ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynep.guvenunlu@gmail.com
@zeynepguvenunlu
Aylin Aslım, turnelerde, sahnelerde, stüdyolarda geçen rock’n roll yıllarının ardından, daha küçük ve huzurlu bir dünyayı seçti, hayatını Kaş’a park etti. Gel gör ki sürprizlerin en büyüğü onu bu sakin dünyanın içinde buldu: 45 yaşında plansız programsız hamile kaldı.
23 Nisan’dan beri ‘Orman’ın annesi’ olan Aslım, hikayesini Diken’e anlattı.
Orman ismi var mı diye baktım, galiba Türkiye’nin ilk Orman’ı sizinki. Adına nasıl karar verdin/verdiniz?
Biz kimsede duymadık, ama daha sonra iki ayrı yerden duyduk, birinin babası ziraat, diğerinin de orman mühendisiymiş. Biz Utku’yla pandeminin ilk aylarında bir ormanda tanıştık. O ormanda tek başıma geçirdiğim vakit de hayatım boyunca hatırlayacağım güzellikteydi, eşsizdi. Öyle büyülü bir zamandı ki ikimiz de isim konuşmaya başlar başlamaz ‘Orman’ dedik. Fazla düşünmedik ve tereddüt etmedik hiç.
İki adı daha var.
Umut bizi bir araya getiren, Utku’nun en eski ve en yakın arkadaşı. Bebek haberini verirken “Bunu sana borçluyuz” dedik gülerek. Çok sevdiğim bir isimdir zaten. Böylelikle anne babasının tanışma hikayesini yad eder Orman da büyüdüğünde.
Utku’yla tanıştığımızda çok eski ve yakın arkadaşım Çağlan Tekil’i kaybedeli birkaç gün olmuştu. Onun gidişini anlama ve kabul etme sürecini de o ormanda tek başımayken yaşadım, Utku’yla da paylaştım bu acıyı. Oğlum olacağını öğrendiğimde Çağlan’ın ismini yaşatma isteği yerleşti kalbime. İsmi uzun da olsa doğru hissettirdi bana bu.
Tanımayanlar için, Utku kim?
Utku da müzisyen. Enstrümanına aşkla bağlı. Aynı yaştayız; aynı yıllarda aynı yerlerde o kadar çok bulunmuşuz ki, ama hiç tanışmamışız, buna çok şaşırdık. Doğru zaman bu zamanmış demek bir araya gelmemiz için. Hayat gerçekten güzel geçiyor dalgasını. Hâlâ şaşırıyorum her şey nasıl bu kadar hızlı ve güzele doğru değişebildi hayatımda diye.
40 yaşından sonra, hele de 45 yaşında hamile kalmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Dolayısıyla başına geleni minik bir mucize gibi görüyorum. Bu saatten sonra olmaz herhalde filan diye mi düşünüyor muydun? İlla olsun mu istiyordun? Tamamen oluruna mı bırakmıştın? Sahi nasıl oldu bu çocuk?
Herkesin çocuğu kendine mucize gibi gelir eminim, ama benimki gerçekten biyolojik olarak mucize bebek bence. 44’ü yarılamıştım hamile olduğumu öğrendiğimde. 30’ların sonu ve 40 civarı çocuk istemiştim ben de, ama sonra yavaş yavaş geçti biliyor musun? Hatta işin en garibi, Utku’yla tanıştığımızda artık istemediğimden emin olduğum, olsa beni mutsuz edeceğini düşündüğüm bir fikir haline gelmişti çocuklu hayat. Aylarca “Neden çocuk yapmamalıyız” diye kafasını ütüledim Utku’nun, inanılmaz bir olay. O kadar “Nasıl olsa artık olmaz” umursamazlığındaydım ki öğrendiğimde yaşadığım şoku epey atlatamadım. Bir tam gün ne hissettiğimi tam anlayamayıp söyleyemedim mesela Utku’ya. Pandemide yaz aylarında açık hava konserlerine izin çıkmıştı ve iki Bodrum bir İstanbul konseri için biz arabayla Antalya’dan bir mini turne yapıp dönmüştük, hiç tabii haberimiz yok hamilelikten, gayet rock’n roll bir uzun yol macerasından sonra şaştık kaldık bu olaya. Kendiliğinden oldu yani, gelmek istedi Orman ısrarla!
Bu arada, 100 yaşına kadar filan yaşayacaksın, biliyorsun değil mi? 40’ların ortasında doğal yollardan hamile kalabilen bir kadın, o çocuğu büyütüp belli bir yaşa getirene kadar bu dünyadan gitmez diyorlar. Bilimin de araştırma konusu olmuş bir tez .
Hiç öyle bir derdim yoktu Orman’a kadar elbette, ama şimdi yaşayabildiğim kadar uzun ve sağlıklı yaşayıp onun yanında olabilmek en büyük gailem oldu. Onunla mümkün oldugunca uzun vakit geçirebilmek. “Geç anne olanlar uzun yaşarmış” dediler bana da, “Eh, çocuk hayatta kalabilsin diye herhalde” dedim. Erken yapmış olmanın herhalde en büyük avantajı budur; bir arada hayatta daha uzun vakit geçirebilme şansı.
38 yaşındayken Vogue’a şahane bir Yüzleşme yazısı yazmış, “Yalnızlık kadın müzisyenlerin kaderi mi” sorusuna cevap aramıştın. Yine o yazıda, çocuk sahibi olmak ya da olmamakla ilgili iç çelişkilerinden söz etmiştin. Bunlar senin kafanı kurcalayan meselelerdi ve açık yüreklilikle de yüzleştin. O yıllara dönüp hızlıca ileri sararsak, aradan geçen sekiz yılda neler oldu?
En büyük değişiklik, İstanbul’u terk ettim. Kaş’ta yeni bir hayat kurdum. Daha sakin, daha güneşli, daha küçük bir hayat. Çok çok iyi geldi bu bana inan. İşte o dönemde “Galiba artık çocuklu hayata hazırım, istiyorum” dedim. Ama bu sefer de uzun yıllardır süregelen ilişkim sona erdi. O noktadan sonra sanırım çocuk fikri yavaş yavaş uzaklaştı benden. Aslında iyi de oldu, şöyle ki: Bence Utku’yla tanışmamız ve birbirimizi sevmeye cesaret etmemizi sağlayan şey, en azından benim cephemde, o zamandan geçen yıla dek kendimle geçirdiğim zaman ve o zamanda kendime doğru adım adım yürüdüğüm yol oldu. Orman’ı bana getiren, pandemide o büyülü ormanda geçirdiğim zaman, kendime aldığım derslerin belki de ödülüydü, belki de yuvarlana yuvarlana, çarpa çarpa düştüğüm, kendimi kanata kanata dikenlerden yürüdüğüm yolun sonu oraya çıktı ve ben artık sevmeye ve sevilmeye hazırdım. Utku’yla orada karşılaşmamızın bir anlamı vardı ve o anlam bize Orman’ı verdi.
İnsan, ben artık değişeyim diyerek güle oynaya değişemiyor. Hatta değişim hakikaten insanın kendisine rağmen ve zorlu oluyor. Sendeki değişim dönüşümü ne tetikledi?
“Senin evlendiğini görmeden ölmicem ben” diyen anneannemin, beni büyüten kadının ölümü. Yıllarca kendimi hazırladığımı sandığım bu kayıp, göçüp gidenin kaç yaşında, kaç yıldır hasta olduğuna bakmaksızın hazırlanılamayan bir şeymiş. Bunu anneannemin ardından çok hızlı gelen bir dibe dönen girdaba düşünce anladım. Her şey anlamını yitirdi ve benim her şeyin anlamını -kendimden başlayarak- yeniden hatırlamam ve gerçek anlamda, zihnen ve kalben idrak etmem gerekti. Sonrasında kendimde ve hayatta görmediğim basit güzellikleri görmeyi ve sevmeyi öğrendikçe, tatbik ettikçe daha güzelleşti her şey.
Bugünden o dönemdeki iç çelişkilerine bakınca ne hissediyorsun?
İç çekiyorum. “Hiç kolay olmadı” diyorum, “Hiç kolay olmadı, ama sonu çok güzel oldu.”
Doğumla ve bebekle ilgili bir sürü şeyi merak ediyorum. Kız ya da erkek, hangisini istiyordun?
Ben kız istediğimi hatta güya altıncı hissimin başından beri bunu söylediğini çok dillendirmesem de erkek olacağını öğrendiğimde bir hafta kadar bocaladım.
Ne hissettin?
Biraz bozuldum, çünkü planlarım bozulmuştu. Ben de kız çocuğu-genç kız-genç kadınlıktan buraya gelmiş bir insan olarak kızıma çok şey anlatacak, her şeyini(!), dertlerini, hayallerini anlayabilecektim. Ama oğlan çocuğu? “Hiçbir fikrim yok ki, n’apıcam ben şimdi. Nereden bileceğim ne zaman ne hissettiğini, nelere üzüldüğünü” gibisinden bir panik kapladı dünyamı önce. Sonra yavaş yavaş geçti, o karnımda büyüdükçe, ben onu sevdikçe. Hayata ve ona güvendim.
Normal doğum muydu sezaryen miydi?
Yaşımdan dolayı doktor baştan itibaren normal doğumu riskli buldu. Ben de çok sorgulamadım. Sezaryen oldu. Büyük bir ameliyat olduğununu duyardım, ama yaşamak bambaşkaymış.
Oğlan meme emmeyi öğrendi mi?
Valla annelik bile öğrenilen bir şeymiş, emzirmek dahil. Bebek de öğrenerek büyüyor, annesinin karnından meme emmeyi bilerek doğmuyormuş meğer. Niye kimse önceden anlatmaz yahu bunu? Hep bir “Doğar doğmaz kendiliğinden olacak” romantizmi. Yok ya! Günler aldı ikimizin de öğrenmesi. Hiç sanıldığı kadar kolay bir mevzu değilmiş meğer emzirme işi.
Geceleri kaç kere uyanıyor?
Şimdilik iki üç. Ama sadece iki saat uyuduğu gece de oldu. Daha çok yeni her şey 🙂
Utku dışında, evde seninle, bebekle ilgilenen kim var?
Annemle babam geldi İstanbul’dan yardıma. Annemin tecrübesi ve özgüveni sakinleştirdi, ne yalan söyleyeyim. Her konuda anlaşamasak da evdeki tek kadın olmamak bile iyi geliyor insana biliyor musun?
Hamileliğin nasıl geçti?
Orman bana hiç zorluk yaşatmadı, hiç. Midem bile bulanmadı. Yaşım yüzünden ‘yüksek riskli gebelik’ olarak bakıldı baştan itibaren, ama o riskler teker teker gündemden çıktı. Çok kendine has bir olay hamilelik, kapalı kutu, herkeste farklı işleyen bir süreç. Bilinmeyenleri çok. Benimki “Olmazsa bir daha deneriz” gibi bir durum da olmadığı için zaman zaman endişeyi yönetmek zorlaştı. Olumlu düşünmek, risk faktörlerine takılıp kalmamak hep kolay olmadı ama mümkün olduğunca keyfini çıkardım diye düşünüyorum. Dünyayı saran bir salgına denk gelmeseydi ve sekiz aylıkken taşınmak zorunda kalmasaydık iyiydi diye düşünsem de her şey olabileceği kadar iyi gitti bence.
Hamileliğinde en yakınında kimler vardı?
Utku vardı sadece. Aslında bir yandan pandeminin lütfu da bu oldu bana, herkesin akıl fikir vermediği, sokakta yabancıların gelip karnımı elleyemedikleri izole bir hamilelik oldu.
Birkaç haftalık annelik tecrübenle ilgili ne söylersin?
Deli işi yahu bu, bildiğin deli işi. Karnından bir insan çıkartmak, onu hayatta tutmak, sütünle beslemek. Okulu da yok ha, hata yapa yapa gidiyorsun. Akıllı işi değil 🙂 Ama ne güzelmiş, ne bambaşkaymış. Hâlâ rüyada gibiyim. Hamilelikte geldi bu rüya hissi, bir daha da gitmedi.
Müzik, hatta rock starlık nasıl devam edecek? Ya da “Nasıl devam ederse etsin” mi?
Gerçekten benim verebileceğim bir cevap bulmuşsun bile: “Nasıl devam ederse etsin” evet. Sahneyi çok özlemiyorum, yalan yok. Pandemi unutturdu zaten. Ama biliyorum ki tamamen kopmak da iyi gelmez bana. Her şeyde olduğu gibi kendi akışını ve dengesini bulacaktır diye düşünüyorum bu mevzu da. Nasıl mutluysam öyle; hiçbir baskıya izin vermem artık bu konuda.