• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

'Kürdistan' sözcüğünü daha mı az kullansak?

28/11/2014 12:00

 

FrederikeFREDERIKE GEERDINK

f.geerdink@gmail.com

Sempozyum esnasında gözüme çarpmıştı; elinde çerçeveli bir resimle salonda oturuyordu. Resmin ne olduğunu sormadım. Konuşmacılardan biriydi muhtemelen ve nasıl olsa ne olduğunu öğrenecektik. Öğrendik de!


Adam haksız mı?

Sempozyumun kapanış konuşması biter bitmez ileri fırlayıp öfke içinde bağırmaya başladı. “Bakın, bunlar benim atalarım” dedi, aile ağacıydı resimdeki, en azında öyle diyordu. “Bu toprakları yüzyıllarca Abbbasi hanedanı yönetti; o halde soruyorum size, Hakkari’nin tarihçesi hakkında yapılan üç günlük bir seminerde neden bir kez olsun isimleri anılmadı bu insanların?”

Sonra kabalaşıp hırçınlaştı, sempozyumda neden ‘kafirlerin’ konuştuğunu soruyordu. Hal böyle olunca çok seslilik babında konuşma hakkını kaybetti; insanlar da haklı olarak dinlemeyi kesti. Ama tamamen haksız da değildi adam.

Hakkari’nin tarihi hakkındaki seminer Hakkari Üniversitesi ve Hakkari valiliğince düzenlenmişti. Yazmasam olmaz, Hakkari vailiği kendine şehrin tam ortasında ‘minyatür Ak Saray’ denebilecek gülünçlükte büyük bir bina inşa ettiriyor. İnşaat alanına ilk gidişimde gözlerime inanamadım ama belki bir gün buralarda Kürtler özerkliği kotarırsa bir işe yarar. Neyse, mesele bu değil.

Ortak dil Kürtçe

Hakkari’ye gitmeden önce çeviri olacak mı diye sormuştum. Simultane tercüme olacak diye anladım… Yanlış anlamışım (telefonda Türkçe konuşurken hala oluyor). Çeviri falan yoktu. Organizasyonu yapanların bütçesi yetmemişti.

Denecek bir şey yoktu, çünkü Kurmanci ve Sorani lehçelerinde Kürtçe konuşan, Türkçe konuşan ve İngilizce konuşan katılımcılar vardı; yani bu demekti ki herkesin birbirini anlaması için üç günde dört çevirmene ihtiyaç duyulacaktı… Pahalı bir işti yani.

İşin ilginç yanı, üniversitedeki organizasyoncular insanlardan mümkünse Kürtçe konuşmalarını istedi. Çünkü konuşmacıların ve katılımcıların çoğunun bildiği ortak dil Kürtçe’ydi.

Neticede çoğunlukla Kürtçe konuşulan, valilik tarafından finanse edilen, duvardaki kocaman resimde asılı Atatürk’ün sorgulayıcı bakışları altında gerçekleşen bir sempozyum oldu. Sunumların çoğunu anlamadım. Ama sorun değildi. Sonuçta Kürtlerin anadilinde konuşmasına itiraz edecek değildim.

Hakkari’nin Kürt tarihi

Kürtçe yapılan konuşmaları ve Türkçe söylenenlerin ince ayrıntılarını anlamamış olsam da bir mesajı çok netti. Bu, daha çok Hakkari’nin Kürt tarihi hakkında bir sempozyumdu, Hakkari’nin tarihi hakkında değil… Elinde aile ağacıyla bağırıp çağıran adamın dediği gibi Abbasi hanedanı burada ve günümüz Türkiye’sinin güneydoğusunun geri kalan kısmında 750’den 1258’e kadar hüküm sürmüştü ve mutlaka bir iz bırakmış olmalıydı.

Peki ya Süryaniler? Onlar insanların çoğu zaman sandığı gibi bir Hıristiyan azınlık değildi. Kürtler bugün Türkiye’de ne kadar azınlık sayılmamalıysa, onlar da öyleydi. Onlar da tıpkı Kürtler gibi buranın yerlisiydi ve sayıları çok fazlaydı. Kendisi de Süryani İngiliz konuşmacı Nicholas Al-Jeloo’nun dediği gibi Süryaniler 1915’e kadar Hakkari nüfusunun yüzde 50 ila 60’nı oluşturuyordu.

Tabii bu, öğle yemeğinde epey tartışılan bir mevzu oldu çünkü bu rakamlar resmi istatistiklere dayanıyordu, o sırada o bölgede yaşayan Kürtlerin çoğu dağlarda göçebe olduklarından bu istatistiklere dahil edilmemişti. Dolayısıyla Süryanilerin nüfusu bilinenin yüzde 20’si kadar daha az olabilirdi gerçekte. O sırada göçebe Kürtlerin sayısını araştıran biri olmuş muydu? Bilindiği kadarıyla hayır.

Herkes kendi tarihini yazmış

Hakkari’de ve Türkiye’nin güneydoğusunun geri geri kalanında yaşayan ya da yaşamış her halk, bu topraklara dair kendi tarihini araştırıp yazmış. Kürtler, şimdi olduğu gibi eskiden de baskı altında bulundukları ve bunu belgelemek istedikleri için…. Süryaniler, bir asır önce memleketlerinden kovuldukları ve kültürlerinin ve miraslarının korunmasını istedikleri için…

İkisi de meşru… Ama tehlike o ki bir halkın tarihi, bölgenin tarihi oluveriyor. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse sempozyumda Kürdistanı’ndan katılan iki konuşmacı, külliyen hatalı bir şekilde, Süryanilerin aslında Kürt olduğunu öne sürdü. Eminim ki (daha doğurusu umarım ki)  niyetleri Süryanileri Kürtleştirmek değildi ama söyledikleri, Kürtlerin  aslında Türk olduğunu söylemek kadar yanlıştı.

Fotoğraf meselesi

Başka bir örnek de birkaç gün sonra Facebook’tan. Aralarında benim de bulunduğum sempozyuma katılan birkaç kişi bir öğleden sonra Hakkari dağlarına yaptığımız gezinin fotoğraflarını paylaşıyorduk. Nicholas ve benim, bir şeyin fotoğrafını çekerken çekilmiş komik bir fotoğrafımız vardı ve fotoğraflardan bizim çektiğimiiz şeyin ne olduğu anlaşılmıyordu. Ne olduğunu sonunda çıkardım, viraneye dönmüş bir köydü.

Ben bu  fotoğrafı da Facebook’a yükleyip altına 1990’larda asker tarafından yok edilmiş bir köyün fotoğrafını çekiyorduk diye yazdım. Nicholas cevap yazdı, “Burası 1915 öncesinden kalma bir Süryani köyüne benziyor’”dedi. Sonra gruptan bir başkas girdi araya: “Belki de ikisi de.”

Kapsayıcı bir tarih lazım

İşte, Hakkari’nin ve resmi adıyla Türkiye’nin günaydoğu bölgesinin geri kalanının kapsayıcı bir tarihini yazmak için gerekli bakış açısı da bu. Ben bilerek ‘Kürdistan’ demiyorum çünkü daha içeriden baktığınızda bölgenin ismi asla bu olamaz. Kürtlerin yüreğine Kürdistan olabilir ve bunda hiçbir sorun yok. Ama Kürtler çoğunlukta diye diğer halkların tarihi silinmemeli.

Van bir asır öncesine kadar bir Ermeni şehriydi. Diyarbakır nüfusu o kadar çeşitliydi ki bu şehre etnik bir isim verilemez. Hakkari Kürtlerden çok Süryanilerin şehri olarak anılabilir. Ve çoğunluktaki grupların yanısıra Araplar, Türkler, Yahudiler, Ezidiler ve başka gruplar da vardı. Hakkari’nin tarihi konulu bir sonraki sempozyumda onların mirasını da görebilecek miyiz acaba?

Mezapotamya nasıl?

Bu arada bir öneride bulunmak isterim. ‘Kürdistan’ kelimesini daha mı az kullansak? Aynı mantıkla ‘Türkiye’nin güneydoğusu’ ifadesini de…  Haritadaki  ad o olabilir ama hiçbir ülke sonsuza kadar sürmüyor, tıpkı Abbasi hanedanının sürmediği gibi.

Ben ‘Mezopotamya’dan yanayım. Güzel, tarihi bir isim, ezeli bir mirası, coşkuyla akan nehirlerin beslediği göz kamaştırıcı, verimli bir coğrafyayı çağrıştırıyor. Dünya çapında bilinen bir isim ve hiç kimseyi dışlamıyor.

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Frederike Geerdink

SON HABERLER

İBB soruşturmasında bir gözaltı daha

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) odaklı yolsuzluk soruşturmasında tutuklanan Fatih Keleş’in kardeşi Zafer Keleş gözaltına alındı.

Milli tekvandocular Bulgaristan'da dokuz madalya kazandı

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da düzenlenen 10’uncu WT Başkanlık Kupası’nda Türk tekvandocular, dokuz madalya kazandı.

Mansur Yavaş'tan gençlere: Önünüzde duran engelleri hep birlikte kaldıracağız

Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, 9 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladı.

Melodili yol: Asfaltta Türk marşı duyulacak

Ankara’da ‘melodili yol’ uygulaması başladı. Türkiye’de ilk olan uygulamayla, sabit hızda seyreden araçlarda Mozart’ın Türk Marşı bestesi duyulacak.

Bursa'da polis aracı direğe çarparak devrildi: İkisi polis, beş yaralı

Bursa’nın Osmangazi ilçesinde polis aracı aydınlatma direğine çarparak devrildi. İkisi polis beş kişi yaralandı.

Hakkımda Frederike Geerdink

Hollandalı gazeteci. 25 yıldır meslekte. 15 yıl Hollanda’da çalıştıktan sonra 2006’da Türkiye’ye yerleşti. Özellikle Kürt sorunu, insan hakları, azınlıklar ve kadın meseleleri üzerine yazıyor. Ağustos 2012’den bu yana Diyarbakır’da yaşıyor. www.kurdismatters.com ve www.journalistinturkey.com adlı blogları var. Başta Hollanda ulusal haber ajansı olmak üzere birçok mecraya haber ve yazı yazıyor.
Uludere katliamını irdelediği kitabı ‘De jongens zijn dood’ adıyla Hollanda’da yayınlandı.
Not: Kendisi ayrıca Amberin Zaman’ı ‘utandıran’ gazetecidir.

Bağışın egemenliğinden rüşvetin egemenliğine
'Gülümser' Abdullah bey ile genç bir akademisyenin nahoş hikâyesi…

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 757 gündür hapiste

YAZARLAR

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

GÜNÜN 11’İ

Şükrü Hatun: Sokaklarda şişmanlık taramasının iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum

Aziz Çelik: Genç istihdamı ve genç işsizliğine ilişkin tablo giderek vahim bir hâl almaya başlıyor

İpek Özbey: Ülkenin geleceğinin emanet edildiği gençler hangi sorunlarla mücadele ediyor?

Müjdat Gezen: Sakın bu şarkıyı yasaklamasınlar?

Orhan Bursalı: Yaşasın 19 Mayıs, yaşasın gençlik

İbrahim Kahveci: Görüntüde büyüyoruz ama gerçekte fakirleşiyor

Abdulkadir Selvi: 'Bir oy CHP'ye, bir oy HDP'ye' derken PKK'nın Lozan'la ilgili değerlendirmelerinden haberiniz yok muydu?

Murat Muratoğlu: Türkiye'de enflasyonun asıl dümeni siyaset rüzgarıyla döner

Deniz Zeyrek: 500 milyon liralık bu kamu zararının hesabı sorulmayacak mı?

Saygı Öztürk: 'PKK'nın silah bırakması' tartışmaları

Erdal Sağlam: 19 Mart krizinin ekonomide yarattığı tahribatın etkisi devam ediyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×