Sadece güvenlik zafiyetiyle açıklanamayacak bir tabloyla karşı karşıyayız.
MİT’e talimat verdim diyen Başbakan da, MİT de, intihar bombacılarının ifadesini alıp onları serbest bırakmakla yetinen Emniyet de, Suruç araştırılsın diye verilen önergeyi reddeden AKP’li ve MHP’li milletvekilleri de bu tabloda pay sahibi.
Suruç’tan sonra CHP’nin Adıyaman raporunu yazanlardan Veli Ağbaba, ağustos ayının başında Cumhuriyet’e şunları söylemiş:
“Orada gördüğümüz manzaranın özeti şu; devletin bu konuda iyi niyetli bir zafiyeti söz konusu değil; tam tersine tam bir koruma ve kollama var. Katılımlar resmen teşvik ediliyor (…) Türkiye’de Suruç’ta yaşanan katliamdan daha beter olaylar yaşanabilir.”
Yaşandı da.
İntihar bombacılarının aileleri uyarıyor, ana muhalefet partisi uyarıyor, gazeteciler uyarıyor.
Ama yine de bir çay ocağından çıkan dört kişi devleti sürekli alt ediyor.
Bu olan bitenin hukuki ve siyasi hesabı sorulamazsa, nasıl Diyarbakır’dan sonra Suruç, Suruç’tan sonra Ankara engellenemediyse, Ankara’dan sonra bir başka saldırı da engellenemez.
İktidar, muhalefeti suçlayacağına, bombacıların ailelerinin Başbakan’ı bizzat uyarmasına rağmen patlamaları neden önleyemediğini izah etmeli.