulsif bozukluk: OKB olan insanların birçoğunda romantik ilişki obsesif kompulsif bozukluğu da görülür. Romantik ilişki obsesif kompulsif bozukluğunda bir kişi takıntı haline getirilir ve zihin senelerce o kişi ile ilgili tekrar eden düşüncelerle meşgul olur. O kişi halihazırda olan bir partner ya da partner adayı da olabilir, eski sevgili ya da uzaktan takıntılı şekilde âşık olunan biri de olabilir. İlişki obsesif kompulsif bozukluğunda partnerin güvenilmez olduğu ile ilgili takıntılar yoğun olarak görülür. Kontrol etme ihtiyacı oldukça fazladır. Romantik ilişki obsesif kompulsif bozukluğunda kaygı, depresyon ve ilişki içinde şiddet sıklıkla görülür. İnsan geçmişindeki acılardan, hayatındaki sıkıntılardan yani kendisinden kaçmak için zihnini bir başkası ile meşgul etmeyi- farkında olmadan-seçebilir. Başkasını kontrol etmeye çalışmak, insanın kendi hayatı üzerinde hissettiği kontrolsüzlüğü telafi etme çabasından kaynaklansa bile obsesif aşk da bir o kadar acı verir.
- Kültürel ve toplumsal normlar: Bazı toplumlarda romantik ilişki partneri hayatın merkezine koymak ve onun için her şeyden vazgeçebilmek olarak tanımlanıyor. İlişki paylaşmak değil; adanmışlık olarak anlaşılıyor. Şiddetli kavgalar, duygusal iniş çıkışlar, sınır ihlalleri ve yoğun kıskançlıklar tutkulu bir ilişkinin olmazsa olmazı sanılıyor. Özellikle ataerkil düşünce yapısının hâkim olduğu toplumlarda erkeğin kontrol eden, kadının kontrol edilen olduğunun dayatılması kadına şiddetin zeminini hazırlıyor. Ayrıca, koşullar ne olursa olsun kadının mutlaka ilişkide kalması gerektiğinin öğretilmesi yani kadınların ‘yalnız kadın‘ etiketinden kaçmak için bir ilişkiye takılı kalmasına sebep olabiliyor. Dolayısıyla, toplumsal mesajlar da obsesif aşkın önünü açıyor.
Ne yapmalı?
Obsesif aşk bir psikopatolojidir. Dolayısıyla, mutlaka psikolojik destek alınması gerekir. Kişi kendisinde herhangi bir problem olmadığını düşünebilir. Hissettiklerinin aşk olduğuna inanabilir ve davranışlarından dolayı karşısındakini suçlayabilir. Böyle bir durumda onu psikolojik desteğe ikna etmek zor olabilir. Yalnız, bir kişiye takılı kalmanın acısı zamanla baş edilemez hale gelebilir. Kişi hem karşısındakine hem de kendisine daha da zarar veren tutum ve davranışlar sergileyebilir.
Dolayısıyla, kendinizde, partnerinizde ya da bir yakınınızda obsesif aşk olduğuna inanıyorsanız mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına danışın. Unutmayalım ki aşk kendi bünyesinde bir miktar obsesyon barındırsa bile obsesif aşk bir ruh sağlığı problemidir.