Sessizce kaybettiğimiz toplumsal değerler ülkenin beyin kapasitesini zayıflatıcı niteliktedir. Politikanın öngörülemez tek-adam kurgusu ve bu kurgunun giderek pekiştirdiği güvenilemez gelecek endişesi ülkenin beyin kapasitesinin ileri ekonomiler lehine erimesine yol açmaktadır. Kitle olarak büyüyen insan kapasitesinin beyinsel kapasite olarak erimesi ekonomide verimsizlik, dış ticarette ise teknoloji avantajının kaybı olarak ortaya çıkar. Küreselleşen dünya koşullarında ekonomiler dünya piyasalarında dolaşan ürünlere kattıkları teknoloji oranına göre küresel gelirden pay alırlar. Hal böyle olunca ülke beyin gücü ile üretilen teknoloji ekonominin gelişmesi ve ülkenin zenginleşmesi açılarından önemli olur.
Ülkemizde teknoloji-yoğun bazı sanayi kuruluşları mevcuttur. Ne var ki, hemen hemen tüm bu tür kuruluşlar yabancı kökenlidir. Bu kuruluşlarda üretilen teknoloji ülke ekonomisinin gelirine girmediği gibi, ekonominin kalkınmasında da önemli bir yere sahip değildir, olamaz da! Zira söz konusu kuruluşlar ülkemizi sadece kuruluş yeri olarak kullanmakta ve sağladıkları büyük kârları merkez ülkelere transfer etmektedirler. Bazı bankalar da aynı konumdadır. Bu koşulda, söz konusu kuruluşlarda üretilen ürünlerin ihracı durumunda sağlanan dövizler de ekonominin öz malı olamaz, zira bu değerler kâr transferi ile merkez ülkelere aktarılır. Kısacası, ülke topraklarımızın salt kuruluş yeri olarak değil de, ülke beyin kapasitesinin üretici mekânı olarak yer aldığı üretim koşulunda ancak ekonomik avantaj sağlanmış olur.