CANAN COŞKUN
canancoskun2@gmail.com / @canancoskun
Mühimmat yüklü MİT TIR’larının durdurulup aranmasıyla ilgili 29 Mayıs 2015’te Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan haber nedeniyle kaçak ilan edilen ve 27.5 yıl hapis cezasına mahkûm edilen gazeteci Can Dündar’ın avukatları karara itiraz etti. Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere yargılamayı yapan İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan dilekçede Can Dündar’ın ‘düşman ceza hukukuyla yargılandığı’ anlatıldı.
Hâkim Akın Gürlek’in başkanlık yaptığı İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 23 Aralık 2020’de Dündar’ı ‘casusluk’ ve ‘terör örgütüne yardım’ suçlarından toplamda 27 yıl altı ay hapis cezasına çarptırmıştı. Dündar’ın avukatları heyetin tarafsız ve adil olmadığı, savunmayı şekli bir figür olarak görmesi, taraflara haber vermeden duruşma yapması ve kararın siyasi otorite tarafından belirlendiği gerekçeleriyle bu duruşmaya katılmamıştı.
Düşman ceza hukuku
Avukatlarının Yargıtay’a gönderilmek üzere mahkemeye sunduğu dilekçede yargılama sürecinde yaşananlar aktarılarak Dündar’ın düşman ceza hukukuyla cezalandırıldığı anlatıldı. Dilekçeden öne çıkan kısımlar şöyle:
*Bu yargılamada, başından beri Can Dündar’ın temel haklara sahip bir yurttaş ve/veya sanık olarak değil; tam aksine bertaraf edilmesi gereken tehlikeli bir ‘düşman’ ve/veya ‘suçlu’ olarak görüldüğüdür. Kendisine bu şekilde muamele edildiğini, birçok adli, siyasi, ‘hukuki’ garabete uğradığını düşünüyoruz.
*Yargılama sürecinde, hukuk devleti olmanın gereği olan hukuki ve kanuni normların, hukukun evrensel ilke ve gereklerinin görmezden gelindiğini ya da hukukun aşırı şekilde zorlanarak Can Dündara ağır bedel ödetme hedefine, hukuku çiğneme pahasına ulaşılmak istendiği kanaatindeyiz. Sanık müdafileri olarak mesleki, etik, insani ve tarihi sorumluluklarımızın bu gerçeği dile getirmemizin zorunlu sonucu olduğu kanaatindeyiz.
*Bu yargılama sürecinde yaşananlar, görevinin gereklerine ve sorumluluklarına uygun olarak yaptığı ve toplumun bütününün yaşamını doğrudan ilgilendiren, etkileyen gerçek bir haber nedeniyle bir gazetecinin uğradığı haksız ve çok ağır mağduriyetin göstergeleridir. Başta siyasi iktidar sahipleri ve onların kendi siyasi çıkarları doğrultusunda yönlendirip kışkırttığı fanatik bir kitlenin ağır baskısı ve tehdidi ile bu konuda çok ağır baskı altında kalan yargı makamlarının adeta bir yargı tacizine dönüşen yargı pratiği, yargılananın bir sanık değil bir ‘düşman’ statüsüne konulmasına neden olmuştur.
*5.5 yıldır dozu her geçen gün artarak devam eden bu haksızlığa bakılınca, bu sürece hukuki bir süreç demektense siyasi bir intikam süreci demenin daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Bu koşullar altında bile müvekkilimizin hukuki, yasal haklarını hatırlatmak, dile getirmek, yargılamada yapılan haksız ve hukuka aykırı işlemlerin, verilen hukuksuz kararların düzeltilmesini talep etmek sorumluluğumuzu yerine getirmekle yükümlüyüz. Ayrıca, müvekkilimizi adil bir şekilde yargılamak değil bilakis cezalandırmak amacıyla özel olarak oluşturulmuş mahkemelere güvenimiz kalmasa da umudumuzu, hukuk ve adalet değerlerine olan özlemimizi korumaya devam edeceğiz. Bu haksızlık ve yanlışlıkların bir noktada biteceğine inanıyoruz. Dileriz ki, bu yanlışlık ve hukuksuzlukların tespit edilip hukuken biteceği merci Yüksek Mahkemeniz olur.
‘Savunmasız yargılamanın onayı‘
*(…) yargılama sürecinde savunma makamından gizli olarak, savunmaya haber verilmeksizin mahkeme heyetince kendiliğinden duruşma oturumları yapılarak iddia makamı ile mahkeme heyeti baş başa gizli duruşmalar yapmış, bu duruşmalarda önemli ara kararları alınmıştır. Bu durum hukuka kesin aykırılık oluşturmayacak ve önemsiz sayılacak olursa bunun açık anlamı savunma hakkının kağıt üzerinde bile gereksiz olduğu, savunma olmaksızın yargılama yapılmasının her halükarda mümkün ve caiz olduğunun onaylanmasıdır.
*Can Dündar’ın, kendi kitabındaki anlatıma dayalı olarak bu bilgiyi Enis Berberoğlu’ndan aldığı kabul ediliyorsa, nasıl oluyor da bilgiyi veren temin eden değil de ‘açıklayan’; bilgiyi yayımlamak suretiyle açıklayan ise ‘temin eden’ olarak nitelendiriliyor ve buna göre bir suç tanımı yapılıyor? Bu bir çelişki oluşturmuyor mu?
‘Kişiye göre değişen hukuk‘
*Devlet sırrı niteliğindeki bilgiyi ‘temin etme’ suçunun oluşabilmesi için failin özel bir çaba sarf etmesi gerekiyorsa; Erdem Gül için ‘hususi gayretle temin ettiğine dair kesin delil yokluğu’ gerekçesiyle beraat kararı, Enis Berberoğlu için ‘casusluk saiki/özel kasta dair sezgi ve zan düzeyini aşan kesin delil yokluğu’ gerekçesiyle casusluk suçunun oluşmadığı kararı verilmişken, Can Dündar için neden farklı bir hukuki değerlendirme yapılmaktadır? Kişiye göre değişen bir hukuk kabul edilemeyeceğine göre bu farklı muamele ve ölçünün açıklaması nedir?
*Bu davada Can Dündar’a casusluk nedeniyle verilecek bir mahkûmiyet kararı ile Türkiye yargısı şunu söylemiş olacaktır: MİT TIR’ları ile silah ve cephane taşındığı bilgisini herkes yazmış, açıklamıştır, ama yalnızca -bu bilgiyi çok sonra yeniden dile getiren- Can Dündar bu nedenle casus olarak cezalandırılmıştır. Bu absürt, mantık ve akıl dışı sonucu, aklı selim sahibi hiçbir insanın kabul etmesi, vicdani ve hukuki bulması mümkün olmayacaktır.
Ne olmuştu?
Dündar’ın yargılanmasına neden olan ‘İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar’ başlıklı haber Cumhuriyet gazetesinde 29 Mayıs 2015’te yayımlandı. Gazetenin internet sitesinde de TIR’daki aramaya ilişkin video görüntüleri yayınlandı. O günlerde İstanbul başsavcı vekili olan İrfan Fidan, haberin yayınlandığı gün Dündar hakkında soruşturma başlattı ve habere de erişim yasağı getirdi. İki gün sonra da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, katıldığı bir canlı yayında Dündar için “Bedelini ödeyecek, öyle bırakmam onu” dedi.
Dündar hakkında soruşturma başlatılmıştı ancak bir türlü ifadesinin alınması için adliyeye veya emniyete çağrılmadı. Bu arada o günlerde gazetenin Ankara temsilcisi olan Erdem Gül de söz konusu TIR’larla ilgili bir haberi nedeniyle soruşturmaya dahil edildi. O habere de erişim engeli getirildi.
Seçim ayarlı soruşturma
Haberlerden sonra 7 Haziran 2015’te genel seçimler yapıldı. Bu seçimde AKP ilk defa sandıktan iktidar partisi olarak çıkamadı. Ancak koalisyon hükümeti kurulamadı ve seçimin 1 Kasım’da yenilenmesine karar verildi. Bu beş aylık süreç, Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemlerine sahne oldu. 1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP yine meclis çoğunluğunu yakaladı. Seçimin üzerinden bir ay geçmeden aylardır beklenen ancak bir türlü gelmeyen ifadeye çağrı kâğıdı Cumhuriyet gazetesine ulaştı. Can Dündar ve Erdem Gül, 26 Kasım 2015’te çağrı üzerine gittikleri adliyeden tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Üç aylık tutukluluk Anayasa Mahkemesi’nin 25 Şubat 2016’da verdiği hak ihlali kararıyla bitti.
‘Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum‘
Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile ilgili 28 Şubat’ta sessizliğini bozdu ve “Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi. Erdoğan, açıklamasında “Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi” demişti.
Mahkeme heyetine müdahale
Davanın 25 Mart 2016’da görülecek ilk duruşmasına günler kala mahkeme heyetine müdahaleler başladı. İlk hamle o zamanki adıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan (HSYK) geldi. HSYK, mahkemede ikinci bir heyet görevlendirmişti. İlk heyet, yalnızca MİT TIR’ları, Hrant Dink cinayeti ve Tahşiye soruşturmasında kumpas kurulduğu iddiasıyla açılan davalara bakacaktı.
Bu hamleden sonra o dönem İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan Hadi Salihoğlu, duruşmaya iki gün kala duruşma savcısını değiştirdi. Salihoğlu, Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nda görevli Evliya Çalışkan’ı mahkemeye atadı. Çalışkan da, açıkladığı esas hakkındaki mütalaası ile Dündar’a 25, Gül’e 10 yıl hapis cezası verilmesini talep etti.
Adliye önünde silahlı saldırı
Davada hüküm 6 Mayıs 2016’da açıklandı. Devletin gizli kalması gereken belgelerini açıkladığı gerekçesiyle Dündar’a beş yıl 10 ay, Gül’e beş yıl hapis cezası verildi. Hükmün açıklanmasından önce verilen arada Dündar, adliye önündeki meydanda silahlı saldırıya uğradı. Dündar’a bir şey olmadı ancak NTV muhabiri Yağız Şenkal ayağından yaralandı. Saldırganı Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve CHP Milletvekili Muharrem Erkek etkisiz hale getirdi.
Yargıtay hükmü bozdu
Mahkemenin verdiği karar sonra Yargıtay tarafından bozuldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, karara ilişkin incelemesinde, Dündar hakkında 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngören ‘gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin etme’ suçundan hüküm kurulması gerektiğine karar verdi.
Daire, Gül’e ilişkin değerlendirmesinde ise yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatına karar verilmesi gerektiğini belirtti. Gül hakkındaki dava, Basın Kanunu’nda hükmedilen dört aylık hak düşürücü süre göz önünde bulundurularak düşürüldü. Dündar hakkındaki yargılama ise sürdü.