30 Mart tablosu, eğer isterse Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olabileceğini göstermiştir.
Bu sadece Erdoğan ve partisinin sağladığı büyük üstünlük nedeniyle değil aynı zamanda muhalefetin tek veya müşterek aday çıkarma konusunda umutsuz seyrüseferinin de kaçınılmaz bir sonucu olarak görülmektedir.
Esasen, muhalefet Cumhurbaşkanlığı makamını AK Parti’nin elinden alabilecek olsa hiç şüpheniz olmasın şimdiye kadar iktidarı da alır veya alabilecek bir istidat sergilemiş olurdu. Ya da İstanbul ve Ankara belediyelerinin el değiştirmesi gibi bir başka işaret belirirdi.
Hiçbirisi olmadı; olmadığı için de 31 Mart sabahı kesine yakın bir siyasi tahmin olarak şu manzara belirdi: Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nı sağ cebine, gelecek genel seçimleri de sol cebine koydu!
Başbakan’ın Çankaya seçeneğini güçlü bir şekilde elinde tuttuğu ve eğer çıkarsa halk oyuyla seçilmenin de verdiği avantajla orada icracı bir profil çizmeyi düşündüğü de artık bir sır değildir. Bunu hem defalarca ima etti hem de seçimlerin ardından açıkça dile getirdi. Bir anlamda hem kamuoyunu hem de sistemi yeni modele hazırladı.
Peki, anayasal sistemimiz icra görevini Başbakan’a vermişken icracı eğilimleri yüksek bir Cumhurbaşkanı ile arada sorun çıkmayacak mı?
Herkesin aklındaki soru budur. Sanılanın aksine sorun çıkmaz… Eğer, yeni Başbakan koltuğu doldurabilecek sahici bir profil olursa çıkmaz.
Mustafa Karaalioğlu’nun yazısı