Başbakan Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi ile de kavgalı duruma gelmesinde şaşılacak bir şey yok; hattâ böyle olması kaçınılmazdı. Çünkü Başbakan Erdoğan zaten dünya âlem ile kavgalı. Çünkü Başbakan Erdoğan karşısında “Hayır. Öyle değil” diyen herhangi bir kişi, kurum, yapı görmeye dayanamıyor.
Şimdi Başbakan Erdoğan da Anayasa Mahkemesi’nin çalışma, karar verme alanını daraltan birtakım yasalar çıkartabilir, muhtemelen bunu yapmaya hazırlanıyor. Bunu yaptığında, bizim siyaset geleneğimiz ve kültürümüz çerçevesinde, Anayasa Mahkemesi kendisi de, kendisini kısıtlayan yasayı “korumak ve kollamak”la yükümlü olacak. Evet, tabii, “Şu şu gerekçelerle anayasaya aykırı” diye karar vermesi mümkün, çünkü demokrasi hakkında, anayasalara konması âdetten olan bazı genel sözler bizde de var. Ama Mahkeme’nin bu yolda bir kararı (kendisiyle ilgili yasa hakkında) çok tartışmaya, çok spekülasyona yol açar. Çünkü ne bu toplumun siyaset kültüründe, ne de yazıya geçmiş hukukunda, Anayasa Mahkemesi’nin evrensel (uluslararası) hukuku uygulamakla yükümlü olduğuna dair bir ilke bulabilirsiniz.
Oysa bugünün temel sorunu bu: Başbakan Erdoğan ve onun sözcülüğünü yaptığı anlayış, “evrensel” dediğimiz o anlayışla çatışma içinde. En baştan, “nereden ‘evrensel’ oluyormuş” sorgulamasında ve itirazında bulunuyor. Bunu yaptığında, toplumdan da sarsıcı ölçülere varan bir itirazla karşılaşmıyor. “Evrensel” olmayınca da, “karakuşî” oluyor.