
MURAT SEVİNÇ
İki haftaya yakındır sokak hayvanlarına/köpeklerine ilişkin bir yasa değişikliği önerisi üzerine tartışılıyor. ‘Tartışmak’, lafın gelişi tabii; memlekette herhangi bir konunun tartışılabildiği yok. Tartışmak için öncelikle tartışmayı isteyen, tartışmaya uygun üslubu benimsemeye niyetli ve tartışılacak konu hakkında asgari bilgi sahibi taraflar gerekli. Oysa bizde konunun uzmanları, muhalif siyasetçiler vs., olabilecek en makul ve anlaşılabilir gerekçelerle söz konusu yasa değişikliğinin yaratacağı sorunları, yöntemin acımasızlığını ve üstelik beklenen sonucu vermeyeceğini anlatmaya çabalarken iktidar kanadı, eleştirileri her zamanki yaklaşımıyla karşılıyor: “Ne derseniz deyin umurumuzda değilsiniz, çoğunluk bizde.” Gerçi haklarını yemeyelim, bu kez komisyonda birkaç sözcük değişikliği kabul edildi.
İktidar bu konuyu neden böyle hayat memat meselesine dönüştürmüş olabilir?
Rivayet muhtelif; buna mukabil, eğer 20 küsur yıldır başka bir gezegende yaşamıyorsak yasa değişikliğinin muhalefetteki belediyeleri zor durumda bırakmak için kullanılacağını varsaymak için yeteri kadar gerekçemiz var. Yasa, hukuksal ve toplumsal, peşi sıra siyasal bir ‘zor’ aracına, ‘sopa’ya dönüştürülebilir. Ancak bu kez işin içinde masum canlıların yaşam hakkı var ve çoğu sokak hayvanını ‘sokakta’ sahiplenip onlarla barışık yaşayan yurttaşın varlığıyla vicdanı körelmemiş -dindar ya da değil- kalabalık yurttaş kesimlerinin bu merhametsizliğe rıza göstermeyeceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. Hal böyleyken, iktidarın, ummadığı bir sonuçla karşılaşması da ihtimal dahilinde.
Yasanın oylamasında iktidar cenahı fire verir mi? Keşke ama sanmıyorum, eğer bugüne dek yaptıkları bundan sonra yapacaklarının teminatıysa…
Yasa yalnızca TBMM gündeminde değil, sokakta da konuşuluyor ve karşıt kesimler sosyal medyada kampanya düzenliyor. Tüm kamuoyu araştırmaları, hayvanlara bu muamelenin yapılmasına karşı çıkanların oranının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Buna karşın, hayvansever ya da sorunun varlığını kabul etmekle birlikte, ‘belli koşullar gerçekleştiğinde’ uyutmak haricinde bir yol bulunması gerektiğini savunanları hedef alan, hakaret eden ve azınlıkta olup sesi çok çıkan bir kesim var. İtperest, onların hazzetmedikleri için tercih ettiği bir sıfat. Hakaret ettiklerini düşünüyorlar kuşkusuz, çünkü itperestliğin, ‘gerektiğinde’ yok etmeyi çözüm olarak sunmaktan çok daha saygıdeğer bir tutum olduğunun farkında değiller.
Birkaç hafta önce konuya ilişkin bir yazı kaleme aldım. Yazının başlığı, ‘Al evine besle zırvası ve acımasızlığın olağanlaşması’ idi. Çok okunan biri olduğumu sanmıyorum, ancak bu yazıyı çok takipçili bazı yazar-gazeteci arkadaşlarımız paylaşmış ve uzun süredir tanık olmadığım bir ‘hoş söz’ furyasıyla karşılaştım. Sosyal medyada (yine azınlıkta kalan) tepki gösterenlerin önemlice bir kısmının yazıyı okumadığını, bir kısmının ise anlamadığını fark ettim. Bir de okuyan, anlayan ve ‘prensip itibariyle’ küfredenler var! Hakikaten, başka türlü konuşamayan tuhaf tipler mevcut, yalnızca sövüyorlar şu hayatta başkaca bir hasletleri yok belli ki, siz ne anlatırsanız anlatın… daha ziyade tababetin alanına giren bir durum.
Her neyse… Aynı kanıdayım. ‘Al evine besle’ ifadesi, iktidarı eleştiremeyen, yalnızca kendisinden güçsüz olanın üzerine gidebilen sevimsizlerin icat ettiği bir saçmalık. Onlar da, hayvanların kontrolsüz çoğalmasının hayvanların hatası olmadığını, bu sonucun merkezi ve yerel idarelerin üzerine düşeni yapmadığı için ortaya çıktığını biliyor kuşkusuz. Ancak, açık kimlikleriyle iktidar eleştirecek kişiliğe, tutarlılığa, yurttaş bilincine ve cesarete sahip olmadıkları için, çareyi, günahsız hayvanları korumaya ve sorunu insancıl yollarla çözmeye çalışan vicdan sahibi yurttaş kesimlerine saldırmakta, hakaret etmekte buluyorlar. Zavallılık tabii. Şimdi de dillerinde, mama lobisi, dış güçler vs. teranesi! ‘Batılı güçler’ ithamıyla ‘Batı’da sokak hayvanı yok’ övgüsünü arka arkaya yapabiliyorlar. Erke Dönergeci kafalılar.
İtperest, hakaret etme çabasında olan zavallıların sandığı gibi fena bir söz değil. Hatta, şu koşullarda son derece hoş bir iltifat sayılır. İtperestlerin hiçbiri, 2024’te sokak hayvanlarının yaşam hakkını savunduğu için mahcubiyet duymayacak yıllar sonra. İnsancıl çözüm önermekten daha değerli ne olabilir.
Yinelemekte yarar var, bizi, geleceğimizi belirleyen şey, konuları ele alma biçimimizdir, sorunlara ürettiğimiz çözümlerin niteliğidir. Başa çıkamadığını ortadan kaldırmayı önceleyen insanların çoğunlukta olduğu bir toplumun kaderiyle, öncelikle yaşatmayı hedefleyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumun kaderi aynı olmaz. Hani memlekette bezdirici biçimde anayasa tartışılıyor ya, maddeler üzerinde gevezelik etmek yerine, işte buralara bakmak gerekir, gerçek anayasaya konuları bunlardır… ana-yasamız nedir, bizden daha güçsüz ve insana muhtaç canlıları, sahiplenen yok diye ölüme mahkum etmek mi, yaşatmak mı?
Yazı önerisi: Tanıl Bora’nın ‘Anti-Faşist Minimum’ başlıklı yazısı.