MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
“Hayat, birbirinden değerli anılarla dolu bir yolculuksa, hikayeniz de gelecek nesillere aktarabileceğiniz eşsiz bir miras” diyor yazar Ahmet Erözenci. Erözenci, anlatıcıların anılarını dinliyor, hayal gücünü katmadan, roman kurgusuyla yazıyor. Roman anlatıcının ailesi, arkadaşları ve geleceğe anı olarak kalıyor.
Yazar Barış Bıçakçı’nın bir kitabında yazdığı “Hayat yaşadıklarımız değil, hatırladıklarımız” sözlerini çok severim. Tam da böyle değil mi? Elbette tüm deneyimlerimiz farkında olsak da olmasak da izler bırakıyor. Bizi bir anlamda inşa ediyor. Ancak geriye dönüp baktığımızda sadece hatırladıklarımız yüzümüzü güldürüyor, kızdırıyor ya da utandırıyor…
Anılar değerlidir
Hayat herkes için biricik ve benzersiz. Ve tüm hayatlar ne yaşanmışsa yaşansın, ne kadar ve ne çeşit anı birikmişse biriksin roman olabiliyor. ‘Anılar değerlidir‘ diyen Thema Edebiyat anıları kitaplaştırıyor. Geçmişle, an ve gelecek arasında bir anlamda bağlar kuruyor.

Ahmet Erözenci, üroloji uzmanı bir profesör doktor. İlk kitabı 1992’de basılan, üç dönem PEN’de görev alan, iki sene önce kendi yazarlık okulunu açan bir yazar. İki kitabı ABD’de yayınlandı. 14’üncü kitabı, ‘Çürümüş Bir şey Var Danimarka Krallığında‘ ise geçtiğimiz aylarda çıktı.
Yakın zamanda emekli olarak akademik hayata veda etti. Hekimlik mesleğine haftanın iki günü zaman ayırıp, hep içinde olduğu edebiyatla daha fazla meşgul olmaya başladı. Kurduğu Thema Edebiyat’ta da Ayşen Özagar, Feridun Andaç, Atilla Birkiye, Turgay Fişekçi ile birlikte yazarlık, okuma-yazma, ustaların izinde atölyeleri yapıyor, editörlük desteği veriyor.
Gizlilik ilkesine önem veriliyor

Erözenci’nin son projesi anıları kitaplaştırmak. Bunun için kendisi veya Özagar, anlatıcıyla en az 10 görüşme yapıyor. Ses kayıtları ve notlarını alıyor. Sadece anlatılanlardan romanını yazıyor. Son haline anlatıcı onay verirse, on gün içinde dijital olarak 20 adet basılıyor. Kapak tasarımından sayfa düzenine kadar her aşama, bu kişisel öyküyü en güzel şekilde yansıtmak için planlanıyor. Anlatıcı isterse kitaba fotoğraflar da ekleniyor. Yine kitaba anlatıcının on dakikalık bir konuşmasını içeren, karekodla açılabilen bir video da koyulabiliyor. Kitap piyasaya, satışa verilmiyor. Anlatıcıya teslim ediliyor. O kime isterse armağan ediyor.
Anlatılanların kutsal olduğunu ve gizlilik ilkesine büyük önem verdiklerini belirten Erözenci, kişisel verilerin korunmasıyla ilgili bir sözleşme yaptıklarını belirterek, anıları tamamen güvenli bir ortamda işlediklerini ve sakladıklarını söyledi.
İlk kitap annenin anıları
Erözenci, hayatı romanlaştırmaya Latince bir isim vermiş: ‘Ars Memoriae’. Türkçe anlamı, hatırlama sanatı. İlk olarak vefatından sonra annesinin anılarını ‘Sevgin O Kadar Güzeldi Ki’ adıyla romanlaştırmış. Annesinin defterindeki notlarından yararlanarak yazdığı kitabını aileye dağıtmış. Babasının 95, annesininse 100 yaşında öldüğünü belirten Erözenci, şunları anlattı: “Annem çok konuşur, devamlı anlatır, geçmişte yaşardı. Geçmişle bitmeyen kavgaları vardı. O kadar geçmişte yaşardı ki espri olsun diye ‘dün nasıldın?’ diye sorardım. Çok konuşurduk, yazardı da. Öldüğünde aklıma ilk gelen ailenin hafızası gitti oldu. Son üç ayına kadar bilinci yerindeydi. Gazete okur, politika, spor konuşur, her gün bulmaca çözerdi. Öldü ve geçmişle ilgili soru soracağım kimse kalmadı.”

Sıradan insanların romanları
Erözenci, “Keşke Ali Koç yazdırsa, çok isterim ama bu sıradan insana yönelik bir çalışma” dedi ve şöyle devam etti: “Bunlar aile içinde kalacak hediyeler bir anlamda. Biyografi asla değil. Kişiyle görüşüp anlattıklarından onu bir öykünün, romanın başkişisi yapmayı hedefliyoruz. Kimi sadece evliliğini anlatmak istiyor. Kimi her şeyi. Kimi de çocukları, gelinleri, damatlarıyla ilişkisini… Hepsi olabilir. Hiçbir sınırlama yok. Anlatıcının kapsamı ne kadar geniş tuttuğuyla ilgili. Tamamen anlatıcıların açısından, öyküsel bir dille yazıyorum. Anlatılan her şeyi yazıyorum. Anlatıcıyı, görüştüğümüz ortamı canlandıracak ifadelere yer veriyorum tabii. Ana anlatılanları doğrulamıyorum.”
Erözenci halen ABD’de yaşayan, adını vermek istemediği bir doktorun anılarını çalışıyor. Bittiğinde, iki dilde basacak. İngilizcesini de Erözenci yazıyor.
‘Zaman gereğinden fazla var‘
Erözenci beş kez kanser atlattı. Birkaç ay öncesine kadar tıp fakültesinde üroloji anabilim dalı başkanlığı da yapıyordu. Üstüne edebiyatla profesyonel olarak da yıllardır ilgili. Bu kadar işe nasıl zaman ayırabiliyor? Erözenci bunu şöyle yanıtladı: “Esasında zaman gereğinden fazla var. Emekli oldum, haftada iki gün hastanedeyim ama daha aktif hekimlik yaparken de iyi kötü 14 romanım çıktı. Lise çağlarından beri Uzakdoğu öğretisiyle ilgiliyim. Bu bana konsantre olmayı da kazandırdı. Çok basit, sizle konuşurken sadece sizleyim. Aklımdan başka hiçbir şey geçmiyor. Kitap yazarken sırf kitaplayım, kendimi kapatabiliyorum. Ud çalıyorum. Çalarken sırf müzikle uğraşıyorum. Birim zamanda konsantre olunca benim bir saatlik periyotta ürettiğim şey, herhangi birinin üç-dört saatte ürettiğiyle eşdeğer. İnterneti kapama gibi fiziksel önlemler de alıyorum.”