MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
Bir insan kendini şirket sanabilir mi? Sanabiliyormuş. Mehmet Nazif Günal kendini şirket sanıyor, evet, bildiğiniz adi bir şirket (ticaret hukukundaki şirket ayrımlarından bahsetmiyorum, bütün şirketler, temelde, adidir). Mehmet Nazif Günal, adlarının baş harflerinden bir tabela yapmış: MNG (Böyle bir egoyu hiçbir kargo firması taşıyamaz). Ve bir insan bu teneke tabelaya dönüşmüş.
Kişi olarak Mehmet Nazif Günal’ı hatırlayanlar, bilenler çok değildir tahminim, ama MNG’yi pek çok kişi duymuştur. Müteahhitlikle yola çıkmış bir şirket, sonradan başka sektörlere de yayılmış, holdingleşmiş.
Şirketler ve tabelalar utanmaz biliyorsunuz; şirketlerin nereden utanma duyguları, tenekenin utanacak yüzü nereden olacak ki? Mehmet Nazif Günal da utanmıyor, çünkü kendisinin bir şirket olduğunu zannediyor. Aslında, zannediyor demem yanlış, galiba ben onun kendini şirket zannettiğini zannediyorum, halbuki o bir şirket olduğundan emin, bunu kabullenmiş.
Sevinebilir; Mehmet Nazif Günal’ın bir kişi değil de bir şirket olduğunu düşünen epey kalabalık bir insan topluluğu var. Bu topluluğun 500 kadar üyesi, geçen cumartesi günü (23 Mayıs 2015) Arhavi’de toplandı. Toplanma nedenleri, Mehmet Nazif Günal’ın bir şirket olarak yeniden doğuşunu ve yükselişini kutlamak değildi tabii; Arhavi’nin eşsiz doğasını mahvetme pahasına yapmak istediği HES projelerine karşı çıkmaktı.
Dikkat ettim, toplanan, sonra yürüyen ve sonra yine toplanma yerinde horon tepen kalabalığın attığı sloganlarda da, taşıdıkları dövizlerde yazan laflarda da Mehmet Nazif Günal adı hiç geçmiyordu. Dokuz kadının şahane bir şekilde, iliklerinde hissederek ve dinleyenleri de iliklerinde hissettirerek okudukları uzun basın bildirisinde ise sadece bir kere geçiyordu.
‘Arhavi’nin derebeyi’
Çünkü pankartlarda, dövizlerde mesela ‘MNG şaşırma, sabrımızı taşırma’ yazıyordu. ‘Nosiş moxti MNG’ (Aklını başına topla MNG) diye bağırıyorlardı. Arhavililer, Mehmet Nazif Günal sandıkları kişinin kendini bir şirket zannettiğini anlamıştı.
‘Halkı kandıran, doğduğu topraklarda hile yapan MNG, utanmadı, sıkılmadı ve eskisi üzerinde yeni hilelerle, yeni ÇED raporu hazırladı’ diyorlardı. ‘MNG’ye sesleniyoruz: Havada bulut, sen bu HES’i unut. Sana Kavak HES projesini yaptırtmayacağız. Yapamayacaksın’ diyorlardı. ‘Kasabamızın derebeyi havasına bürünen MNG’ diyorlardı…
Mehmet Nazif Günal, Arhavili. Şimdi Arhavi’nin kesinlikle korunması gereken, milli park ilan edilmesi gereken tabiatının canına okumaya can atarak, canını dişine takarak, canla başla çabalıyor. Hileyle, dolapla, gerektiğini düşündüğünde üçer beşer lira dağıtarak, mahkemeleri etkilemeye çalışarak, iptal kararı veren çevre hukuku uzmanı hakimi alakasız bir mahkemeye sürdürerek, arazi sahiplerine para teklif ederek, HES’lere karşı çıkanları satın almaya çalışarak (birkaçını becerdi), direnenleri işten attırarak, onlara dava açarak, üstlerine taşeron işçilerini salarak…
‘Müteahhitlik bir yaşam biçimidir’
Mehmet Nazif Günal’ın kendini şirket sandığını, ne sanması, şirket haline getirdiğini MNG’nin internet sayfasında, ‘Başkanın özgeçmişi’ bölümündeki son cümle de gösteriyor: ‘Müteahhitlik bir yaşam biçimidir.’ Vah! Ama tabii, ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesi gerektiğini düşünen bir cumhurbaşkanına gayet yaraşır bir biçimsizlik.
Kapitalizmin uzun tarihi boyunca Mehmet Nazif Günal gibi epey örnek çıkmıştır; yani özel bir durumu yok bu şirket-sapiens’in. Fakat sermaye sahipleri yine de kendilerini şirketlerle özdeşlememeye, kimliklerinin tek unsurunun şirketleri olmadığını göstermeye, kişiliklerindeki zenginliği sergilemeye dikkat ediyor artık. Arsız servetin bir tür hazmedilmiş hali belki. ‘Sosyal sorumluluk’ projeleri bunun için var, hazmettikleri haksız servetlerini bizim de hazmetmemiz için.
Ah, evet, MNG’nin de bazı öğrencilere üç beş yüz lira burs, kimilerine orada burada iş verdiğini duyuyorum sağdan soldan. Arhavililerin anlattığı şu duruma benziyor bu: ‘MNG çarşıda bir fıskiye yaptı, rengarenk ışıkları olan. Derelerimizin suyunu bitirmek için uğraşıyor ve bize renkli fıskiye veriyor onun yerine.’
Deredeki balina
Bu alicenap şirket-sapiens kaybedip durduğu davalar için, avukatlar için harcadıkları onca parayı bu çirkef ihtiraslar peşinde çarçur etmek yerine daha çok öğrenciye burs vermeyi niye düşünmüyor acaba? Kaz gelecek yerden esirgenmeyecek sadece üç beş burs, zor durumdaki birkaç esnafa çıkılan koltuk, direnen insanları razı etmek için gönüllerinden kopan birkaç bin liradır çünkü. İnsanlık için büyük, kendileri için minik bir adım! Gelecek olan bakımından da tersidir: Büyük insanlık için mini minnacık bir kaz, kendileri için mavi balina boyutlarında bir kaz!
Ve işte MNG, arkasındaki şirket-ülke düzeneğinin desteğiyle Arhavi’nin derelerinde bu mavi balina büyüklüğündeki kazı yaratmak istiyor. Dereleri borulara hapsederek, suları gaspederek, vadileri harap ederek, canlıları katlederek, insanları tarumar ederek.
Adanalı Eyner şirketi de aynı iş için Arhavi derelerine musallat olmuştu. Arhavi Doğa Koruma Platformu, Rize İdare Mahkemesi’nde dava açmış, Kamilet Vadisi’ndeki Taşlıkaya HES projesi iptal edilmişti. Eyner de halkın tepkisinden dolayı projeden vazgeçtiğini duyurmuş, projeyi altı yıldır bitiremediği için lisansı da iptal edilmişti.
Cehennemin kapısı
Arhavililerin dediği gibi, ‘kendini Arhavi’nin derebeyi sanan’ MNG ise bu katliamı yapmakta ısrarlı. Ne de olsa Arhavili. Sermayenin memleketi olmadığı gibi, iliğini sömüreceği ve ümüğünü sıkacağı ilk yer de kendi memleketidir.
Ve tabii, Arhavililer de bu işin bir kişi, hatta bir şirket meselesi olmadığını, daha büyük bir düzeneğin ürünü olduğunu biliyor. Bu yüzden, MNG’nin hırsının zafer kazanması durumunda kapının ‘yerli’ olmayan şirketlere de açılacağının farkındalar. 14 HES projesi, MNG’nin zaferini bekliyor. Yani MNG, cennette cehenneme açılan kapı işlevi görecek.
Halkına had bildiren bir başkan
İşte bu yüzden mücadelelerinin daha derin bir anlamı olduğunu bilip direnen Arhavililer geçen ağustosta, MNG’nin üstlendiği Kavak HES projesini (şehir içinde) mahkemede iptal ettirdi; ÇED raporu olumlu değildi. Zaferini de caminin önündeki parkta toplanarak kutladı.
Bir belediyenin işi nedir? Kendi halkına haddini bildirmektir tabii. Seçilmiş olması fark etmez, bu ülkede birileri bir kere seçildikten sonra, çok sevdikleri tabirle ‘halkın içinden çıkmış’ olduktan sonra halka haddini bildirme hakkına sahip otoriteye dönüşür.
Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu da aynı şeyi yaptı; zafer mitinginin güzide bir işadamına (yukarıda sözü geçen tabela-adam) hakaret olduğunu söyleyip ertesi gün bir karşı miting düzenledi! Sonuç, fiyasko. Ama rezil olmak da insanlara mahsustur, tabela-suratların rezil olma ehliyeti bile yoktur. Böylece Coşkun Hekimoğlu da şirket-ülke hayat biçimine ne kadar yaraşır olduğunu göstermiş oldu.

Bakışlar, şirket-ülkenin ilişki biçimini ele veriyor; oturan MNG, eğilen seçilmiş Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu. Fotoğraf: arhavi.org/istad/
Bakışlar, şirket-ülkenin ilişki biçimini ele veriyor; oturan MNG, eğilen seçilmiş Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu. Fotoğraf: arhavi.org/istad/
Direniş destek istiyor
MNG de ÇED raporunu makyajlattı ve şimdi Kavak’taki inşaata başladı yine. Arhavi Doğa Koruma Platformu yine dava açtı… Bu ülkede devletin ve hükümetlerin de, tabii şirketlerin de hukuktan anladığı, kapıdan giremeyince bacadan dalmak veya yemek masasını kenefe koyma türünden makyajlarla kılıfına uydurmak olduğu için haklar bir türlü kurumsallaşamıyor, kazanılmış olmuyor, hukuk da bir türlü yerleşemiyor.
MNG’nin yapmak istediği Orta HES projesi ise izinsiz yol yaptıkları için mahkemelik olmuş, inşaat mühürlenmişti. Mehmet Nazif Günal adlı şirket mührü kırıp çalışmaya devam etti. Platform suç duyurusu yaptı ve geçen hafta şantiye şefi beş ay hapis cezası aldı.
Şirket-ülkenin yöneticilerini olduğu gibi, o yöneticilerin desteğindeki şirketleri ve şirket suratlıları hukuk yıldıramıyor, doğa ikna edemiyor, kimileri akrabası olan insanlar seslerini duyuramıyor…
‘Bu yaz çok sıcak geçecek’
Ama Arhavililer de yılmıyor. Bu yazın çok sıcak geçeceğini biliyorlar, bütün Arhavililerin, ama aslında daha çok bütün Türkiye’nin kendi davalarına sahip çıkmasını bekliyorlar. Çünkü kendi davalarının, korumaya çalıştıkları Kamilet’in, herkesin davası olduğunu biliyorlar, korumaya çalıştıkları şeyin, aynı zamanda, hukukun üstünlüğü olduğunu anlamanızı bekliyorlar.
Bir baksanıza şu ülkeye, her yer Kamilet, her yer direniş. Gemini koparmış, zembereğinden boşalmış tabiat talanı ve tahribatı bu direnişler olmadan durdurulamaz. Bütün bu direnişleri ortadan kesen bir bileşke, aradığımız.
Bilin ki korkuyorlar. Cumartesi günü direnen Arhavililerin ve onlara destek için gelenlerin cami önündeki parkta toplanmasına izin vermemişti devlet, parkı polis bariyerleriyle çevirmişlerdi. Gezi korkusu iliklerine işlemiş, Arhavi’de de, her yerde de.
Polisler yürüyüşçüleri filme kaydedip duruyordu. Evet, yürüyenleri suçlu görüyorlar, diye düşünebiliriz. Ama emin olun, kalabalıktan değil sadece, tek tek insanlardan da korktuklarını gösteriyor bu. 20’sinden 70’ine genç kadınlardan korkuyorlar, böyle genç kalabilmiş olmalarından ödleri patlıyor, güzellikten korkuyorlar, neşeden korkuyorlar, gülümseyen yüzden, insan suratlarından korkuyorlar.
Evet, bu yaz çok sıcak geçecek. Ama denizlerimiz, derelerimiz, şelalelerimiz böyle sıcaklarda serinlemek için de var. Direniş de onun için. Denizimizi yolla kapattılar, derelerimizi borularla yok etmek istiyorlar.
Neyi yok etmek istediklerini anlamak için şu Kamilet Vadisi’nin tadına bakmanızı çok isterdim:

Milli park mı, HES mi? Ciğani. Fotoğraf: Ayhan Öztürk

‘Can suyu’ can veremez. Arhavililer, su aksın Laz baksın istiyor. Mençuna şelalesi. Fotoğraf: Nazlı Demet Uyanık

Derede suyun ancak yüzde 12’si (‘can suyu’) kalacak. Fotoğraf: Bayazıt Şimşek