METE ÇUBUKÇU
Hep aynı soruya geri dönüyoruz: Çözüm sürecinin neresindeyiz? Yanıtı artık o kadar zor değil: Ne dünden geri ne bugünden ileri.
Bu, sürecin yerinde saydığı anlamına gelmiyor. Ancak işler iyi gitmese de artık bir geri dönüşün de mümkün olmadığı ortada. Taraflar kendilerinden ‘ne kadar az verip’ karşı taraftan ‘ne kadar fazla koparabiliriz’ taktiğini başından beri uyguluyor.
Çünkü ‘güven’ problemi başat unsur.
Eylem planında uzlaşılamıyor
Ortada Öcalan’ın 4 maddeli 60 alt başlıklı bir taslağı söz konusu. Bu taslağı devlet de biliyor, bilmemesi mümkün değil. Hükümetten yapılan açıklama da ‘taslak yok’ denilmiyor ‘taslağı görüşmedik’ deniliyor. Taslak konusunda bir görüş bildirilmemiş olsa da uzlaşamama noktası 4’üncü bölümle ilgili.
Çünkü taslağın ilk 3 bölümündeki Türkiye, Ortadoğu, demokratikleşme, yeni anayasa, yeni vatandaşlık tanımı gibi birçok başlık ve muhtemelen alt başlığı içeren metin karşılıklı olarak ele alınabilir.
Önemli olan neyin ne zaman ve nasıl yapılacağı ile ilgili ki bu da 4’üncü bölüm olan eylem planı kısmında. Öcalan’ın “Eğer resmi müzakere başlarsa 4-5 ay içinde bu işi bitiririm” dediği nokta da bu. Yani, öncelikli ve tek şart ‘eylem planını içeren takvimin yasallaşması’; meclisten geçmesi.
Hala müzakereye geçiş süreçindeyiz
Daha önce hükümetin çözüm sürecine yönelik yasal tedbirler aldığı biliniyor. Ama bu müzakereler başlamak için yeterli görünmüyor. Hala müzakereye geçiş süreçindeyiz.
İşin özeti müzakerenin başlangıcından müzakereye geçiş ve güven. güvenden öte sürecin kişiler ve hükümetlerle sınırlı kalmaması en önemli talep.
Tabii ki son dönemin en nazik ve kritik konularından olan ‘kamu düzeni’ adı altında yapılmaya çalışılan ‘yeni düzen’ de hesapta olmayan bir noktaydı.
Hükümet, Kürt Siyasi Hareketi’ne (KSH) mealen ‘kentlerdeki yapılaşmaya son verin kamu düzeni yasasına gerek kalmaz’ dediği gibi, KSH’nin de ‘kamu düzeni demokratikleşmeye sağlanır ihtiyaç olan kamu düzeni değil demokratikleşmedir’ ısrarı biliniyor.
Artık dağlarda bir savaş mümkün değil.
Ama şehirleri hesaba katmak gerekir. KCK’nın dağ kadrolarını elinde tutmasının yanı sıra şehirlerde güçlü olduğu biliniyor.
Zaten sorun da burada düğümleniyor.
KCK silah bırakıp boşa düşmek istemiyor.
‘Güven sorunu’ bir türlü aşılamıyor
Ama görüşme sürecinin, müzakere aşamasına geçilip, resmi ve imzalı ve tabii ki ilerideki hükümetleri de kapsayacak nitelikte olmaması halinde, karşılıklı verilen sözlerle ilerlemeyeceği ortada. Çünkü müzakere kavramının ruhuna aykırı.
Taslakta demokratik özerkliğin olup olmadığı güncel bir detaydan öte bir durum değil. Üstelik bunun olmadığı da söylendi. Zaten bütün içinde tek başına çok da önemli değil.
Belki baraj meselesi olsaydı daha önemli ve tartışılır bir madde olabilirdi. Ama belli ki o da bu güncel tartışmalarda yer almıyor. Palyatif, atılan ve açılacak minik adımlarla ilerleme kaydedilmiyor.
Bir önceki yazımızda değindiğimiz gibi ‘güven sorunu’ bir türlü aşılamıyor. KSH’ye göre, daha önce olduğu gibi hükümet seçimlere kadar zaman kazanmaya çalışıyor. Bu kez aynı şey tekrar mı edecek?
‘Bardak karton ve içi görünmüyor’
Kimse doğrudan silaha sarılmayacaktır. Ancak şu haliyle çatışmaya girilmeyecek olunsa da, KCK silahı elinden bırakacak gibi değil.
Bardak boş mu dolu mu?
Sırrı Süreyya Önder’in deyimiyle ‘bardak karton ve içi görünmüyor’.
Velhasıl her iki taraf açısından da kontrollü gerginlikle, kontrollü müzakereye geçiş birlikte yürütülecek gibi.