MESUDE ERŞAN
@mesudersan
Türkiye Avrupa’nın en obez ülkesi. Obezite sıklığı 12 yılda, yüzde 22.3’den yüzde 32’ye çıktı. Erkek obezitesi ise yüzde 107 oranında arttı. Ülkenin bu birinciliği, sağlıkta sonunculuk anlamına geliyor. Aşırı yağ birikimi vücudun tüm sistemlerini bozuyor.

Obeziteli bireylerin oranının yüzde 30’u geçmesi ülkenin obez olduğunu gösteriyor.
Yukarıdaki veriler İzmir’de başlayan 11’inci Ulusal Obezite ve Eşlik Eden Hastalıklar (Diyabet, Ateroskleroz, Hipertansiyon, Hiperlipidemi) Kongresi’nde paylaşıldı. Kongrenin genel sekreteri Prof. Dr. Fırat Bayraktar, Türkiye’nin dünyanın riskli kabul ettiği obez ülkelerden biri olduğunu söyledi.
20 senede ne değişti?
12 yıl arayla gerçekleştirilen (1998 ve 2010) TURDEP 1 ve TURDEP 2’nin (Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması) verilerine göre, obezite ve kaçınılmaz sonucu diyabet en önemli toplum sağlığı sorunlarımız. Bayraklar, “Obezite sıklığımız yüzde 22.3’ten yüzde 32 yükseldi. Artış diyabet sıklığımızı ise yüzde 90 artırdı” dedi.
Bayraktar, tabloyu şöyle yorumladı:
“Kadınlar da şişmanlıyor ama erkekler daha çok şişmanlıyor. TURDEP 1’de kadınlardaki obezite sıklığı yüzde 34, erkeklerde yüz de 13.6 iken TURDEP 2’de kadınlarda yüzde 44, erkeklerde yüzde 27.3 oldu. İnanılmaz bir erkek obezitesi artışıyla karşı karşıyayız. Obezite en basit tarifiyle enerji dengesizliği. Vücuda giren enerjiyle, vücudun harcadığı enerji arasındaki fark stoklanıyor. Orandaki değişimden erkeklerin yaşam koşullarının son 20 senede çok değiştiğini anlıyoruz. Daha az hareket ettiklerini ve daha çok yemek yediklerini söyleyebilirim. Obezite, kompleks ve çok etkenli, kronik ve tedavi edilebilir bir hastalık. Önemli bir halk sağlığı sorunu. Obezite kendi yarattığı sorunlar dışında tip 2 diyabet, karaciğer yağlanması, hipertansiyon, kalp krizi, inme, demans, osteoartrit, tıkayıcı uyku apnesi ve bazı kanserlerin riskini de artırıyor.”
En fazla obeziteli birey Adana’da, en az Erzurum’da
1980’lerden sonra dünyada obezite artışı hızlandı ve sıklığı ikiye katlandı. Dünya nüfusunun yüzde 39’u bu grupta yer alıyor. Önce zenginler şişmanlıyordu. Artık obezite sıklığı coğrafi farklılığa, etnisiteye ve sosyoekonomik duruma bakmaksızın her iki cinste ve bütün yaşlarda artıyor. Bayraktar’ın paylaştığı 2015 verilerine göre 1.9 milyar fazla kilolu ve 609 milyon da obeziteli (yüzde 13’ü) birey var. Obezitenin en yoğun olduğu kıtalar Amerika ve Avrupa. Bunlarda da ilk sıralarda ABD ve Türkiye bulunuyor.
Bayraktar, şöyle konuştu: “Biz 2000’li yıllarda ilk ona girmiyorduk. Şu anda Avrupa’nın ilk sırasındayız. Bu kötü bir birincilik. Sağlıkta sonuncuyuz demek gibi. Gelecekte de kötü bir durumdayız. Ülkemizdeki obeziteli birey sayısı 18 milyon civarında olup, en fazla obeziteli birey Adana’da, en az Erzurum’da. Obeziteyle mücadelede kişisel tedbirler tek başına yeterli değil. Ülkelerin sağlık, ulaşım, eğitim ve tarım politikaları, şehir imar planlamaları, besin üretim süreçleri ve satışlarının denetlenmesi, çevre koşulları ve toplumsal diğer politikalar, devlet tarafından, obeziteyle mücadeleye katkıda bulunacak şekilde planlanmalı.”
Obezite bir hastalık
Avrupa Obezite Derneği (EASO) Başkanı Prof. Jason Halford, obezitenin biyolojik tabanlı bir hastalık olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Geçen yıl obezitenin, kronik, nüks edebilen ve başka hastalıklara kapı açan bir hastalık olarak tanımlandığını belirten Halford, şöyle devam etti: “Şu anda obezite kanser, diyabet, kalp ve damar hastalıklarına denk olarak kabul ediliyor. Buna rağmen, hastalar dünyanın her yerinde hastalıklarıyla kendi başlarına baş etmeye çalışıyor. Hastalıklarının kendi hataları olduğunu zannediyor. Sağlık uzmanları da obezite ile mücadele edenlerin, hastalıklarının biyolojik tarafını bilse de tedavide başarısızlık durumda bunun bireyin motivasyon eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyor. Obeziteli bireyler sağlık haklarına rağmen, 10 yıllar kaybediyor, fırsat kaçıyor. Diğer hastalıklarla baş etmek zorunda kalıyorlar.”
‘Hastalar obezite açısından da değerlendirilmeli‘
Kongre başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, hekimlerin de obezite konusunda bilinçlenmesi gerektiğini söyledi. Gerek aile sağlığı merkezleri gerekse uzman hekimlerin örneğin hipertansiyonla gelen hastaları değerlendirirken, beden kitle endeksi ve bel çevresine de bakması gerektiğini belirten İlkova, şunları aktardı: “Hastalarımızı, obezitesi var mı yok mu sorusunu bile sormadan ilaç reçete edip gönderiyoruz. Aslında biraz empati yapıp, kendimizi yerine koysak, obezitesiyle ilgili yönlendirebilsek hasta tedaviden çok daha fazla yarar görecektir.”
Obezite merkezleri var
Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı (TOAD) Prof. Dr. Volkan Yumuk, ömür boyu süren obezitenin önlenebilir ve tedavi edilebilir olduğunu söyledi. Yumuk, şunları ifade etti: “Obezitenin tanı ve tedavi yönetimi için multidisipliner, profesyonel bir ekibe gereksinim var. Bu ekiplerin hizmet verdiği obezite merkezleri ülkemizde hem sağlık bakanlığının girişimi hem de Türkiye Obezite Araştırma Derneği ve Avrupa Obezite Merkezinin işbirliği ile kuruldu. Ekipler diyetisyen, egzersiz uzmanı, psikolog, endokrinolog-iç hastalıkları uzmanı veya aile hekimliği uzmanlarından oluşuyor. Tanı, tedavi ve takip bu merkezlerde yapılıyor.”
‘Tepeden tırnağa hasta ediyor‘
Kongre genel sekreteri Prof. Dr. Taner Damcı, obezitenin vücuttaki tüm sistemleri, yaşam süresi ve kalitesini olumsuz etkileyen kronik bir hastalık olduğunu vurguladı.
Obezite, kalp damar hastalığı, tip 2 diyabet, özellikle meme ve kolon olmak üzere kanser, mide barsak sistemi hastalıkları, uyku sorunları, eklem ve iskelet sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, kadınlarda ve erkeklerde ürogenital sistem hastalıklarının sıklığını ve ağırlığını artırıyor ve ağırlaştırıyor.
Damcı, şöyle devam etti: “Obez insanların ideal kilolarına kavuşmasalar bile kilo kaybetmeleri tüm bu riskleri azaltır ve tedavilerini daha etkili ve kolay hale getirir. Obeziteye eşlik eden önemli komplikasyonlardan bir diğeri psikolojik, psikiyatrik bozukluklar ve özellikle de depresyon. Bu başlı başına durumu ağırlaştıran bir faktör.”
‘Kulaktan duyma veya internetten satılan zayıflama yalanlarına kanmayın‘
Kongre genel sekreteri Doç. Dr. Ela Keskin, obeziteli bireyleri kulaktan duyma veya internet üzerinden satılmaya çalışılan merdiven altı üretilen, içinde ne olduğu bilinmeyen çeşitli zayıflama ilaçlarını, zayıflama çaylarını ve benzeri ürünleri kullanmamaları konusunda uyardı: “Bu ürünler sağlıklarını ciddi düzeyde tehlikeye sokabilir. Obezite tedavisi multidisipliner yaklaşım gerektiren kronik bir hastalıktır. Tedavinin yaşam tarzı değişikliği, diyet ve egzersizle başlaması ve alanında uzman bir hekiminin gözetiminde medikal yani ilaç tedavisi ve ardından bir takım gastroenterolojik girişimsel tedaviler olan mide botoksu, mide balonu uygulamaları ile devam etmesi önerilir. Medikal tedavi ilacın yönetimini bilen yan etkileri konusunda deneyimli hekimler tarafından yapılması gerekmektedir. Bu şekilde başarılı olunamamış hastalarda veya obezite ile ilişkili komorbid hastalığı olanlarda daha erken dönemde içinde endokrinolog, diyetisyen, psikiyatrist, fizyoterapi hekimi ve obezite cerrahının da bulunduğu multidisipliner bir hekim değerlendirmesi sonucu gereken durumlarda cerrahi tedavi planlanabilir.”