
BAHADIR KAYNAK
@bahadirkaynak
Taht Oyunları’nda ‘Winter is coming’ dediklerinde daha havalı oluyordu, başlıktaki Türkçe halinin aynı etkiyi yaratmadığını kabul edeceğim, fakat anlam aynı. Mevsim olarak da kışa girdiğimizden hareketle bu başlık altında önümüzdeki gündemi değerlendirmeye, bazı tahminler yapmaya çalışabiliriz.
Öncelikle geçtiğimiz sene uluslararası siyasetin gündemini işgal eden sorunların hemen hiçbirinde çözüme ulaşılamadığını, yeni yıla da bu maddelerle girdiğimizi tespit edelim. Daha da önemlisi, 2022’de çok ağır krizlerin yaşandığını ve bunların yeni yıla da tüm şiddetiyle aktarıldığını söyleyelim.
Öyle ki bir yıl önce de önemli bir başlık olan Ukrayna-Rusya geriliminin sıcak çatışmaya evrilmesi, ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinin de desteğiyle Ukraynalıların beklentilerin ötesinde direniş sergilemesi, diğer tüm konuları gölgede bıraktı. Bir yılını dolduracak gibi görünen savaş, Rusya’nın Avrupa ile kurduğu hassas dengeleri alt üst ettiği gibi, enerji, gıda piyasaları üzerinden tüm ekonomik parametreleri yerinden oynattı.
Geçen senenin başında Ukrayna sorununun önemini tespit etmekle beraber meselenin -sürüncemede- devam edeceği tahmininde bulunmuştum. Bu beklentiyi hem siyasi hem de ekonomideki başat aktörler de paylaşıyor olmalı ki geçen sene yapılan planlar revize edildi, küresel ekonomide geleceğe ilişkin beklentiler güncellendi. Savaşın başlaması kadar kolay kolay sonlanmayacağının görülmesi, enerji süper gücü Rusya’nın küresel sistemden dışlanmaya çalışılması acılı bir süreci başlattı. İşte bu noktada yeni bir takvim yılına girmemiz, elimize ekstra bir veri sağlamasa da beklentimi paylaşabilirim.
Savaşın artan maliyetlerinin herkesi zorladığı, kayıp-kazanç dengelerinde eksilerin ağır basmaya başladığını düşünüyorum. Rus ve Amerikalı yetkililer arasında yapıldığı söylenen görüşmelerin içeriğini bilmek mümkün değil ama yeni yılda siyasi bir anlaşma zemini için umutlu olabileceğimiz kanaatindeyim. Elbette bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi halinde bile geçtiğimiz seneden beri devam eden gerilimin bir anda düşeceğini beklemek mümkün değil. Rusya-Batı gerginliğinin süreceğini ama daha sürdürülebilir bir dalga boyuna ineceğini bekleyebiliriz.
Yeni yılın en büyük muammalarından birisi İran. İslam devriminden beri en şiddetli halk hareketinin yaşandığı ülkede iktidar demir yumruğunu gevşetmeye niyetli değil. Halihazırda korkutma, bastırma politikaları tam gaz devam ediyor. Rejimin elindeki imkanların hala geniş olduğunu, ancak bu siyasi yarılmaların Tahran’ın bölgesel ihtiraslarını törpüleyeceğini düşünebiliriz.
Eğer mevcut toplumsal dinamikler İran’da daha demokratik, özgürlükçü bir siyasi sistemin kurulmasının önünü açabilirse ne ala. Bu olmasa bile İran’ın aktif güç mücadelesi sürdürdüğü güney sınırımız boyunca uzanan coğrafyanın etkileneceğini düşünebiliriz.
Suriye’ye ayrıca değinmek gerekir ama bu şartlarda Irak’taki kaotik durum, en dikkatli takip edilmesi gereken noktalardan birisi.
Aslında 2003’teki ABD müdahalesinden beri taşların yerine oturmadığı Irak’ın komşusu İran’dan istikrarsızlık ithal etmesine gerek yok. Rant savaşlarının, mezhep ve etnik temelli kırılmalar üzerinde yaşandığı ülkede henüz iç savaşın patlak vermemesi bile iyi haber gibi düşünülebilir. Geçen sene de bıçak sırtında bir dengede yürüyen Irak, bu yıla da yüksek risk bölgesi olarak giriyor. Üstelik bu gerilimlerin sadece farklı mezhep ve etnik gruplar arasında olmadığı, Şii Arap aktörler arasında, Kürt partilerinin kendi içindeki sorunlar da olduğu düşünülünce, çok boyutlu bir kördüğümle karşı karşıya olduğumuz anlaşılabilir.
Bu parçalı yapıyı bir de Türkiye’nin, Irak’ın diğer komşularının ve ABD gibi küresel oyuncuların da dahil olduğu, dış aktörlerin de çıkarlarının çeliştiği bir alan olarak görürsek birinci sınıf bir fay hattıyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Suriye’de hala çözülememiş sorunları daha önce ele almıştık; önümüzdeki yıl da bu konunun sıklıkla gündemimize gelmesi muhtemel. Davutoğlu’nun ziyaretlerinden beri Şam’la ilk defa üst düzey ziyaretlerin gerçekleşmesi bu haftanın önemli olayı olmakla beraber bunun Suriye’nin yeni statüsüne ilişkin yeni bir uzlaşma anlamına gelmediğini biliyoruz. Yeni yılda bu görüşmelerin nihayet böyle bir mutabakatın kapısını aralayıp aralamayacağını da izleyeceğiz.
Seçime kadar sınırlı bir harekatın bu görüşmeler yoluyla önünün açılmasını bekleyebiliriz ancak henüz daha fazlasına ilişkin bir veri elimizde yok. Sadece PYD’nin varlığı üzerinden ortak bir zemin bulunacağını kabul edenlerin Türkiye’nin askeri varlığı, muhaliflerin durumu ve mülteci meseleleri için de çözüm bulunması gerektiğini hesaba katmaları gerekiyor.
Üstelik Suriye’deki kriz burada dar bir mercekten görülenin çok daha ötesinde. Artık miadını doldurmuş, takati kalmamış bir rejim, sadece alternatifinin önünü kapatabildiği için yerinde durabiliyor. Bölgedeki güç boşluğunun Batı’nın da tercihi olduğunu, mevcut anemik durumun sadece yeni yılda değil belki daha uzun bir zamana yayılacağını tahmin edebiliriz.
Suriye krizinin bir alt başlığı olan mülteci sorunu, seçime doğru giderken Türkiye’nin ana gündem maddelerinden olduğu kadar kıta Avrupası’nın da en kritik meselelerden birisi. Zaten ağır ekonomik ve siyasi sorunların ortasında bıçak sırtında yürüyen AB’nin bir de böyle bir krize tahammülü yok. Ankara’nın bir biçimde tampon rolünü oynayıp kendilerini rahatlatmasıyla şimdilik idare edebiliyorlar. Ayrıca pandemiyle beraber ağır bir ekonomik yükün altına giren Avrupa, geçen şubattan beri bir de Ukrayna savaşının negatif şoklarıyla uğraşıyor. Doğrudan enerji piyasaları üzerinden yedikleri darbe kıtaya yüksek enflasyon ve ekonomik küçülme olarak bir fatura çıkarttı.
Şimdilik büyük bir kırılmaya sebep olmamakla beraber zor geçecek bir kışın ardından olumsuzlukların sürmesi, siyasi bir dönüşüme yol açabilir. İtalya’da Meloni liderliğinde iyice sağa yatan siyasi dengeler önümüze çıkacak resim için bir fikir veriyor. 2023 yılı içerisinden AB’de önemli bir seçim olmaması belki de iş başındaki politikacılar için iyi bir haber. Öte yandan şimdiye kadar bir biçimde idare edilen buhran bir süre sonra -hele bir de Ukrayna’daki savaş uzarsa- farklı komplikasyonlara yol açabilir.
Biz her ne kadar kendi coğrafyamıza odaklansak da küresel siyasetin kilidinin Asya’da olduğu genel kabul görüyor. Geçen sene Pelosi’nin Tayvan ziyareti ile yaşanan Çin-ABD gerilimi dışında şimdilik o cephede iki dev arasında peşrev faslında olduğumuz söylenebilir. Pekin yönetimi siyasi hedeflerine kaba kuvvet kullanmaktan çok ekonomik araçlarla yönelmeyi tercih ediyor. Zamanın kendi lehine işlediğinin bilincinde ağır ama emin adımlarıyla Amerikan hegemonyasını alttan alta kemirmeyi sürdürecekleri anlaşılıyor.
Bir ara ‘pandemiyi en iyi yöneten ülke’ balonuyla kendi otokratik hatta totaliter sisteminin reklamını yapan Pekin’in yıldızı geçen sene biraz söndü. Dışarıya kapalı o kara kutunun ardında bir sürü beceriksizliğin ve verimsizliğin olabileceği şüpheleri yoğunlaştı. Geçen sene ipuçlarını gördüğümüz böyle zaaflar bu sene pek ortalığa saçılmayabilir.
Asya kıtasındaki devler mücadelesi yine düşük profilde yürüyebilir. Taşlar bir yerde yerinden oynayacaksa bunun Orta Asya cumhuriyetlerinde olmasını beklerim ki, o da Rusya’nın kan kaybının ne kadar süreceğiyle doğrudan bağlantılı olacaktır.
Geleceğe ilişkin bir şeyler söylemek, tahminde bulunmak kolay değil. İşin duayenleri böyle durumlarda her yöne çekilebilecek yuvarlak sözlerle durumu geçiştirip sonra da, “Ben tahmin etmiştim” deyiverir. Ben de başlıkta söylediğimi tekrarlayıp “Önümüz kış” diyeyim. Ama yeni yıla iyi dileklerle, taze umutlarla girmek de adet olduğundan ekleyelim: Kışın sonu bahardır.