ALPER HASANOĞLU*
Psikoterapi gerçekte nedir? Amacı nedir ve bu amaca ulaşmak için hangi araçları kullanır?
Psikoterapi kavramının günlük hayatta bu kadar doğallıkla ve rahatlıkla kullanılması aslında oldukça şaşırtıcı. Çünkü biraz daha yakından baktığımızda, insanların psikoterapi hakkında birbirinden çok farklı kabulleri, algıları olduğunu görürüz.
‘Seksi’ yöntemler ve gerçek uygulamalar
Danışan ve hastaların en eğitimlileri bile psikoterapi deyince yalnızca psikanalizi anlar ve terapiye giderse kötü Hollywood filmlerindeki gibi bir divana uzanıp saatlerce çocukluğunu anlatacağını ve önünde sonunda anneyi suçlu çıkaracağını zanneder.
Maalesef spritüel yönelimli ezoterik metotlar bile şarlatanca psikoterapi diye pazarlanabilmekte. Ayrıca ve belki de en tehlikelileri terapi öğrenmeden terapist tabelası asan psikolog ve psikiyatrlar.
Terapiye gidenler de bir süre sonra psikoterapiyi sohbet etmekten farklı olmayan ve o an kendilerini rahatlatsa da uzun vadede faydası olmayan bir yöntem olarak değerlendiriyor. Bu konuda yapılan çalışmaların da gösterdiği gibi psikoterapiyle doğrudan bir ilgisi olmayan sıradan insanın gözünde gerçekliği olmayan bir psikoterapi resmi mevcut.
Pratikte psikoterapi uygulaması olduğu iddia edilenler arasında şamanistik ritüellerden, evrene enerji göndermeye, regresyon terapisinden aile dizilimlerine, nefes terapisinden karmalara ve outlook’a kadar birçok ‘seksi’ yöntem var ve bunlar gerçek psikoterapi uygulamaları yanında ciddi bir çoğunluğu teşkil ediyor.
Kitapçı raflarına baktığınızda, kişisel gelişim adı altında bireyin kendine özgü dünyasını gözetmeden yalnızca genel geçer ve ilk okumada iyi gibi gözüken tavsiyelerin sıralandığı kitaplar dizili olduğunu görürsünüz. İnsanlar bu kitapların önerdiklerini uygulamaya çalıştıklarında ve tabii ki uygulayamadıklarında daha da sıkıntıya girer ve mutlu olma yetilerinin olmadığı yargısına varıp artmış yetersizlik duygularıyla çaresizce köşelerine çekilir. Nil Gün’ler, Osho’lar ve adını bilemediğim sayısız fırsatçıların kurbanı olurlar.
Zor bir soru
Psikoterapi nedir sorusu gerçekten yanıtlanması zor bir sorudur aslında, üstelik yalnızca danışan ve hastalar için değil, biz terapistler için de. Birebir çevirisine bakacak olursak şunu söyleyebiliriz: psike ruh ya da insanın ruhsal yaşantısıdır; terapi ise tedavi, sağaltım anlamına gelir. İnsanın ruhsal yaşantılarının sağaltımı olarak tercüme edebiliriz psikoterapiyi.
Doğa bilimlerinin yaptığı bilimsel çalışmalara daha uygun bir tanım yapabilmek için psikoloji, soyut bir kavram olan ruh düşüncesi yerine insanın davranış, yaşantı ve bilinçlilik halini koymayı tercih etmeye başlamıştır. Böylece psikoloji kavramı somut ve ampirik araştırmalara açık hale gelmiştir. Psikolojinin açtığı bu yoldan psikoterapi de geçmek istediği için, kendini tanımlama denemelerini de modifiye etmeye çalışıyor. Bunda henüz yeteri kadar başarılı değil maalesef.
Farklı tanımlar
Farklı ekollerin farklı psikoterapi tanımlarına bakıldığında kendi aralarında dahi psikoterapinin ne olduğu ve ne yaptığıyla ilgili kesin bir görüş birliği olmadığı görülür.
Örneğin:
“Psikoterapi, belirli, tanımlanmış psikolojik tekniklerin klinisyen tarafından, arzulanan kişilik ve davranış değişikliklerinin oluşması için uygulanmasıdır.”
“Psikodinamik yönelimli psikoterapi ruhsal bozuklukların çocukluktan köken aldığı kabulüne dayanır. Terapide kişilerin erken çocukluk yaşantılarına geri dönmeleri ve bunları terapist ile olan ilişkilerinde yoğun bir şekilde tekrar yaşantılamaları ve bu sırada analistin yaptığı yorumlarla sorunun çözümü amaçlanır.”
“Psikoterapi ruhsal kaynaklı bedensel ve psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan terapi tekniğidir.”
“Psikoterapiyi, davranış, düşünce ve buna bağlı olarak duygularda belirgin bir değişimin meydana gelmesi olarak tanımlayabiliriz. Terapi sorun odaklı, kısa ve sınırlandırılmış olmalıdır.”
Yukarıdaki tanımların yanına başka birçok tanım da ekleyebiliriz. Yalnızca uygulanan teknikler açısından değil, uygulama süresi açısından da aynı ruhsal sıkıntıların tedavisinde farklı sürelerde tedaviler önerir farklı terapi ekolleri. Bu farklı terapi ekollerinde ortak olan tek şey, profesyonel olmayanlar için oldukça soyut tanımlamalar kullanıyor olmaları.
Psikolojik teknik, metod ya da ruhsal kaynaklı bedensel veya psikolojik rahatsızlık tam olarak ne demektir?
Kesin ve ortak bir görüş yok
Bütün bu karmaşadan yola çıkarak, aslında psikoterapinin ne olduğu ve ne yaptığına dair kesin ve ortak bir görüş olmadığını söyleyebiliriz.
Söyleyebileceğimiz en net şey psikoterapinin amacının ruhsal sağlığın tekrar inşası ve korunması olduğu. Bu noktada da başka bir sorunla karşılaşıyoruz. Ruhsal sağlığın ne olduğu sorunuyla. Bu tanıma baktığımızda her terapi yönteminin sağlığın ne olduğunu bildiğini var saydığını görüyoruz. Her terapi yöntemi varmayı hedeflediği nokta olarak tanımladığı yerin sağlığın kendisi olduğunu iddia etmiş oluyor.
Oysa sağlığın gerçekten ne olduğu çok seyrek sorgulanır. Her gün herkes ‘sağlıklı’ ve ‘hasta’ terimlerini büyük bir doğallıkla kullanır. Gerçekte sağlığın ne olduğu tam olarak tanımlanmaya kalkıldığında, onun ne olduğuyla ilgili çok az şey bildiğimiz de ortaya çıkar. Sağlık terimi tarihsel gelişimi içinde incelendiğinde, birbirinden farklı sayısız tanıma ulaşılır ve asla aynı durum ve oluş halinin sağlıklı ya da hasta olarak adlandırılmadığını görürüz. Farklı tanımların arasındaki tek ortak nokta “Daima belli bir değer yargısının vurgulanıyor olmasıdır. Hasta olmak hangi bakış açısıyla bakarsak bakalım zararlı, istenmeyen ve değersiz”dir.
Bedensel tıpta sağlıklının tanımı kısmen daha kolaydır. Jaspers bedensel sağlığı ‘bedensel performansın yeterli olması, ağrı ve acıdan yoksun olma ve uzun yaşama – hazla ilgili anlar dışında bedenin kendisinin mümkün olduğunca az algılandığı durum’ olarak tanımlar. Bu tanımdaki sorun, somut ve nesnel bir kavramaya izin vermemesi. Çünkü yalnızca deneysel olarak bulunabilen, kanıtlanabilen fenomenler nesneldir. Deneysel olarak gösterilebilen oluş hali de ortalamanın kendisidir.
Fakat ortalama her zaman sağaltıcı bir tedavi sonucu ulaşılan hal değildir. Çünkü hasta olarak adlandırılan ve bu arada ortalama olan birçok yaşamsal durum vardır. Örneğin dişlerin çürümesi. Aynı zamanda ortalamadan ciddi bir sapma gösterip hiçbir şekilde hasta olarak adlandırmayacağımız, aksine bazı durumlarda ideal olarak gösterilebilen durumlar da vardır; örneğin aşırı bedensel güç.
Ruhsal alanda sağlıklı ve hastanın ne olduğu sorusunun yanıtlanması daha da zor ve sorunlu. Sağlıklı ve normal ile hasta ve anormal kelimeleri sıklıkla birbirleri yerine kullanılır. İyi de ruhsal olarak sağlıklı ya da normal olmak ne demektir? Bedensel sağlık tanımlarından yola çıkarak, psikoterapinin de amacı insanı ortalamaya getirmeye çalışmak mı olmalıdır? Böyle bir hedef belirlemek etik olarak sorunlu değil mi?
Psikoterapötik olarak belli bir hedef belirlemek belli etik kuralları gözetmeyi a priori içermektedir. Çünkü terapi süreci ve hedeflerin belirlenmesi ruhsal olarak sağlıklı insanın ne olduğunun formüle edilmesi gerekliliğini de beraberinde getirir.
Peki sağlıklı ve normal insanın ne ve nasıl olduğunu ideolojik bakış açısından sıyrılarak tanımlayabilmek nasıl mümkün olabilir ya da aslında mümkün mü? Bu nedenle, psikiyatri tarihinde psikoterapinin hedefinin ne olması gerektiği konusunda çok farklı görüşler mevcut. Tarih içinde, psikoterapinin hedefi zamanın da ruhuna uygun olarak iş gücünün sağlanması, performans ve haz becerisinin düzeltilmesi (Freud), topluma uyum sağlama ve dahil olabilme (Adler), mutlu olabilme gibi değişimler göstermiştir. Günümüzün en etkin ve yaygın psikoterapi ekolü olan bilişsel davranışçı terapi uzun yıllar değişim ve sorun odaklı bir yaklaşım sergilerken son yıllarda kabul odaklı stratejiler bu ekol içinde ön plana çıkmaya başladı örneğin.
Kimin hasta ya da sağlıklı olduğuna karar veren ana etkenin günümüzde toplumsal olarak işe yararlılık ve işlevsellik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
* Alper Hasanoğlu, 1967 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nin ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. İki yıl Çorlu Devlet Hastanesi Acil Birimi’nde pratisyen hekim olarak çalıştıktan sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Fizyoloji İhtisası yaptı. Fizyoloji İhtisasında özellikle stres fizyolojisi ve epilepsi üzerinde çalıştı. Ardından İsviçre’de psikiyatri ihtisası yaptı ve Basel Üniversitesi Psikiyatri Polikliniği’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Türkiye’ye döndüğü 2010 yılından beri kurmuş olduğu TherapiaGroup çatısı altında ekibiyle birlikte klinik çalışmalarına devam ediyor. Remzi Kitabevi’nden yayınlanmış üç kitabı bulunmaktadır: Bir Terapistin Arka Bahçesi (2009), Aşkın Halleri (2010), İlişkilerin Günlük Hayatı (2013).