Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Bundan birkaç gün önce bir haberde İtalyan hükümetinin, insanları aşırı zayıflığa özendiren, anoreksiya nervoza veya bulimiya nervoza gibi yeme bozukluklarına teşvik eden kişilere hapis ve para cezası verilmesine karar verdiğini okudum. Ve tabii ki bu haber üzerine asıl uzmanlaştığım alan olan yeme bozuklukları hakkında yazmadan edemedim.
Yeme bozuklukları -ben bildim bileli- ülkemizde fazlasıyla azımsanıyor ve çok zayıf mankenlere özenen genç kız hastalığı olarak lanse ediliyor. Medya ve sosyal medya, tüm kötülüklerin anasıymış gibi yeme bozukluklarının da asıl sebebi olarak gösteriliyor. Yani, içi boşaltılmış kavramlar, klişe, basma kalıp, ezbere söylenen cümlelerle yeme bozuklukları anlatılmaya çalışılıyor. Hal böyle olunca, bu konudaki farkındalık istenildiği düzeye ulaşamıyor. Dolayısıyla, yeme bozuklukları sinsi sinsi yayılıyor.
Zayıf olmanın idealize edilmesinin perde arkası
Zayıf olmanın idealize edilmesi, medya ya da sosyal medya aracılığıyla başlamadı. Kadının zayıf olmasının idealize edilmesinin kökeni 17. Yüzyıla, hatta daha öncesine dayanır. Geçmişte kilolu olmak, siyahi olmak ve kölelikle özdeşleştirildi. Beyaz ırk, kendi- sözde- üstünlüğü vurgulamak ve kendisini pozitif yönde ayrıştırmak için şişman olmayı aşağıladı. Zayıf olmayı beyaz kadının bir özelliği olarak öne çıkartıp, yüceleştirdi. Böylece, özellikle beyaz kadınlar arasında şişman olma korkusu yayıldı. Yüzyıllar önce, emperyalizmin ve ırkçılığın politik sebeplerle fazla kiloyu yermesi ve zayıflığı idealize etmesi, günümüze kadar -çeşitli mesajlarla zihinlerimize işlenerek- geldi.
1960’lara kadar aşırı zayıflık hiç moda olmadı. 60’larda İngiliz model Twiggy’nin moda dünyasında farklı bir akımın öncüsü olarak kabul görmesi, maskülen feminen tarzıyla kıvrımsız kadın bedeninin popülerleşmeye başlamasında ön ayak oldu. Bazı markalar çok ince modellerle çalışmaya başladı. Ayrıca, modellik her ne kadar ‘ideal beden şekline‘ sahip olmakla özdeşleştirilse de birçok marka, modellerin podyumda kıyafetleri taşırken askı görevi görmelerini tercih ettiği için özellikle kıvrımsız bedenlere sahip olmalarını ister. Yani, podyum mankenliği ince olmakla özdeşleştirilebilir ama sanıldığı gibi ‘ideal beden şekline‘ sahip olmak ya da çekici olmak anlamı taşımayabilir. Ayrıca, dünyanın en çekici kadınları arasında çok zayıf olmayan ünlülerin de olduğu göz ardı edilmemeli. Yani zayıf olmak, ideal beden şekline sahip olmak -ki ideal olan seneler içinde sürekli değişir- ve çekici olmak, birbirinden farklı değerlendirilmeli.
Yeme bozuklukları
Yeme bozukluklarının temelinde beden şekli ve kiloya olması gerektiğinden daha fazla anlam yüklemek yatar. Bir kişinin beden şekline ve kilosuna fazlasıyla anlam yükleyip, güç atfetmesinin altında birçok farklı psikolojik problem olabilir. Kontrol etme isteği, yeme bozuklukları psikopatolojisinin yapı taşlarından birisidir. Kontrol etmek, kişiyi güçlü ve üstün hissettirebilir. Zayıf olmanın idealize edilmesinin tarihsel sürecinde çıkış noktasının ‘güç ve üstünlük‘ olduğu göz önüne alınırsa, yeme bozuklukları psikopatolojisinde de benzer bir özelliğe rastlamak tesadüf olmamalı. Dolayısıyla, zayıf olmayı sadece güzel görünme arzusuyla bağdaştırmak ve sosyal medya etkisinin bir ürünü olmakla sınırlandırmak, yeme bozukluklarını da bu fotoğrafın içine sığdırmaya çalışmak oldukça atıl kalır.
Yeme bozuklukları oldukça geniş bir spektrumda yer alır, yani birçok farklı yeme bozukluğu çeşidi vardır. En yaygın görülen yeme bozuklukları; anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğudur.
Anoreksiya nervoza, çoğunlukla erken ergenlik döneminde başlar. Kişinin cinsiyeti, yaşı ve boyuna göre olması gereken sağlıklı kiloda ya da bu kilonun altında olmasına rağmen sıkı diyetler ve yoğun egzersizler yaparak daha da zayıf olmaya çalışması, bedeninde özellikle bazı bölgeleri -bacakları gibi- kalın görmesi ve kilo almaktan korkması olarak tanımlanabilir. Anoreksiya nervoza olan kişiler çoğunlukla düşük kiloda olurlar. Yalnız, anoreksiya nervozanın atipik formunda kilolu bir kişi sıkı diyetlerle hızla kilo kaybedip normal-sağlıklı kilosuna indiğinde sıkı diyet yapmaya devam etse bile, metabolizmadaki değişimlerden dolayı kilo vermesi durabilir. Kişi, dışarıdan sağlıklı kilosunda gözükse bile az enerji alımına bağlı saç dökülmesi, adet kesilmesi gibi birçok sağlık problemi yaşayabilir. Bu sebeple de yeme bozukluklarını anlamak adına sadece kiloyu değil; yeme tutum ve davranışlarını esas almak gerekir.
Bulimiya nervoza, kişinin kısa bir zaman dilimi içinde normalde yediği yiyecek miktarının çok daha fazlasını yiyip, sonrasında ise kilo almamak için aldığı kalorilerden sağlıksız yöntemlerle kurtulmaya çalışması olarak özetlenebilir. Kusma, laksatif kullanımı, aşırı egzersiz, ertesi gün kendini aç bırakma gibi sağlıksız telafi etme yöntemleri bulimiya nervozada sıklıkla görülür.
Bulimiya nervoza olan bir kişi her yediğini kusmaz. Bir yeme atağı sonrası kusar. Yeme atakları ve ardından gelen kusma gizli yapıldığı için çevreden senelerce gizlenebilir. Sindirim ağızda başladığı için alınan kaloriler ağızda dağılmaya başlar. Bir yeme atağı sırasında alınan kalori miktarı minimum 3500 kaloridir. Kusma yoluyla alınan kalorilerin en fazla yüzde 40’ı vücuttan atılır. Dolayısıyla, yeme atağı sayısı arttıkça kilo alımı artar. Bulimiya nervoza olan kişiler, normal kilolarında ya da normal kilolarının üzerinde olabilirler. Yani sanıldığı gibi yediklerini kusmak kilo verdirmez. Bulimiya nervoza olanlar genellikle zayıf olmazlar.
Tıkınırcasına yeme bozukluğu ise bir kişinin kısa bir zaman dilimi içinde normalde yediği yiyecek miktarının çok daha fazlasını canı acıyıncaya kadar yiyip, sonrasında suçluluk ve pişmanlık hissetmesiyle tanımlanabilir. Tıkınırcasına yeme bozukluğunu günlük rutinde biraz fazla yemiş olmaktan ayırt eden özellik, kontrolü kaybetme duygusu ve yeme ataklarının gizli yapılmasıdır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan kişiler, hızlı kilo verip hızlı kilo alabilirler. Genellikle diyet ya da diyete başlama düşüncesi ve yeme atağı döngüleri yaşarlar.
Yeme bozukluklarının sebepleri
Yeme bozukluklarının oluşmasındaki sebepler arasında insanın beden şekli ve kilosu üzerinden eleştirilmesi, fiziksel şiddet, duygusal istismar, cinsel taciz, ani hayat değişimleri; aşırı kontrolcü, eleştirisel, yüksek beklentileri olan ya da ihmalkâr ebeveynler tarafından büyütülmek, duyguların sağlıklı şekilde ifade edilmediği bir aile ortamında yetişmiş olmak, beden şekli ve kilo üzerinden çevre tarafından eleştirilmek sayılabilir. ‘Yetersiz‘ hissetme, kontrolü kaybetme korkusu, zorlayıcı duyguları yönetmekte zorlanma, yeme bozukluklarında sıklıkla görülür. Aslında kiloyu ya da yenilen yemeği kontrol etmeye çalışma, hayat ve duygular karşısında hissedilen yetersizliği kontrol altına almaya çalışma olarak da -çok kabaca- özetlenebilir.
Günümüzde hemen hepimiz bedenimizle ilgili memnuniyetsiz hissediyoruz. Yalnız, insanın bedeniyle ilgili memnuniyetsiz olması, yeme bozukluklarına yakalanacağı anlamına gelmiyor. Eğer günün büyük bir kısmında zihin yemek, kalori ve kilo ile ilgili konularla meşgulse, kişi sık sık tartılıyor ya da tartılmaktan kaçıyorsa, aynada sık sık kendi görüntüsünü kontrol ediyor ya da aynalardan uzak duruyorsa, duygu durumu kilosuna göre değişiklik gösteriyorsa, yemek olan ortamlarda geriliyor veya hayatını istediği gibi yaşamayı kilo verdikten sonraki bir döneme erteliyorsa; bu kişide yeme bozukluğu olduğundan şüphe edilebilir.
Sosyal medya etkisi
Sosyal medya ve medya, yeme bozukluklarının oluşmasında ve devam etmesinde rol oynayabilir. Yalnız, sosyal medya ‘ideal zayıf olandır‘ mesajını vermez; ideal ‘şişman olmayandır’ mesajını verir. Özellikle 2010’dan sonra, yani Kardashianlar ile moda olan büyük kalçalar, kum saati şeklindeki kadın bedenini idealize etti. Bu durum, beyaz olmayan kadınların beyaz kadınlar karşısında kazandığı bir tür zafer olarak da lanse edildi. Genetik zemini de uygun olduğu için birçok siyahi ve hispanik kadın, bedenlerinin farklı bölgelerinde biriken yağları plastik cerrahi ameliyatlarla aldırıp, kalça bölgelerine aktarılmasını sağlayarak, kum saati beden şekline kolayca ulaştılar. Böylece, plastik cerrahi ameliyatların sadece orta-üst sosyo-ekonomik sınıfta yer alan beyaz kadınların gizlice yaptırdıkları bir şeymiş gibi algılanması da son buldu. Bu ameliyatı -bedeni ameliyat için uygunsa- kum saati şeklinde bir bedene sahip olmak isteyen birçok beyaz kadın da yaptırdı. Dolayısıyla, günümüzde ince olmak değil, kıvrımlı olmak ideal kabul ediliyor. Ayrıca, birçok şeyin altında tahmin edilmesi güç politik sebepler de yatabiliyor.
Yeme bozukluğu olan kişiler, bedenlerinden hoşnut olmayabilirler ama estetik operasyon geçirmek için doktor doktor gezdikleri söylenemez. Yeme bozukluğu olan kişilerin ideal beden şekline ulaşmak için sık sık estetik operasyon geçirdiklerine dair varsayım yanlıştır. Yeme bozukluğu olan kişilerin amacı, ideal beden şekline ulaşmak ya da güzel gözükmek değil, zayıf olmaktır. Bu sebeple de yeme bozukluğu olan birisine, “Sağlıklı ve güzel gözüküyorsun, kilo almak iyi gelmiş” demek, sanıldığının aksine olumsuz bir etki yaratır.
Sosyal medyada bugün idealize edilen kum saati beden şekline sahip olmayı teşvik eden değil de aşırı zayıflığa teşvik eden influencerlar tetikleyici olabilir. Ayrıca, yeme bozukluğu yaşamış ve iyileşmiş olan insanların kendi deneyimlerini paylaşması, her ne kadar faydalı gibi gözükse bile her bireyin süreci farklı olduğu için bu paylaşımlar yeme bozukluğu olan insanlara zarar verebilir. Yeme bozukluklarıyla birlikte seyreden diğer psikolojik problemlerin varlığı, yeme bozukluğu olan kişilerin tedavi süreçlerini ve deneyimlerini farklılaştırır. Ayrıca, iyileştiğini sanıp iyileşmeyen kişilerin yaptığı paylaşımlar da oldukça zararlı olabilir. Örneğin, sadece sağlıklı besinlerle beslenmeyi yeme bozukluğundan iyileşmiş olduğunu sanan bir kişinin yaptığı paylaşımlar, diğer bir yeme bozukluğuna, yani sağlıklı beslenme takıntısı olarak bilinen Orthoreksiya Nervozaya sebep olabilir.
Yeme bozuklukları, ölümle dahi sonuçlanabilen, ciddi sağlık problemlerine sebep olabilen psikolojik bir problem olduğu için mutlaka hekim, psikiyatri uzmanı, yeme bozukluğu konusunda uzmanlaşmış bir psikoterapist ve süreç içinde ‘kişinin durumuna göre ortaklaşa alınan bir kararla‘ bir beslenme uzmanının da dahil olabileceği bir ekiple yürütülmeli.
Yeme bozuklukları tedavisinde erken müdahale süreci kısaltır. Süreç uzadıkça hastalık kronikleşir. Yeme bozukluklarının önlenmesi, tedavisinden daha kolaydır. Yeme bozukluklarının önlenmesi için neler yapılabilir içerikli yazılarımı önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşacağım. O zamana kadar bu konularla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak için daha önce yazmış olduğum; ‘Fazla kiloya fazla anlam yükleme‘, ‘Olumlanamayan bedenler‘, ‘Benim bedenim, benim hayatım… Kime ne!’ başlıklı yazılarımı okuyabilirsiniz.