Dünyanın önde gelen araştırmacı gazetecilik ağlarından OCCRP, ‘Rıza Sarraf dosyası’nda, eski kurye Adem Karahan’ın Eylül 2020 tarihli anlatımlarını da hatırlattı.
Karahan’a göre;
*Sarraf İran için kara para aklama tezgahını bilinenin aksine 2010’dan önce kurdu, tezgah 2008 itibariyle faaldi.
*İşin içinde eski İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı, Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak da vardı.
*Halkbank davasında ifade vermesi beklenen Sarraf bugüne kadar olup bitenlerin sadece bir bölümünü anlattı.
Karahan, 2006 yılında Sarraf’ın koruma görevlisi olarak çalışmaya başlamış. Kara para aklama ağına ise 2008’de dahil olmuş. Altın veya nakit dolu valiz taşıyarak yola koyulmuş. Zamanla bankalar üzerinden yürütülen milyarlarca dolarlık nakit transferi işlerine bakmaya başlamış.
‘Türk hükümeti de işin içinde’
Karahan, bir gün çekincelerini dile getirince Sarraf, ‘Türk makamlarından korkulcak bir şey bulunmadığını’ söylemiş: “Hükümet de işin içinde.” Karahan inanmadığını söyleyince Sarraf, “Görürsün” diye yanıt vermiş.
Sarraf haklıydı. Nitekim beş yıl sonra açılacak soruşturmalarda (17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları kastediliyor) savcılar aynı şeyi söyleyecekti. Dahası, 2017’de bizzat Sarraf, Halkbank’ın da kullanıldığı uluslararası dolandırıcılık ağını ifşa edecek, işin içinde Erdoğan’ın da bulunduğunu, eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan dahil üst düzey Türk yetkililere tezgaha göz yumması için yüklü rüşvet yedirdiğini anlatacaktı.
Sadece 2010’dan 2015’e kadar bu tezgah sayesinde aklandığı tahmin edilen para en az 20 milyar dolar.
Sarraf, emeğinin karşılığını alıyordu. Sekiz yıl içinde, daha 30 yaşına gelmeden servete boğulmuştu. Dönen paradan yüzde 8 komisyon kazanıyordu.
Karahan’a göre bu yüzde 8’in yarısı siyasetçilere gidiyordu. Sarraf tek bir siyasetçiye on milyonlarca dolar rüşvet vermişti (Zafer Çağlayan kastediliyor).
Ne var ki 17-25 Arlık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları örtbas edilecek, Sarraf’ı içeri atan polis ve savcılar cezalandırılacaktı.
Erdoğan, FBI tarafından Miami’de tutuklandıktan sonra da Sarraf’a kol kanat germeye çalıştı.
AKP hükümeti, dosyanın kapatılması için Washington nezdinde yoğun bir lobi kampanyası başlatmıştı. Hatta Erdoğan, dönemin ABD başkanı Donald Trump’tan Sarraf’ın serbest bırakılmasını rica etti. Ama bu çabaların hiçbiri sonuç vermedi.
Nihayetinde Sarraf, dolandırıcılık ve kara para aklama bağlamında kendisine yöneltilen suçlamaları kabul edip ceza indirimi karşılığında sanıkken tanık konumuna geçti. İfadesi dönemin Halkbank genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın mahkum edilmesine yol açtı (Atilla, 27 Mart 2017’de iş için gittiği ABD’in New York kentinde gözaltına alınıp tutuklanmıştı. 3 Ocak 2018’de ABD’nin İran yaptırımlarını ihlale yardımdan suçlu bulunan Atilla 16 Mayıs 2018’de de 32 ay hapis cezası çarptırıldı, 14 aylık tutukluluk süresi cezadan düşülüp 19 Temmuz 2019’da tahliye edildi).
Şimdi Sarraf’ın Halkbank davasında yeniden ifade vermesi bekleniyor.
Karahan’a göre Sarraf bugüne kadar olup bitenlerin sadece bir bölümünü anlattı: “İşler daha önce başladı, daha uzun sürdü, daha da kapsamlıydı. Atilla’nın duruşmasında jüri üyelerine söylenenden daha fazla kişi ve ülke vardı işin içinde.”
OCCPR’ye para kaçakçılığı işlerini ayrıntılarıyla aktaran Karahan, 2008’den 2013’e kadar Dubai’ye altın, İran, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil birdizi ülkeye para taşıdığını, Sarraf’ın direktifiyle kara para aklama işlerinde kullanılmak üzere kendi adına paravan şirketler açtığını anlattı. Söylediklerinin doğruluğuna kanıt olarak banka kayıtları, seyahat belgeleri, fotoğraflar ve başka belgeler de sundu.
Dövizcilikten ‘ekonomik cihad’a
1983 yılında Tahran’da doğan Sarraf henüz bebekken ailesi İstanbul’a yerleşti. Sarraf İstanbul’da büyüyüp okudu. Aile, Dubai’de iş kurunca 1999’da İstanbul’dan taşındı.
Sarraf, üç yıl sonra aile şirketinin şubesini açmak üzere Türkiye’ye döndü.
Yaklaşık 10 yıl sonra Ahmedinejad ve İran Merkez Bankası başkanına yazdığı mektuplarda, aile şirketini ‘döviz ticaretinde yarım asırlık bir deneyime sahip’ diye anlatacaktı.
Amerikalı savcılar yıllar sonra bu mektupların e-mail formatlarına ulaşacak ve Sarraf’ın ‘suça yatkınlığının itirafı’ olarak değerlendirecekti.
Sarraf, Ahmedinejad’a yazdığı bir mektupta, İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaneyi’in ülkenin belini büken uluslararası yaptırımlara karşı ‘ekonomik cihad’ çağrısını ele alıyordu. İran Merkez Bankası başkanına da gönderilen mektupta, “Sarraf ailesi her türlü işbirliğine hazır bulunduğunu bildirmeyi milli ve ahlaki görev addeder” deniyordu.
Amerikalı savcılar, Aralık 2011 tarihli bu mektubu, Sarraf’ın hizmet sunma teklifi olarak yorumlayacaktı.
Karahan’a göre yanılıyorlardı. Çünkü mektup çoktan kurulmuş yolsuz bir bağlantıya işaret eden bir sadakat vaadiydi: “Ahmedinejad, Sarraf’ın babasının iyi arkadaşıdır.”
Nitekim Sarraf mahkemede, İran Merkez Bankası başkanına nasıl doğrudan ulaşabildiği sorulduğunda, ‘babasının tanıdıkları’nın bir görüşme ayarladığını söyledi. Döviz ticaretini nasıl öğrendiği yolundaki soruya da “Baba mesleğiydi” diye yanıt verdi.
‘Sarraf’ın olduğu her yerde rüşvet vardır‘
Karahan, Sarraf 2011 yılında Ahmedinejad ile görüşmek için Tahran’a gittiğinde yanındaymış: “Para götürüyorduk – avro, dolar ve [BAE] dirhemi. Oteldeydik. Rıza beni aradı ve ‘Ahmedinejad’la görüşeceğim’ dedi. Gittik, biz dışarıda bekledik. 20 dakika görüştüler, sonra ayrıldık.”
Karahan’a göre Ahmedinejad da işin içindeydi: “İran’ın cumhurbaşkanıydı; tabii ki rüşvet aldı. Bu iş rüşvetsiz olmaz. Sarraf’ın olduğu her yerde rüşvet vardır. “
İran’daki ticari kayıtlara göre o dönem yönetim kurulunda Hüseyin ve Rıza Sarraf’ın bulunduğu en az dokuz şirket vardı. Çoğu, 2008 yılında, ailenin çelik sektöründeki faaliyetleri kapsamında kurulmuştu. Sarraf’ın annesi ve ablası da da bazı şirketlerin yöneticisiydi.
Rıza’nın İran adına kara para aklamak için kullanacağı şirketlerin kurulmasında Hüseyin’in de parmağı vardı. Bunlardan biri Royal Denizcilik’ti. Bu şirket, milyonlarca dolarlık sahte gıda faturası düzenleyerek İran bankası Kalkınma Kredisi Enstitüsü’ne yasadışı nakit transferi yapılmasına paravanlık edecekti. Söz konusu banka yıllar sonra ABD’nin yaptırım listesine alınacaktı.
Royal Denizcilik’in hissedarları arasında Hüseyin ve Rıza Sarraf’ın yanısıra, Reza’nın annesi Şahin Habbaz Tamimi, dayısı Ahad Habbaz Tamimi ve kardeşi Muhammed Sarraf da vardı.
‘Babasının oğlu‘
Rıza, Sarraf ailesinin ABD yaptırımlarını ihlal eden tek üyesi değil.
Nisan 2013’te Hüseyin Sarraf ve Dubai merkezli şirketi Al Nafees Exchange LLC, İran bağlantılı finansal işlemlerinden ötürü ABD tarafından 9,1 milyon dolar para cezasına çarptırıldı.
Ancak baba Sarraf, hayli maharetli biriydi. Al Nafees’in küçük bir döviz şirketi olduğunu savunup söz konusu cezayı 2,3 milyon dolara düşürttü.
Oysa OCCRP’nin ulaştığı verilere göre Al Nafees Ocak 2007 ile Nisan 2012 arasında dünya genelinde binlerce şirket için yaklaşık 3,58 milyar dolarlık finansal işlem gerçekleştirdi. Üstelik bu paranın çoğunun kaynağı şüpheliydi.
Örneğin 2010’da ve 2011’in başlarında Türkiye’de kayıtlı Kapital Kıymetli Madenler ve Pırlanta Kıymetli Madenler’den Al Nafees’e yaklaşık 170 milyon dolar gönderildi. Bu şirketlerin başında Rıza Sarraf’ın adamları vadı.
Kapital Kıymetli Madenler’in başındaki kişi Karahan’dı. Karahan’a göde firmanın ticari faaliyeti yoktu, sadece İran’a para transferlerine aracılık ediyordu.
Al Nafees’in adı Amerikalı savcıların Rıza Sarraf hakkındaki iddianamesinde de geçti. Şirketin hala faa olup olmadığı belli değil.
Hüseyin, ABD’li yetkililere, Al Nafees’in BAE’de tek bir yerden işletildiğini söylerken, Rıza’nın Royal Holding’i internet sitesinden Rusya, Türkiye ve Çin’deki şubelerin reklamını yapıyordu.
Hüseyin, indirttiği para cezasını ödemediği gibi hiçbir yaptırım veya cezai suçlamaya da maruz kalmadı. Dahası ceza yedikten sonra da şirketlerini yönetmeyi sürdürdü. Temmuz 2013’te de Kaveh Altın Rafinerisi diye bir şirket kurdu. Şirketin faaliyet alanı, ‘değerli metallerin rafine edilmesi, üretilmesi ve işlenmesi, alım satım, ithalat ve ihracat’tı. Hüseyin’in ortağı Amir Fatih Razi, Türkiye’de 2003’te kurulmuş Zafer Kuyumculuk’ta da Rıza’nın ortağıydı.
Rıza Sarraf, Temmuz 2013’te değiştirilene kadar, yıllarca ABD yaptırımlarındaki ‘altın boşluk’tan ustaca yararlanmayı da bildi. Bu boşluk, değerli metal ticaretinde İran’a yarar sağlıyordu. Sarraf’ın ‘altın karşılığı doğalgaz’ diye anılacak dümeni, İran Ulusal Petrol Şirketi’nin Türkiye’ye petrol satışından elde ettiği gelir üzerine kuruluydu.
İran’ın gelirinin çoğu, Halkbank’ta özel bir hesapta tutuluyordu. Halkbank dümene tam bu noktada dahil oldu: Söz konusu geliri Sarraf’ın hesabına aktararak (O dönem bankanın genel müdür yardımcısı Hakan Atilla, bu işlemlerin yürütülmesinden suçlu bulunup ABD’de hapis yatacak, cezasını çekip Türkiye’ye döndükten sonra Borsa İstanbul’un başına getirilecekti).
Sarraf, hesabına aktarılan parayla alabildiği her yerden altın alıyordu. Sonra da Karahan ve diğer kuryeler altınları bavullara doldurup hem dünyanın en büyük altın piyasalarından birinin hem de Sarraf’ın şirketlerinin bulunduğu Dubai’ye taşıyordu. Bu altın satışlarından elde edilen nakit de İran’ın ihtiyaç duyup ABD ve BM yaptırımları nedeniyle alamadığı malzemelerin bedelini ödemekte kullanıldı.
Dubai’ye en az 200 ton altın taşıyan 22 kişiden biri de Karahan’dı. Kuryeler vardiyalı olarak iki ekip halinde çalışıyor, bavul başına 500 dolar alıyor, her seferinde iki bavul için 20 ila 30 kilo altın taşıyor, dolayısıyla günde 1000 dolar kazanıyordu.
İran’ın para ihtiyacı arttıkça, Sarraf’ın altın ticareti de arttı. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasındaki ifadesine göre sadece 2013’ün ocak ayında 65 milyon değerinde 1,5 ton altın göndermişti Dubai’ye. Nihai alıcı ise İranlı milyarder Babek Zencani’ydi.
Sarraf, Zencani’yle bir ortaklığının bulunmadığını da öne sürmüştü mahkemede.
Karahan OCCPR’ye aksini söyledi: “Her işte ortaklardı.”
Zencani İran’ın 2,7 milyar dolarlık petrol parasını zimmetine geçirdiği suçlamasıyla idama mahkum edilecek, parayı geri ödemesi koşuluyla cezası askıya alınacaktı.
Damatlar üçgeni
Amerikalı savcıların hazırladığı Halkbank iddianamesine göre bankaya tutuklanmasından sonra Sarraf’ın kara para aklama faaliyetlerine yardım etmeyi sürdürme talimatını veren Berat Albayrak’tı. Ancak nedense savcılar Albayrak’a herhangi bir suçlama yöneltmedi.
Albayrak siyasete atılmadan önce Aktif Bank’ın da sahibi Çalık Holding’in CEO’suydu. Aktif Bank, Sarraf’ın iş çevirdiği bankalardan biriydi.
Albayrak, Erdoğan ile Trump arasında bağlantı kurduğu bilinen üç damattan biri. Diğerleri Trump’ın damadı Jared Kushner ve Türk işadamı Aydın Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ.
Trump Towers İstanbul’un ortaklarından Yalçındağ, Nisan 2019’da Albayrak ile Trump, Kushner ve dönemin ABD hazine bakanı Steven Mnuchin’in Beyaz Saray buluşmalarını sağlayan isimlerden biriydi. Mnuchin, Oval Ofis buluşması öncesinde yine Halkbank meselesini ele almak üzere Albayrak’la ik kere bir araya geldiğini itiraf edecekti.
Beyaz Saray’daki görüşmede Trump Halkbank’a karşı herhangi bir yaptırımı önlemek için yetkisini kullanacağına söz verdi. Ardından da hem hazine hem de adalet bakanlığıyla temasa geçti.
Karahan’a göre işler çıkmaza girince Sarraf sırtını üst düzey Türk yetkililere dayıyordu.
Bir keresinde Aktif Bank, Karahan’ın yeni bir hesap açma başvurusunu reddetti. Sarraf bizzat devreye girince sorun çözülüverdi. Yanına dönemin Avrupa Birliği bakanı Egemen Bağış’ı alarak gitmişti bankaya Sarraf: “Yukarı çıktılar ve birileriyle görüştüler. Sonra aşağı geldiler ve hesap açılabileceğini söylediler.” Karahan’a anlattığına göre Sarraf, gerektiğinde Albayrak ve Ahmet Çalık’ı da devreye sokuyordu.
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında adı geçmesine karşın Albayrak’a hiçbir suçlama yöneltilmedi.
Sarraf, nakit transferlerini Royal Denizcilik üzerinden yapıyordu. Şirket, Sarraf’ın asıl gelir kaynağı, yani kara para aklama faaliyetleri için bir paravan işlevi görüyordu.
Sarraf’ın tezgahında tam olarak ne kadar para döndüğü muhtemelen hiçbir zaman bilinemeyecek. Ancak bir Halkbank belgesi, sadece Royal Denizcilik’in hesabına 2013’ün ilk dört ayında 4.4 milyar TL (yaklaşık 2.5 milyar dolar) aktarıldığını gösteriyor. Belgeye bakılırsa altın ve gıda satışından elde edilmiş bu para.
Royal Denizcilik 1 Ağustos 2013 tarihinde ise eşzamanlı olarak milyonlarca dolarlık zeytinyağı, donmuş tavuk göğsü ve hindistan cevizi yağı sevkiyat faturası kesmiş. Evraklar, ABD yetkililerinin ‘altın boşluğu’ fark edip kapatmasından birkaç hafta sonrasının tarihini taşıyor. Belli ki Sarraf o tarihten sonra ABD yaptırımlarından muaf tutulan gıda işine girdiği görüntüsü vermiş.
Sarraf’ın ileride itiraf edeceği üzere herhangi bir sevkiyat söz konusu değildi. Sahte faturalar para transferlerinin kılıfından ibaretti.
2013’te İstanbul’da dönemin Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan’la birlikte dört gün hapse atıldığından beri anlatmaya çalıştığı hikaye böyle.
Eski hapishane arkadaşına en ufak bir sempatisi yok Karahan’ın. Sarraf’ın mahkemede söylediği gibi, “Amerika Süleyman Aslan’ı tutuklarsa çok mutlu olurum, rüşvet yedi çünkü” diyor Karahan.
Attila’ya ise acıyor Karahan. Çünkü Karahan’a göre Atila masum: “Ne rüşvet aldı ne de işin içindeydi, sadece birkaç telefon görüşmesi…”
Zaten Amerikalı savcılar da Atilla’yı rüşvet almakla suçlamadı. Hakkındaki iddianame büyük ölçüde dümenin içindekilere işlerin yakayı ele vermeden yürütülebilmesi için yol gösterdiği telefon görüşmelerinin kayıtlarına dayanıyordu. Hafif sayılabilecek 32 aylık hapis cezası da hakimin ifadesiye söz konusu faaliyetlerdeki ‘küçük rol’ünü yansıtıyordu.
Karahan’a gelince… Birkaç gün gözaltında tutulmasına ve başta kara para aklama faaliyetine dahil olmakla suçlanmasına karşın hüküm giyledi. ABD makamlarının istemesi durumunda tanıklık etmeye ve gerçekleri anlatmaya hazır.