• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Psikiyatr Cemal Dindar'la Erdoğan analizi – 2

12/02/2014 07:30

20140210 mujganMÜJGAN HALİS

mujganhalis@diken.com.tr

Başbakan’ın sürekli komplo, dış mihrak üzerinden söylem üretmesini nasıl okuyorsunuz?


Zihniniz eğer bölerek işliyorsa, böyle olur. En köklü bölme ‘iyi-kötü’ ya da ‘haz veren-vermeyen’ üzerinden yapılan bölmedir. Haz veren iyidir, haz vermeyen kötüdür.

Bebeğin dünyasına baktığımızda da böyledir. Kötü olana dair her zaman komplolar, düşman, öteki üretilebilir. İyi-kötü ayrımıyla dünyaya baktığınız zaman, başka da şansınız yoktur.

Gezi’den hemen sonraki günlerde bile, “Evdeki yüzde 50’yi zor tutuyorum” demesi, diğer yüzde 50’yi ötekiler olarak görmesinde bile bu ‘iyi-kötü’ ayrımı var. Aslında orada, ‘Kendimi zor tutuyorum. Elimdeki güç buna yetiyor ama elimde olsa daha neler yaparım’ demek istiyordu Tayyip Bey.

Tayyip Erdoğan’ın yükseliş öyküsü, boyun eğişlerle, biatlarla dolu.”

Neden bu kadar öfkeli Başbakan? 

Tayyip Erdoğan’ın yükseliş öyküsü, boyun eğişlerle, biatlarla oldu. Kendisi de paylaştığı için söyleyelim: Babası tarafından tavana asılmalarını, Erbakan Hoca’yla ilişkisinde o baba temsilinin çok etkili olduğunu biliyoruz. Ki şimdilerde çok yaygın değil ama ilk dönemlerinde beden dili Erbakan Hoca’yı çok andırırdı. Sonra yavaş yavaş başka bir beden dili oluşturdu.

İki şey çok önemli: AKP’nin kuruluş döneminde Milli Görüş etkisi var. Şimdi Milli Görüşçüler hiç muhabbet duymuyor kendisine. Çünkü onların içinden çıkmış biri, kardeşleri başka birine dönüştü. Hatta son görüşmelerinde Erbakan Hoca’nın ‘Yeni muhitiniz hayırlı olsun’ dediği söylenir. Yani başka bir muhite katılma ve bir biat etme süreci oldu.

Bu sırf ABD merkezli bir boyun eğme değildi, başka bir siyaset anlayışına da dönüştü. 2010’la, ‘one minute’larla, Yeni Osmanlıcılık hayaliyle birlikte bölgesel güç olma arzusu en üst seviyeye çıktı. Ama Suriye’de işlerin bu siyaset için sarpa sarmasıyla fantezi çöktü.

Baba gibi değil aslında Tayyip Erdoğan. Çünkü babamızla bir sevgi ilişkisi kurma ihtimali vardır.”

20140211 denemePeki yaşadığımız, bir tür babalık sendromu mu?

Baba gibi değil aslında Tayyip Erdoğan. Çünkü babamızla bir sevgi ilişkisi kurma ihtimali vardır. Mesela Süleyman Bey’in babalığını tamamlayan düzlem ‘Çoban Sülo’ olarak da anılabilmesiydi ve bu ihtimali diri tutuyordu. Tayyip Bey’in böyle bir adlandırmaya tahammül etme olasılığı var mı?

Babayla bir mücadele zemini vardır, tam bir teslimiyet Şef üretir. 2010’dan sonra beliren, Gezi’de çok net ortaya çıkan kişilik ‘Şeflik’ oldu. Kadim şeflik kimliğine büründü Tayyip Bey, hepimizin kaderinin iki dudağının arasında olduğu, dokunanın baht kazandığı, uzak tuttuğunun bitirildiği bir dönem.

Baht dağıtma şeflik konumudur, babalık konumu değildir. Bunu siz medya aleminde daha iyi yaşadınız o süreçte. ‘Bu gazeteci yazmayacak’ dedi yazdırılmadı, ‘Öteki kovulacak’ dedi kovuldu. Veya ‘Onu alın, bunu başa geçirin’ dedi…

Başbakan’ın Dersim özrü, psikiyatri bilimine göre bir ‘histerik sahne’dir. Histerik sahnelerde bugünden kaçmak için geçmiş örselenmelere sığınılır.”

Bu yöntem, Başbakan Erdoğan’ın sürekli diline doladığı CHP’nin 80 yıllık siyasetine benzemiyor mu? Mesela Milli Şef dönemine. Ama bir yandan da Dersim’le ilgili sırf CHP yaptı diye özür dileyebiliyor…

Ben sağın özellikle Tayyip Bey merkezli olmak üzere Kemalistler, CHP, hatta sol üzerinden Türkiye’nin günahlarını üstlenip oradan bir siyasi söylem geliştirme hikayesine ‘histerik sahne’ diyorum. Bugünden kaçış için; halkların, grupların geçmiş acılarını kötüye kullanma, sömürme hamlesidir bu.

Histerik sahne şöyle kurulur: Burada çok canımız sıkılır, bununla baş etmenin yolu olarak geçmişe yaslanırsınız. Düzlemi kaydırırsınız. Günümüzde de epey adaletsizlik var, toplumsal acılar AKP döneminde azalmadı ki.

Dikkat edin, Gezi’den sonra çok ağlama seansı görmüyoruz. O ağlama seanslarıyla, o histerik sahne çok sıkı kurulmuştu. İşlediğini gördükçe de çok daha fazla kullandılar. Fakat Gezi direnişi sahneyi işlemez hale getirdi.

Demokratlık yaldızı döküldüğü zaman rücu edeceği yer, Kenan Evren kişiliğiydi.”

Turkey's Prime Minister Erdogan addresses members of parliament from his ruling AK Party during a meeting at the Turkish parliament in AnkaraSizce ne oldu da belirleyicilik anlamında, Turgut Özal tipinden Kenan Evren tipine dönüştü Başbakan? Çünkü bu değişimden sonra hayatlarımız kabusa dönüştü…

Ondan önce de birçoğu için kabustu aslında. Neoliberalizmin yorulduğu bir döneme girdik. Anlaşılan o ki, son beş-altı yılda bütün dünyada işler iyi gitmiyor.

İkincisi, Türkiye’nin çok hevesle soyunduğu bölgede kurucu bir rol üstlenme planı çöktü.

Üçüncüsü de, demokratlık yapıştırma olduğu, içselleştirilmediği zaman herkes aslına döndü. Yaldız döküldü.

CHP-AKP karşılaştırması sıkça yapılıyor ama o Kemalist gelenek, her şeye rağmen modernistti. Aklamak için söylemiyorum, Cumhuriyet’in yüzleşilmesi gereken zulümleri elbette var. Ama o modernist geleneği içselleştirmiş olanların bu rolü sürdürme becerilerinin çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Ben Tayyip Erdoğan’da olsun, AKP’nin diğer yönetici kadrolarında olsun öyle bir görgüyü çok görmüyorum. Demokratlık yaldızı döküldüğü zaman rücu edeceği yer, Kenan Evren kişiliğiydi.

Tayyip Bey dünya birikimi bakımından ‘Hegel var, Goethe var’ dense ‘N’olmuş bizde de Mevlana var’ diyen biri.” 

Başbakan Erdoğan’ın pek çok kişiye ‘sen’ diye hitap etmesini aynı bakışla açıklamak mümkün mü? Yoksa bu ‘samimiyet’in altında yatan özgüven mi?

Şeflik kategorisi, burada da önemli. Şef her şeyin sahibidir, herkese de ancak vermek istediği kadarını verir. Dolayısıyla ‘şef ve ötekiler’, ‘lider ve kitle’ şeklinde kurgulanmış yapay kitlelerde artık o ‘sizlik-senlik’ belirlenmiştir.

Öte yandan bu aynı zamanda bir birikim sorunu. Tayyip Bey zaten gerek dünya birikimi bakımından ‘Hegel var, Goethe var’ dense ‘N’olmuş bizde de Mevlana var’ diyen biri. Tayyip Bey’den ‘Ne güzel yeryüzüne Sheakespeare diye bir adam gelmiş’ cümlesini beklemek çok umutsuz bir bekleyiş olur.

Dışarlıklı olanın karşısına hep içeriden bir kıymetli nesne çıkartması da, onun öfkeli-ayıran kişiliğinin tezahürleri. Çünkü kendi öyküsüne temas etmemiş birine muhabbet duyamıyor.

One Minute vakasından sonra, hariciyecileri ‘monşerler’ diye aşağıladığını biliyoruz. Ve bunu yaparken ‘Ben buyum’ da dedi, kendisini gizlemedi. O büyük demokratlık payesiyle anıldığı dönemlerde, açık davrandı. Aslında o süreçte liberallerin de, bazı sosyal demokratların da, belli sosyalist grupların da işine geldi bunu yok saymak, çünkü hepsi nemalandılar. Yani bir tür körlük değildi yaptıkları.

20140210 cemalÖzellikle Avrupa’ya gittiğinde daha mesafeli ama daha Doğulu toplumlarla ve onların yöneticileriyle daha rahat olduğu izlenimi var. Sizce de doğru mu? 

Ortadoğu ve doğudaki halklarla, onların yöneticileriyle kurduğu ilişkinin doğrudan Yeni Osmanlıcılıkla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Osmanlı’nın anısıyla bir sultan gibi gidiyor oralara. Öyle bir fantezinin yalnız liderde değil AKP kadrolarında işlediği açık.

Gezi’deki ahlak filizlenirse bu topraklarda bir şansımız olur.”

AKP’ye göre Gezicilerin hemen hemen her tehdidin arkasında yer alıyor!

AKP’ye göre Geziciler hemen hemen her tehdidin arkasında yer alıyor.

Biraz günümüze gelirsek, Gezi’ye ve yolsuzluk operasyonlarına rağmen halkın Tayyip Erdoğan algısında çok da önemli değişiklikler olmadığı görülüyor. Kendisi halkı nasıl ikna etmiş olabilir?

Bu sırf Tayyip Bey ve kendi öyküsüyle ilgili değil, 12 Eylül’den sonra bu topraklara ekilen güçlü lider arzusuyla da ilgili. AKP’den önce en büyük korku ‘Yeni bir koalisyon olur mu acaba’ korkusuydu.

O güçlü lider, şef konumu 1975’lerin ikinci yarısıyla birlikte ‘Kardeş kardeşi öldürüyor; yeni bir lider lazım’la başladı. Bunun öncülü de aslında Kenan Evren değil mi? ‘Tamam kötü şeyler yaptı ama Türkiye’ye de huzur geldi’ dendi ondan sonra da. Tayyip Bey’le de ilgili, ‘Tamam yapmıştır ama karnımız da doyuyor’ söyleminin bundan bir farkı yok. Bu Tayyip Bey’i de aşan ve neoliberal dönemde bu topraklara ekilen yeni ahlakla ilgili.

Bu ahlak nasıl aşılabilir? Aşılabilir mi?

Aşılabilir, onun tıkandığı süreçleri biliyoruz, ‘kriz’ deniyor. Gerçekte bir olanaktır da. Kültür olarak Gezi’de aşıldı işte. Gezi’deki ahlak filizlenirse bu topraklarda bir şansımız olur.

Öbür türlü nasıl olur?

Halkın karşısına yeni bir lider çıkartılabilir. Sadece halk değil de Türkiye’nin  büyük sermayedarları da krize girdiği, artık çark eskisi gibi dönmediği zaman, bir kriz heyulasıyla kadro değiştiriliyor, yeni bir kadro ikame ediliyor ve ama işler aynı ahlak çerçevesinde yürüyor.

Fakat bundan sonra o kadar kolay olmayacak. Gezi’nin önemli bir ayağı da, Türkiye’de neoliberal dönemde yükselmiş sermayedarlara öfkenin yönelmesiydi, kanalların önüne gidildi, eylemler yapıldı. Belli sermaye gruplarına ‘Artık burası sizin babanızın çiftliği değil’ denildi. Çünkü burjuvazi de halkın bir parçası. Gezi’de o sınıfa da bir mesaj vardı, ‘Türkiye’nin burjuvazisi olun, bu ülkeyi sevmeye çalışın’ dendi.

Şeyh uçmaz, müritler uçurur.”

20140211 erdoğan1Mesajı aldılar mı?

Göreceğiz.

Kitabınızdan bir alıntı yapmak istiyorum, siz de Mehmet Metiner’in Radikal’e yazdığı bir yazıdan alıntı yapmışsınız: “Birlikte çalıştığı danışmanlarına ve ekip arkadaşlarına geniş yetkiler ve olanaklar sağlamak bakımından son derece demokrat, ama yönetmek bakımından olabildiğince otoriter bir kişiliğe sahiptir.”

Bu ifadelerden yıllar sonra Başbakan’ın yakın çalışma arkadaşlarına şiddet kullandığına dair haberler yayınlandı. Keza İstanbul valisini ağlattığını gururla söyledi. Bütün Türkiye’yi temsil eden konumdaki birinin bu öfkesini nasıl yorumluyorsunuz? 

Biz bunlardan önce ‘Anamız ağladı’ diyen çiftçiye ‘Ananı da al git’ diyen bir Başbakan da gördük. Yeri geldi, taraftarları öfkesini ‘Öfke bir belagat sanatıdır’ diye savundu, öfkesi dahi yüceltildi. Keza bizzat kitabın çıkışını izleyen yıllarda Türkiye’de demokratlık konusunda örnek gösterilen bir gazetecinin programına gitmiştim ve ‘Başbakan da olsa bir insanın öfkelenmeye hakkı yok mu?’ sorusuna muhatap oldum. Bu normalleştirmenin altında şu yatar: Şeyh uçmaz, müritler uçurur.

Gezi’nin de en büyük handikaplarından biri sırf Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden yürümesiydi bir süre sonra.”

Şiddet meselesine gelince, yakın çevresi de zaten o tokadı yemek üzerine bir ilişki kurmuştur onunla. Tıpkı Kazlıçeşme’deki yurttaşın aşağılanmaya uygun bir seçim yapmış olması gibi. Sağıyla soluyla bir halk olarak sürekli ‘Biri bizi dövüyor’ halinden, bu pasif mazoşist konumdan çıkmamız lazım, bunun için de kendi sorumluluklarımıza da bakmamız gerekir.

Bu topraklar yazık ki yeni sağın bu saldırılarına ne Çiller döneminde, ne Tayyip Erdoğan döneminde, ne de ANAP döneminde karşı çıkamadı.

Ayrıca şuna da karşıyım; her şey iyiydi de, Tayyip Erdoğan zamanında kötü oldu diye gösterilmesine. 1977 1 Mayıs’ında şu karşıdaki otelin üzerinden 500 bin kişiye hedef gözetmeksizin ateş ettiler. O günle Gezi arasında bir bağ kuramayacaksak eğer, tüm hikayeyi yanlış anladık demektir.

Gezi’nin de en büyük handikaplarından biri bence oydu. Sırf Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden yürüdü bir süre sonra. Hani Gezi’nin lideri yok deniliyor ya, sırf Tayyip Erdoğan karşıtlığına bürününce, olumsuzuyla birlikte Gezi’nin lideri de Tayyip Erdoğan oluyor… Negatif özdeşleşme bu denli belirleyici olunca…  Oysa ta 1977 1 Mayıs’ına odaklanmak lazım, çünkü o günlerden beri başımıza bazı şeyler geliyor ve o bazı şeyler Gezi’nin ünlü sloganındaki şeyler: “Kahrolsun bağzı şeyler.”

YARIN:

Bir alıntı

Ustalık

Dr. Cemal Dindar, Gezi direnişinin psikodiyalektiğini yazdığı #Direnlibido kitabında Başbakan’ıın ustalık sürecine ilişkin şu analizleri yapmış:

“AKP liderinin süreç içinde belli bir yönetme biçiminde ustalaştığı kesin. Fakat bu, kararlı bir kültürel çerçeveden ve çıraklık-ustalık çizgisinden beklenilen, kuşakları ve farklı meslek gruplarını aynı görgüde birleştirmede bir ustalık gibi görünmüyor.

Aksine, bölmenin, ayırmanın, biz ve onları iyiler ve kötüler olarak algılamanın sözde ustalığı. Bu sözde ustalığın en tipik örneği, Freud’un çalışmalarından da biliyoruz ki, yapay kitleler ve liderleridir.

Freud’un bu yapay kitlelere verdiği en tipik örnekler ise kilise ve ordu örgütlenmeleridir. Güya askeri vesayeti bitirme iddiasındaki siyasi kadroların zaman içinde tartışılmaz lider ve onu ülküleştirme yoluyla birbirleriyle özdeşmeyenlere, yani bir yapay kitleye dönüşmüş olması da ayrı bir şanssızlığımız.

AKP bugün, içindeki farklı kliklerin tartışmaları bir yana, bir yapay kitledir. Buna ustalık diyenler de, kendi benlerini liderin keyfiyetine emanet etmiş ve o keyiften pay almaya çalışan ideolojik varlıklardır.”

Kategori:Diken özel

SON HABERLER

Seria A'da şampiyon Napoli

İtalya Birinci Futbol Ligi’nde (Serie A) 2024-2025 sezonu şampiyonu Napoli oldu.

Fenerbahçe Beko'nun EuroLeague finalindeki rakibi Monaco

EuroLeague ‘Final Four’ yarı finalinde Olympiakos’u yenen Monaco, finalde Fenerbahçe Beko’nun rakibi oldu.

Atatürk'ün adı Malta'da bir caddeye verildi

Malta’nın Marsa kasabasında, tarihi Türk Şehitliği’ne yakın işlek bir caddeye Mustafa Kemal Atatürk’ün adı verildi.

Hamburg'da tren istasyonunda bıçaklı saldırı: 12 yaralı

Almanya’nın Hamburg kentindeki merkez tren istasyonunda düzenlenen bıçaklı saldırıda 12 kişi yaralandı.

Yargıç, Trump yönetiminin Harvard kararını durdurdu

ABD’de federal yargıç, Trump yönetiminin Harvard Üniversitesi’ne uluslararası öğrenci kabulünü engelleme kararını geçici olarak durdurdu.

Psikiyatr Cemal Dindar'dan Erdoğan analizi – 3
Psikiyatr Cemal Dindar'la 'Erdoğan analizi'

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 761 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Korkut Boratav: ABD emperyalizminin yeni yüzyılda saldırganlaşması, dolar hegemonyasını zayıflattı

Zafer Arapkirli: İlhan Şeşen'in dediği gibi iktidar açısından 'Benim Aklım Başımda Değil'e çok kolay bağlayacaksınız siz de…

Zeynep Aktaş: Enflasyonun üzerinde getiri sağlayanlar yatırımcıların dikkatini çekiyor

Erdal Sağlam: Var olan güvensizlik büyüyor

Burcu Aydın: Bu, temmuzda asgari ücret, memur ve emekli maaşlarında bir artış öngörülmediği anlamına geliyor

Kansu Yıldırım: CHP'li ve DEM Parti'li yerel yönetimlerin üzerinde tam denetim sağlamak hedefleniyor

Sefer Levent: 30 çalışandan biri artık motokurye

İbrahim Kahveci: O da ne? Köprü hala müteahhitte….

Deniz Zeyrek: Akılları fikirleri cinsellik

Esfender Korkmaz: Sorunların nedenlerinden biri de IMF ile gelen dalgalı kur politikası

Çiğdem Toker: Şimşek programının bir uluslararası toplantılarda görünen yüzü var, bir de kayda girmeyen yüzü

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×