MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Geçen hafta okurumuz Sertaç Ö. Yıldız’dan şu mektubu aldım:
“Tutunamayanlar’da ‘içerisinde’ bulunmadığı doğru. Fakat Özge Atay’ın ‘babasının böyle bir kelime kullanmış olamayacağı’ düşüncesi –“kendisi değil hikâyedeki karakter kullanmış” demeyeceksek– galiba doğru değil.
Korkuyu Beklerken (2010 baskısında s.137 ve s.138):
> Gurbet yerde sevgimin esiri olarak ([…]) acılar sancılar içerisinde kıvranıyorum.
> Gece gündüz düşünce içerisinde saçlarım bembeyaz oldu efendim 24 yaşında olduğum halde.
İçerisinde kullanımın yanlışlığına ben de katılıyorum. Ama Oğuz Atay’ın kullanmamış olduğunu iddia etmek, böyle bir kelimeden ve onu kullananlardan haberdar olmadığı anlamını barındırabileceği için dikkat çekmek istedim. Zaten hikâye de bir bakıma yazı dilindeki hatalar üzerine kurgulanmış.”
Dikkatli, titiz, bilgili okurumuz Sertaç Ö. Yıldız’a şükran borcumuzu ödeyelim önce. Sertaç Bey Özge’yle bir konuşup -belki benim insanlara zahmet vermeme takıntım yüzünden- kovalamadığımız, daha doğrusu tamamına erdirmediğimiz bir görevi yerine getirmemiz için bizi teşvik etti, kışkırttı, hatta kamçıladı bu mektubuyla. Özge’nin teşekkürlerini de buradan ileteyim kendisine.
Oğuz Atay’ın ‘içerisinde’ kelimesini kullanmadığını iddia ederken kastımız belliydi: benimseyerek kullanmak – üstünde düşünmeden benimsemek ya da üstünde düşünüp doğruluğuna hükmederek kullanmak. Sertaç Beyin işaret ettiği kullanım bizim kastettiğimiz şey değil; böyle kullanımları esas alırsak Oğuz Atay’da pek çok dil yanlışı bulabiliriz ve Oğuz Atay da “beni gayriciddiye alıyorsunuz” diye bizle dalga geçer. İroni için, kelimelere yüklenen çarpık anlamları açığa çıkarmak için, gündelik hayattaki biçimsizlikleri göze sokmak için yanlış kullanımları kullanır ya da yanlış kullanımlar uydurur çünkü Oğuz Atay, kelimelerle oynar.
Okurumuz Sertaç Bey yerden göğe kadar haklı, sözünü ettiği ‘Ne Evet Ne Hayır’ hikayesi dil hataları üzerine kuruludur; bir gazetenin ‘gönül postası’ köşesinde okurların dertlerini dinleyip derman öneren bir gazeteciye gelen bir mektubu nakleder. Mektup sahibi M.C. Türkçeden nasibini almamış biridir. Doktor Akın Korkmaz adıyla ‘gönülleri tedavi eden’ gazeteci mektubu olduğu gibi verir, ama bazı dil yanlışlarına, biçimsizliklerine dokunmadan, anlamamızı kolaylaştıracak bazı açıklamalar yapmadan, kimi zaman da mektup yazarına laf etmeden duramaz.
Hikayede ‘içerisinde’ kelimesi iki kere geçiyor evet, ikisi de Türkçesi, ifade kabiliyeti kıt mı kıt mektup yazarı M.C.’nin elinden/ağzından çıkmış. M.C. bu ‘içerisinde‘lerden birkaç cümle önce bir kere de ‘içinde’ kelimesini, yani doğrusunu kullanıyor -M.C.’nin metnindeki birkaç doğrudan biri işte… Gazeteci, yani Dr. Akın Korkmaz hiç ‘içerisinde‘ demiyor, ‘içinde‘ diyor. Bunun tesadüf olmadığının bir kanıtı, aynı cümle içinde gazetecinin ‘içinde’, M.C.’ninse ‘içerisinde‘ yazması:
“Gurbet yerde sevgimin esiri olarak (bak M.C. bana kalırsa bir insan kendini bu derece içinden çıkılmaz bir duruma düşürebilmek için ancak… her neyse geçelim bunu) acılar sancılar içerisinde kıvranıyorum.”
Oğuz Atay, çok belli ki, ‘içerisinde’ kelimesini yanlış olduğu için kullanmış, Türkçesinin berbatlığını göstermek istediği M.C.’ye mahsus kullandırmış. Yani dili/kelimeleri yanlış kullanmamış Oğuz Atay, yanlış kullanımları kullanmış.
Başka kanıtlarımız da var. Geçen hafta yazmıştım, Özge Atay’ın ricasıyla İletişim Yayınları’ndaki arkadaşlar Tutunamayanlar‘ı taramış, hiç ‘içerisinde‘ bulamamıştı – gerektiğinde ‘içinde‘ demiş Oğuz Atay. Okurumuz Sertaç Beyin teşvikiyle bu kez Oğuz Atay’ın tüm kitaplarının taranmasını rica etti Özge İletişim Yayınları’ndan. Sonuç şu: Tehlikeli Oyunlar‘da, Eylembilim‘de, Günlük‘te, Korkuyu Beklerken‘de, Oyunlarla Yaşayanlar‘da, Bir Bilim Adamının Romanı‘nda, Oğuz Atay’ın yazdığı hiçbir şeyde ‘içerisinde’ yok. Hiç!
Oğuz Atay’ın dille ilgili hassasiyetini, oyun meselesine özel bir önem verdiğini, oyun içinde oyunlar kurduğunu biliyoruz. Biz de şimdi, Sertaç Beyin mektubuyla, o oyun içindeki oyunlardan birinin içinde bulduk kendimizi işte, elli yıl sonra. Oğuz Atay oyunlarla yaşadı, oyunlarla yaşattı, biz de o oyunlardan birini yaşatmış olduk.
Özge şöyle dedi yazışırken:
“Oğuz Atay gerçekten sürprizlerle dolu bir yazar. Oyun seviyor tabii ama öğretmeyi de çok seviyor. Bir öğretmen olarak bir kelimenin doğru kullanımını bunca yılın ötesinden bize öğretiyor. Oyuna katılmak onu anlamak gibi oluyor. Ya da bizim anladığımızı anlatmış oluyor. Yazılan zaman ‘içinde‘ gelişiyor belki. Okurunu gülümsetiyor ve peşinde ‘gezdiriyor’.“
Oyuna katılmak ne güzel şey. Bir de oyuna gelmek var, o kötü. Oyuna katılmak bilinçli bir eylem, oyuna gelmek edilgen bir konum; sürüklenmek demek… Bana kalırsa ‘içerisinde’ diyenler oyuna gelenler, oyuna geldiklerinin farkında da değiller. (Zaten farkında olsalar gelmezlerdi Olric.)
Geçen gün daha önce okuduğum birini ararken iki akademik makaleye daha rastladım, başlıkları vereyim:
“Ne Evet Ne Hayır!” Örneğinden Hareketle İmla ve Noktalama Kurallarının Edebî Metinlerle Öğretimi
İktidarın Dilinden Dilin İktidarına: Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” Romanı Üzerinden Bir Okuma
İroni İle Yoğrulmuş Bir Parodi Örneği Olarak Oğuz Atay’ın “Ne Evet Ne Hayır”ı
İkisi doğrudan burada sözünü ettiğimiz hikayeyi ele alan dille ilgili makaleler. Bu makalelerin yazarları da ‘içerisinde‘ oyununa gelmiş, neden ‘içinde’ değil de ‘içerisinde’ dediklerini bildiklerini sanmıyorum, böyle bir dikkatleri olmadığı için Oğuz Atay’ın hikayede kurduğu oyunu da farkedememişler. Hadi Tutunamayanlar‘la ilgili olanı geçelim. Aslında geçmemek gerekir, iktidarın diliyle falan uğraşan birinin herkesin diline yapışan yanlışlarla, kelimelerle, klişelerle konuşmaması, yazmaması gerekir – bir de bu meseleyi Oğuz Atay üzerinden ele alıyorsanız… Bu yazarlar da oyuna gelmiş?
Peki kimin oyununa geldiler? İktidarın oyununa. ‘İçerisinde‘ iktidarın dilidir, hem suçlu hem güçlünün dilidir çünkü. Neden öyledir? Düşünülmeden kullanılan, doğrusunun yerine geçen her kelime, her deyiş iktidarın dilidir, iktidarın kelimesidir, onun işine yarar. İktidarlar, hem suçlu hem güçlüler, zalimler berrak bir dil istemez, tarihle ve anlamla yüklü kelimeler yerine plastik kelimelerle iş görür, gerçek bir düşünceyi ve gerçek bir duyguyu anlatan kelimeler yerine klişelere abanır. Dilin yozlaşması onların işine yarar.
İktidarın, zalimin dili sade değildir, basittir. İsrail heyetinin Uluslararası Adalet Divanı’nda yaptığı gibi utanmadan yalanlar söyler: “Hamas Filistinlileri insan kalkanı olarak kullanıyor, İsrail askerleri sivillerin zarar görmesini minimize etmeye çalışıyor. Gazze’de insanları Hamas’ın yanlış yerlere düşen füzeleri, binalara kurduğu bubi tuzakları, döşediği mayınlar öldürüyor” der mesela. Bu yalanı söyleyemediği, daha doğrusu, bu yalanın yetmediği durumlarda da laf kalabalığına başvurur, daha doğrusu, yalan hiçbir zaman yetmeyeceği için berrak gerçeği anlaşılmaz kılan laf ebelikleriyle doldurur ortamı. “Güney Afrika Cumhuriyeti terör örgütü Hamas’ın destekçisidir” der, “Dile getirilen ölü sayıları doğru değil, çünkü Hamas kaynaklarına dayanıyor” der.
Bir yanlışın bu kadar yaygınlık kazanması, doğruyu neredeyse ortadan kaldıracak hale gelmesi ürkütücü. Israrlı dil yanlışları masum değildir; ‘içerisinde‘ diyen, yazan kişi bunu bilinçle yapıyor olamaz, yapmıyor. Victor Klemperer’in LTI Nasyonal Sosyalizmin Dili‘nde dediği gibi, “bilinçsizce içtiğin zehir etkisini gösterir”. Klemperer o zehrin neye yol açacağını da LTI’nin hedefini söylerken şöyle anlatıyor:
“… tek tek her kişiyi bireysel varlığından mahrum etmek, onun kişiliğini uyuşturmak, onu belirli bir istikamete karşı güdülen ve kışkırtılan sürünün düşünceden ve iradeden soyunmuş parçası yapmak, yuvarlanmakta olan bir taş kütlesindeki bir zerre haline getirmek.”
‘İçerisinde‘ o zehrin bileşenlerinden biridir, zehrin kana karıştığının işaretlerinden biridir. Böyle birçok zehir bileşeni/işareti var. Onun için nasıl evimizi hergün temizliyorsak dilimizi de temizlemeliyiz hergün, zehirlere karşı her an tetikte olmalıyız, dilimizi kendimizin kılmalıyız.
Oğuz Atay bunun farkında olan, bu zehirlere karşı uyaran bir yazardı. Tarih, coğrafya, toplum, birey anlatılarını, bu anlatıları kuran kelimeleri, klişeleri, kalıpları elden, gözden, dilden geçiren, bunların ipliğini pazara çıkaran bir yazar:
“… ülkemizin dört bir yanı köylülerle çevrilidir. Köylülerle çevrili ülkemizde birçok ürün yetişir. Çeşitli iklimlerin kaynaştığı ülkemizin Akdeniz bölgesinde maki denilen kısa boylu, tıknazca fundalıklar yetişir. (…) Ülkemizde eski çağlardan beri birçok medeniyet yetişmiştir; ülkemiz birbirine benzemeyen birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu beşikte birçok medeniyet sallanmıştır, birçok medeniyeti uyutmuşuzdur.”
Oğuz Atay ‘içerisinde’ yanlışını/zehrini Türkçesi berbat, ifadeleri karman çorman M.C.’ye yakıştırmıştı, hikayenin gazeteci karakterine değil. Maşallah artık gazetecisi, akademisyeni, siyasetçisi, yazarı ağzından düşürmüyor bu ‘içerisinde‘yi. Zaten gazetecilerimiz hikayenin pek başarılı bulunmayan gazetecisinin dilinden uzaklaşıp M.C.’nin diline yaklaşmış durumda.
“Norgunk!”
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN
Gösteri sanatları üzerine notlar
Semih Fırıncıoğlu’nun arı duru bir Türkçeyle yazılmış, işlenmiş bloğu: https://performansfikri.com/
Ne bulacaksınız bu blogda? Tiyatro, müzik, dans ve diğer gösteri sanatları ve film/video ile uğraşan ya da ilgilenenler için temel kavramlar üzerine özenle yazılmış denemeler.
Ayrıca Georg Büchner’den iki çeviri: Danton’un Ölümü ve Lenz.
Bir de Vasili Toporkov’un Stanislavski Provada kitabının çevirisi.
Semih Fırıncıoğlu kendisiyle ilgili şu bilgiyi veriyor (tamamını blogda okursunuz):
“Yazdıklarımın anlaşılabilir ve uygulamaya bağlanabilir olabilmesi için çok çaba harcadığımı da belirtmek isterim. Uygulamaya bağlayamadığım akademik kuramlara hiç merakım yok. Terimlerle donatılmış tipik sanat kuramı dili bana dayanılmaz geliyor ve sanat konusundaki düşüncelerin de anlaşılır, günlük dille ifade edilebileceğine inanıyorum.”