Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun kilit ismi Rıza Sarraf’ın ABD’de tutuklanmasını Fethullah Gülen Cemaati’ne bağlayan iktidar yanlısı yorumları ti’ye alıp, ‘senaryo’yu baştan yazdı.
Hükümete yakın gazeteler, Sarraf’ın tutuklanmasını iktidara ‘komplo’ olarak yorumlayıp dosyaya bakan savcı Preet Bharara’yı ‘paralel’ ilan etmişti.
Bu iddialara ‘dur diyen’ yazar Yılmaz, bugünkü köşesinde, komplo haberleri yapanların hayal güçlerinin çok zayıf olduğunu kaydedip ‘büyük fotoğraf’ı görmeye çağırdı.
Yılmaz, “MYYİT’ten aldığım ‘top secret’ bilgileri artık açıklamamın zamanının geldiğini düşünüyorum. MYYİT, adı üzerinde, Mehmet Yakup Yılmaz İstihbarat Teşkilatı ve sadece bana bağlı olarak çalışıyor” diyerek, ‘olayın aslı’nı okuyucularıyla şöyle paylaştı.
“İran, Türkiye’nin yükselişinden ve bölgede gerçek bir dünya gücü olmasından acayip tırstı ve bu büyük planı yürürlüğe koydu.
Bunun için önce Reza Zarrab’ı, Şiraz’daki üzüm bağlarının arasına gizlenmiş bir kampta eğitime aldı. (Şiraz üzümlerinin anavatanında şarap yapılamıyor olması da bir başka konu tabii.)
Türkçe öğretti, insanlarla nasıl ilişki kurabileceğini belletti ve sonra bir uçağa koyup Türkiye’ye gönderdi.
Cebine de bir hayli para koymuşlardı tabii.
Sonra ambargoyu delme ve Türkiye’nin cari açığını kapatma görüntüsü altında, Reza’ya altın ticareti yapma emri verildi.
Uçaklar geldi, uçaklar gitti. Dolarlar altına döndü, altınlar da başka şeylere.
Bu aslında tamamen bir gösteriden ibaretti.
Bu ambargo delme faaliyetleri, asıl amacı örtbas etmek için kullanılan bir Fars oyunundan başka bir şey değildi.
Asıl hedef, Türkiye’nin masum, dürüst, kalpleri vatan aşkıyla çarpan AKP’li bakanlarını, genel müdürlerini rüşvete alıştırmaktı.
Böylece, o şahane iktidarın üzerine çamur atılacak, CIA aracılığıyla ortaklar arasına fitne sokularak birbirlerine düşürülecek ve Türkiye’nin uçup gitmesinin önü kesilecekti.
Nitekim öyle de oldu.
Bu güzel insanların çocuklarına olan düşkünlüklerinden yararlandılar.
Çocuklarını ‘danışman’ yapıp maaşa bağladılar ve sonra ayakkabı kutularında, elbise torbalarında, çikolata tepsilerinde rüşvetler el değiştirdi. Evlere para depolamayı öğrettiler, sıfırlana sıfırlana bitirilemeyecek kadar çok parayı hem de!
İsviçre’nin, Müslüman karşıtı Katolik istihbarat servisi aracılığıyla pahalı saatler temin edildi, bakanlara hediye edildi.
CIA da boş durmadı, fitneyi devreye soktu. Ortaklar birbirine düştü, kirli çamaşırlar ortaya serildi.
Meğerse iyi Müslüman olduklarını iddia edenlerin bir bölümü ceplerini doldurmaya çalışırken, öbür bölümü de kumpaslarla masum insanları hapislere tıkmaya çalışıyormuş!
Türkiye’nin önü böyle kesildi!
Ve tabii filmlerdeki gibi “Yaralı asker geride bırakılmaz” kuralı işledi, Reza, Miami uçağına bindirildi.
Gerisini biliyorsunuz.”