Tarım ve Orman Bakanlığı da yakın zamanda 2024 yılına yönelik hayvan ithalatı kararlarını açıklamıştı. Ancak bilindiği gibi gıda enflasyonuna karşı ithalat kısa vadeli piyasa dengelerini sağlamak amacıyla kullanıldığında, uzun vadede yerel üretimi zayıflatıyor. Büyük ölçekli şirketlerin ithal ürünleriyle rekabet edemeyen küçük çiftçi ve köylünün tasfiyesine sebep oluyor. Yerel tarımsal çeşitliliği azaltması ve gıda güvenliğine yönelik uzun vadeli riskleri artırması, yani bugünkü gıda krizi koşullarını daha da derinleştirecek olması da cabası…
Türkiye’de tablo böyleyken Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporlarına göre, küresel gıda fiyatları Şubat ayında yedinci ay üst üste düşüş gösterdi. FAO, tahıl fiyatlarının düşmesini, şeker ve et fiyatlarındaki artışları dengeleyen bir unsur olarak ele alıyorsa da Türkiye’de ne böylesi bir düşüş ne de bir dengeden söz edebiliyoruz. Buradan hareketle Türkiye’deki artışı anlamak ve çözmek için de yerel politikalara bakmak gerektiği netleşiyor.
Gıda enflasyonunu kontrol altına almak için “ahır teftişi” veya ithalata dayalı stratejiler değil, gıda sistemini yerel ölçekte küçük çiftçiler ve köylüler lehine dönüştürecek bir çözüm hedeflenmeli. Aksi takdirde durum ortada, 42 aydır durmadan artan fiyatlardan söz ediyoruz.