H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sergi
insanatinart@gmail.com
Lütfi Özkök’ün şiirleri bir fotoğraftır şimdi… Bir sergide bakışlarınızı bekleyen…
Fotoğraf sanatçısı ve şair Lütfi Özkök 2020 yılının mayıs ayına kadar, İstanbul Modern’in dördüncü katında, hayatının ve sanatçı portrelerinin izleğini sürecek fotoğraf severleri bekliyor.
80 sanatçının 89 portresinin yer aldığı sergideki bazı fotoğrafları, belki bugüne kadar farklı bağlamlar içinde gördünüz. Şimdi yeni bir anlam oluşturma zamanı.
Hemen sergiyi gezmeye başlamayın!
İstanbul Modern’in sevimli kafeteryasında kahvenizi alıp, önce Lütfi Özkök’ün biraz rüzgârlı, biraz maceraperest, biraz bohem, biraz sizinkine benzeyen, biraz da size hiç benzemeyen hayat öyküsünden başlayın.
Kırım’dan Romanya’ya uzanan köklerinden, bugünküne hiç benzemeyen Feriköy’de geçen çocukluğundan…
Pangaltı’lı, Eşref Efendi sokağın ‘Çukur Balıkçı’sı Mehmed’in oğlu olduğunu bilmeden, annesi Emine Devletşah hanımın resimlerini görmeden, o fotoğraflardaki ışığı yakalamak biraz zor…
Bir Cizvit okulunda, kendisinden çok farklı kültürden gelmiş arkadaşları arasında canını dişine takıp onur öğrencisi belgesi aldığını okumadan; onu başıboş, bohem hayat tutkunu bir sanatçı zannetmeniz mümkün.
Hele Nazi işgali altındaki Avusturya’ya mühendislik okumaya gittiğini bilmiyorsanız ya da Sorbonne’da okurken ‘Paris café’lerinde edebiyat çevrelerine nasıl girdiğini öğrenmezseniz; aslında arkadaşı olan sanatçıların fotoğraflarını çekmediğini, yalnızca öykülerini anlattığını fark edemeyebilirsiniz.
Lüksemburg Bahçeleri’nde bir İsveçli kıza ilk görüşte âşık olup, hayatının geri kalanını Stockholm’de geçirmeye karar vermesini çözmeden, portre fotoğraflarını çekerken, yüz ile anlam arasındaki ince boşluğu aşk ile nasıl doldurduğunu göremeyebilirsiniz.
Birbirinden değerli, çoğu Nobel kazanmış sanatçıların portrelerinden oluşan sergiyi gezmeden önce, sergi salonun tam ortasında yer alan cam sergilenme alanına da bakmakta yarar var. Lütfi Özkök’ün telefon defterleri, cep ajandası, okul belgeleri, pozometresi, sararmış dergi sayfalarında kalan yazıları, hepsi orada…
Her fotoğrafçı iyi fotoğraflar çekmek ister. Fakat herkes fotoğrafı beklemeyi bilmez. An ve zamanın modelin yüzünde, fotoğrafın fonunda ve kompozisyonun bütününde göründüğü o birkaç saniye, size modelin bütün kimliğini gösterir.
Sanıyorum Lütfi Özkök’ün başarısı, tam da bu…
Yazar ve sanatçı dostları da bunun farkındadır. O nedenle ‘Godot’yu beklerken‘in yaratıcısı Samuel Beckett kendisi ile röportaj yapan Life dergisi muhabirine, fotoğrafını çekmek istediği zaman izin vermemiş “İsveç’te bir Türk var. Fotoğrafımı ondan iste!” diye ünlü yanıtını vermiştir.
Sanatçı portresi çekmek zordur. Çünkü yüzlerimiz kaderimizdir. Sanatçıların yapıtları da o kaderin kırılma noktalarıdır. Yüzleri anlamadan yapıtları çözemez, yapıtları anlamadan yüzleri göremezsiniz.
Lütfi Özkök tarihe bıraktığı müthiş koleksiyonuyla, bu arayışımızı kolaylaştırıyor.
Öyle ya, yoksa neden ona 2009 yılında İsveç devleti ‘Yılın Avrupalısı’ ödülünü versin ki? Hani şu Avrupa’nın idealist ve aydınlanmacı yüzünü yansıtan kişilere verilen ödül.
Bu arada bilmem söylemeye gerek var mı, bilemem çok yadırgar mısınız? 12 Eylül 1980 sonrasında hakkında açılan sayısız dava neticesinde İsveç’e iltica etmek zorunda kalmıştır.
Baudrillard ‘Kötülüğün Şeffaflığı’ kitabında “herkes kendi görünümünü aramaktadır” der. Günümüz neo-liberal dünyasının insanı bu derdi, akıllı cep telefonları yardımıyla, paylaşma değil ispatlama, zamanı belgeleme değil kanıtlama yöntemiyle, selfie üzerinden çözmeye çalışıyor.
Oysa Lütfi Özkök’ün çektiği portre fotoğrafları, post-modern insanının, kendini sürekli ötekinin üzerinden, ‘mutluy-muş’ gibi yaparak tanımlama vasatlığına bulaşmadan, hakiki olmanın göstergeleri.
Ne olduğu belirsiz internet fenomenlerinin ‘ünlü’ olduğu günümüzde, yaşamı boyunca önemli/ünlü değil, değerli olmayı seçen bir insanın hayatına dokunmak, yalnız sanatseverlere değil, günümüz gençlerine de örnek bir değer olacaktır diye ümit ediyoruz.
Lütfi Özkök fotoğraflarıyla herkesin gizli dünyalarını gören o muhteşem yazarlara, bildikleri fakat göremedikleri kendilerini göstermiş, ömrü boyunca… Bizlere de…
Burada ipuçlarını verdiğimiz izlek üzerinden giderseniz, sergi doyumsuz bir tat vadediyor. Hele sergide gördüğünüz yazarların yapıtlarını da okuduysanız…