Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Esenyurt Belediyesi’ne atanan kayyımı protesto eden CHP’lileri ‘uyanık’ olmaya çağırdı: “Hakkımızı arayacağız ancak demokratik sınırların dışına çıkmayacağız.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısına da değinen Özel’in açıklamaları özetle şöyle:
* Sayın Bahçeli önce bir el sıkıştırdı ardından geldi ardından Abdullah Öcalan’ı Meclis’te kendi konuştuğu kürsüye davet etti. “Gelsin bu kürsüden çağrı yapsın” dedi. O günden bugüne Türkiye bir gündemle çalkalanıyor. Recep Tayyip Erdoğan’a geçen hafta yaptığım çağrı şuydu: “Konuş! Bahçeli’nin sözlerini paylaşıyor musun, paylaşmıyor musun, konuş” Bu çağrımızdan birkaç gün sonra Devlet Bahçeli’yi övgü dolu sözlerle sahiplendi.
‘Ağzındaki baklayı çıkarıyor’
* Yani bu projenin aralarında bir fikir ayrılığı olmaksızın hazırlandığını, Devlet Bahçeli tarafından sunulduğunu, kendisinin de belli bir süre suskun kaldıktan sonra buna sahip çıktığını netleştirdi. Bugün de sayın Bahçeli aynen şu ifadeleri kullandı: “DEM Grubu’na gelsin, bizim kürsüyü alsın Umut hakkından istifade etsin, sözümün arkasındayım, teklifimde ısrarlıyım.”
Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça statüko delinince insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe bir anlaşma ve bir mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek çok daha kolaydır.’ diyor. Ve esas bunu ömrüm boyunca saklayacağım ağzındaki baklayı çıkarıyor.
‘Recep Tayyip Erdoğan’ın post sorunu vardır’
* Bunlarda dostluk sorunu, dost sorunu yoktur. Recep Tayyip Erdoğan’ın post sorunu vardır. Postunu bırakmak istememektedir. O kadar ki, o kadar ki sırf Recep Tayyip Erdoğan geçmişte “Bal da tuz bulunmaz. Bir tek senden cumhurbaşkanı olmaz” dediği Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha aday olabilsin, bir kez daha seçilsin diye anayasa değiştirmekten, bunun için de gerekirse Abdullah Öcalan’ı bile Meclis’e getirmekten bahsetmektedir. Samimiyet budur.
* Partimizin Kürt sorununun var olduğunu, çözüm adresinin Meclis olduğunu ancak toplumsal mutabakatla bunun sağlanabileceğini hiçbir partiyi, hiçbir grubu dışlamadan ve olmazsa olmaz altın standardımdır, kırmızı çizgimdir. Şehit ailelerinin, evlatlarının, eşlerinin ve gazilerimizin yüzüne bakamayacağımız hiçbir şey yapmadan bu sorunu çözeceğiz. Tabii bu sürecin tuzaklarla dolu bir süreç olduğunu bilelim.
’30 bin liralık asgari ücrette direnelim’
* 4 Ocak’tan itibaren her kaleme en az yüzde 44 zam gelecek, 66’ya kadar bile çıkabilir. 17 binlik asgari ücrete temmuzda zam yapmadılar ve şimdi ‘hedeflenen enflasyona’ göre zam yaparak asgari ücretliyi bir sene daha ezmek istiyorlar. Her ay açlık ve yoksulluk rakamı açıklayanlara, görevini yeni yeni hatırlayan sendikalara sesleniyorum. Eğer asgari ücrete hak ettiği zam yapılmazsa, ki bu zam yüzde 80’dir ama hiç değilse biraz nefes alacağı 30 bin liralık asgari ücrette direnelim. “Eğer 30 yoksa biz bu işte yokuz” diyelim.
‘Milletin seçme hakkına el uzatmaya tenezzül ediyorlar’
* İşte Esenyurt’ta yaşananlar. Kurduğu hiçbir tuzaktan sonuç alamayan iktidar, Türkiye’nin en büyük ilçesine kayyım atadı. Yerel seçimlerde birinci parti olan partiye kayyım atama cesareti gösteriyorlar. Esenyurt üzerinden İstanbul’u, İstanbul üzerinden Türkiye’yi kuşatmaya, milletin seçme hakkına el uzatmaya tenezzül ediyorlar. Bunu maalesef FETÖ yöntemleriyle yapıyorlar. Esenyurt’a üzülüyorsan Mardin’e de üzüleceksin. Mardin’e üzülüyorsan Esenyurt’a da üzüleceksin.
‘İki talebim var’
* İki talebim var. Birincisi: uyanık olalım, akıllı olalım, oyuna gelmeyelim. Teröre destek gibi görüntülenecek görüntülere ya da vatandaşımızın vicdanını yaralayacak görüntülere çok meraklı bir yandaş medya ordusu görevlendirilmiştir. Tepki ve protesto haktır.
Ancak karşı taraftaki polisler hepimizin evladıdır. O polisin bir annesi vardır. Bir evladı, bir kızı bir oğlu evde bekleyen bir eşi vardır. Verilen kanunsuz bir emir vardır. Onu koruyan bir anayasa vardır ama uygulanmamaktır. O polisin evine ekmek götürme mücadelesi vardır. O polis mobbinge uğramaktadır ve o polis akşam eve gidip çocuklarının yüzüne bakacaktır.
O yüzden hiçbir protestonun bir polisi ve jandarmayı inciterek yapılmaması gerekmektedir. Haklıyken haksız duruma düşmeyeceğiz. Buradan “Eylem yapmayacağız”, “Sokağa çıkmayacağız”, “Oyuna gelmeyeceğiz” deyip “Oyuna gelmeme” oyununa gelmeyeceğiz. Hakkımızı arayacağız tepkimizi göstereceğiz, ancak demokratik sınırların dışına çıkmayacağız.
* İkinci talebim, sıkı duralım. Biz ne yaptığını bilen, bütün oyunlarına rağmen 31 Mart’ı kazanan, bugüne kadar birinci parti olan, eğer biz birliğimizi, bütünlüğümüzü, özgüvenimizi kaybetmezsek, ilk seçimlerde iktidara gelecek olan, bu ülkenin yoksulunun, bu ülkenin işsizinin, bu ülkenin güvencesizinin, bu ülkenin gençlerinin yüzünü güldürecek olan bizleriz.
‘Var mısınız?’
* Kavgayı bitirecek, şehit annesinin yüzünü, Kürt vatandaşımızın evladının da yüzünü güldürecek olan bizleriz. Mecliste bir süreç yürütülmesine, şeffaf, samimi olunmasına, toplumsal mutabakat aranmasına sahip çıkıyoruz. Ne Kürtleri ikinci sınıf görmeye, onları itmeye kalkmaya, ne de diğer taraftan milli hassasiyetleri yaralamaya asla niyetimiz yoktur. Ancak kendine, partisine, yöneticilerine, grubuna ve genel başkanına güvenen Atatürk’ün partisi başarabilir. Bunu yapacağız. Var mısınız? Bütün oyunları siz boşa çıkaracaksınız. Bütün hesapların üstünde bizim hesabımız dostluktur, kardeşliktir. Şiârımız samimiyettir. Var mısınız? Bunun da var bir çaresi: Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi.