
MURAT SEVİNÇ
Ben yaştakilerin ‘Türkiye’ diye bildiği, terk ediyor sahneyi yavaş yavaş. Genco Erkal, ömrümün neredeyse tamamıydı, çocukluğum, gençliğim ve orta yaşım. Bakmayın şimdilerde siyaset esnafının sık sık paylaştığı Nazım şiirlerine, Genco Erkal, herkesin Nazım Hikmet şiiri okumaya cesaret edemediği devirde ‘komünist şair‘in dizelerini seslendirdi, politik tiyatro yaptı, soruşturma ve yasakları göze alarak. Temmuzun son günü yitirdiğimiz insan, yalnızca özgün bir oyuncu değil, on yıllar boyu sayısız yurttaşa örnek olmuş, cesaret vermiş bir semboldü.
Son derece şanslı bir insanım. Yaşımın yettiği yıllar içinde, ne kadar önemli oyuncu varsa hemen hepsini sahnede doya doya seyredebildim. Çok yetenekli insanlara, birbirinden iyi metinler ve yönetmenliklere tanık oldum. Sadık bir tiyatro seyircisi olarak, oyun metinlerinden ve sahneye koyma üsluplarından, sanata ve yaşama dair çok şey öğrendim. Doğru sözün, korkunun üzerine gitmeyi gerektirdiği ve halkına yalan söylemeyen sanatçıların o sözü en hoş biçimlerle topluma aktarabilme gücüne sahip olduğu, öğrendiklerimden yalnızca biri.
Genco Erkal’ın heyecan verici serüvenini köşe yazılarına sığdırmak imkânsız. Burada sadece, 2020’de, Ayşegül Yüksel’in kaleme aldığı ‘Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni-Güneşin Sofrasında’ (Kırmızı Kedi) kitabını tanıttığım yazıdan bir alıntıyla yetineceğim:
“İlk profesyonel oyunculuğu (Robert Kolej, Galatasaray ve Genç Oyuncular deneyimleri bir yana) Kenterler’de. ‘Salıncakta İki Kişi’ ve ‘Çöl Faresi.’ Yıl 1959. Ardından Sururi-Cezzar tiyatrosuna katılıyor ve 1963’te ‘Aslan Asker Şvayk’ ile yıldızlaşıyor: ‘Müsaadenizle arz edeyim, efendim.’ Arka arkaya geliyor büyük reji ve oyunculuklar. ‘Keşanlı Ali Destanı’ ve ‘Bir Delinin Hatıra Defteri.’ Erkal yıllar sonra oynadığında seyredebildim tabii, ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni. ‘Keşanlı Ali Destanı’nı ise yine yıllar sonra, 80’lerde Sururi ve Cezzar’dan seyrettim, nasıl güzel bir oyundu. 1960’lar Erkal’ın adının giderek daha çok duyulduğu, salon önlerinde kuyrukların oluştuğu yıllar. İlk Ionesco, avant-garde (öncü) denemeler, Asaf Çiyiltepe’nin çok önemli oyunlar sahnelediği Arena Tiyatrosu dönemi, Brecht ve Piscator’un tanıtılmasındaki emeği, ilk epik müzikalimiz olan ‘Keşanlı Ali Destanı’nın 1964’teki dünya prömiyerinin yönetmenliği, askerlik döneminin AST deneyimi ve o AST’ta sahnelenen ilk ‘tek kişilik’ oyun, ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’… Henüz başlangıç yılları bunlar. 1960’ların özgürleştirici etkisi ve canlı sol düşünce hayatının katkısı yadsınamaz bu yılların oyun tercihlerinde ve tiyatro anlayışında. Dostlar Tiyatrosu’nun kuruluş yılı 1969…”
Baş döndürücü bir kariyeri var Erkal’ın. Hakikaten büyük bir tiyatro inadına sahip, ciddiye alıyor işini ve kendine has oyunculuğunu, üslubunu yaratıp yorulmaksızın geliştiriyor. 1980’lerde seyrettiğim Genco Erkal ile birkaç yıl öncekinin oyuncuğu aynı değildi, sürekli kendisiyle uğraşır bir hali vardı ki nitekim söyleşilerinde de dile getiriyor bu çabasını.
Bir kuşağın, emeği üstün değer kabul eden, insanlığa, doğaya ve topluma karşı sorumluluk duyan, halkın derdini dert edinen bir kuşağın en görkemli temsilcilerindi Genco Erkal. Yaşamının son ânına dek aynı tutarlılıkla savundu ilkelerini. Yukarıda andığım Ayşegül Yüksel kitabında, yazar şöyle diyor:
“Genco Erkal 1970’lerden bu yana toplumsal duyarlığı olan bir sanatçı olarak baskıya, şiddete, savaşa karşı bir tutum içinde oldu. Taksim Meydanı’ndaki eylemlerde binlerce kişiye Nazım’ın şiirlerini okuyarak güç verdi. Toplu yürüyüşlerde ön sıralardaydı. Gezi Olayları’nda halkla birlikteydi. Haksızlıkları protesto etmek için oyunlarını ücretsiz oynadı. Televizyon söyleşilerinde sözünü sakınmadı, ama aklın yolundan da ayrılmadı. Erkal’ın ortaya koyduğu sanat eyleminin temel ilkesi sezgi ile düşünce arasında sağlam bir ilişki kurma yönelimi oldu hep. Erkal’ın aydın sanatçı yansımalarından biri de budur. Erkal’ın aldığı en büyük ödül seyirciden geldi… Alçak gönüllülüğü hiç yitirmedi.”
Kibir abidelerinin yaşamı insan ve doğa için katlanılmaz hale getirdiği bir dönemde, Genco Erkal alçak gönüllülüğünü özellikle hatırlatmak ve hiç unutmamak gerekir.
Evet, Gezi eylemlerindeydi Erkal. Gezi’yi desteklediği için kara listeye alınmış, devlet yardımından mahrum bırakılmıştı, bugün başsağlığı dileyen Bakanlık tarafından. 1 Mayıslardaydı Erkal, ön sırada. Ve mahkeme salonlarında… Son olarak cumhurbaşkanına hakaretten yargılanıyordu, salgın günlerinde, 83 yaşında hâkim karşısına çıkarılmış, bir adım geri atmamıştı. Çünkü bir ideolojisi vardı, sömürenin değil, halkın, yoksulun, ezilenin yanında durmayı, onlara seslenmeyi, onların sesi olmayı tercih etti, sanatını onların hizmetine sundu.
Ezcümle, taraf tuttu Genco Erkal. Bugün gördüğü saygı, arkasından söylenenler, içten üzüntü bundandır; özverili, ezilenden yana, saygın bir ömrün armağanıdır. Bırakacağı boşluk, usta ve coşkulu oyunculuğu kadar, şu hayatta sağlam bir duruşu olan halkçı-sosyalist bir sanatçının yokluğundandır.
Genco Erkal benzeri olmayan bir tiyatro insanıydı. Ülkeye, halka ve biz seyircilerine emeği çok büyük. Çok üzgünüm. Her şey için teşekkür ederim, ederiz. Nur içinde yatsın.
Bir video önerisi: Genco Erkal’dan bir Aziz Nesin hikâyesi.