
Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Önceki yazımda, İtalyan hükümetinin aşırı zayıflığa azmettirenlere uyguladığı hapis ve para cezası haberi üzerine, uzmanlık alanım yeme bozukluklarından bahsetmiştim. Zaman zaman yeme bozuklukları hakkında hem burada hem de başka mecralarda yazıyor ve konuşuyorum. Yalnız, son yazımın ardından gelen yorumlar üzerine yeme bozuklukları hakkındaki farkındalığın ne kadar az olduğunu bir kez daha gördüm. Ve bu konu hakkında daha da sık yazmam ve konuşmam gerektiğine inandım.
‘CEDS’ olmak
Ben bir CEDS’im. Dünyada sayılı uzmanın aldığı bu unvanın açılımı ‘Certified Eating Disorders Specialist‘. Bu unvan, Uluslararası Yeme Bozuklukları Uzmanları Derneği tarafından dünya çapında yeme bozuklukları uzmanı olarak çalışma ehliyetine sahip kişilere verilir. CEDS unvanı herkese nasip olmaz; çünkü seneler süren çalışma ve bir ömür süren adanmışlığın üzerinde yeşerir. Unvanı koruyabilmek de ayrı bir azim ve disiplin gerektirir; çünkü dernek CEDS’lerin bilgi ve deneyimlerini güncellemelerini ister. Bu yüzden de sürekli eğitim almanız, kongrelerde konuşma yapmanız, okumanız, araştırmanız ve sınavlara girmeniz gerekir.
Dolayısıyla yeme bozuklukları üzerinde uzmanlaşmak, popüler kültürde sıklıkla yer alan ‘duygusal açlık‘ ve ‘duyguları yemek‘ gibi kalıpları yerli yersiz kullanarak olabilecek bir şey değildir. Yeme bozuklukları, her ne kadar yemek ve beslenmeyle ilgili gözükse bile en karmaşık psikopatolojilerden biridir ve tedavisi de bir o kadar uzmanlık gerektirir.
Tüm bunları sık sık dile getiriyorum ve her fırsatta dile getireceğim. Çünkü yeme bozuklukları son yıllarda popüler bir konu haline geldikçe -bilip bilmeden- çıkıp konuşan insan sayısı da arttı.
Çarpık bilgiler, asrın icadıymış gibi hatmedildi
Hal böyle olunca işin ehli olmayan kişiler tarafından bu konuyla ilgili kendine yardım kitapları yazmak ve konuyla ilgili video çekip sosyal medyada paylaşmak yaygınlaştı.
Yeme bozukluğu ile altı asla doldurulamayan ve kimsenin aslında tam olarak ne olduğunu anlayamadığı ‘kendini sevmek‘ kavramı da sıklıkla aynı cümlede kullanılmaya başladı.
Kişisel hijyen ürünlerinin reklam sloganlarını anımsatan bilgi paylaşımları, yeme bozuklukları gibi ciddi bir alanın popüler kültürün sabun köpüklerinden biri olarak algılanmasına sebep oldu.
Beden memnuniyetsizliği ile beden algısı karıştırılıp yeme bozuklukları gibi geniş kapsamlı bir konu, ‘Her halinle güzelsin’ minvalinde -yazanın kendisinin bile inanmadığı- popülist başlıklar altına sokuldu.
Yabancı kaynaklar Türkçeye çevrildi ve “ABD’li biri yazmış, kesin iyidir” denerek boşa harcanan kağıtlar arasına sığdırılan çarpık bilgiler, asrın icadıymış gibi hatmedildi.
Herkes olmasa bile çok sayıda insan, yeme bozuklukları gibi önemli bir problemi -farkında olmadan- yanlış kaynaklardan öğrendi.
Bir konu popülerleştikçe o konudaki farkındalık artar. Yalnız, bu popülariteden faydalanmak isteyen insanların sayısı da artacağı için okuduğunuz bir şeyin doğru bilgi içermeme olasılığı da yükselir. Aklınızda olsun.
‘Duygusal yeme‘ nedir?
Bu yazımda ‘duygusal yeme‘ nedir onu anlatmaya çalışacağım.
‘Duygusal yeme‘, insanın fiziksel olarak aç hissetmediği zamanlarda, özellikle de can sıkıntısı, üzüntü, gerginlik gibi zorlayıcı duygular hissettiğinde yemek yemeye yönelmesi olarak özetlenebilir.
Tanı kriterleri henüz net değilse de ‘duygusal yeme‘ literatürde kendinden sıklıkla bahsettirir.
Ben şahsen ‘duygusal yeme‘ terimini kullanmaktan fazla hoşlanmam, çünkü yemek yemek haz verir ve kendi içinde zaten bir duygu barındırır. Ayrıca duygusuz yeme diye bir terim olmadığı için duygusal ve yeme kelimelerinden yola çıkarak bu terimin sınırlarını belirlemek de güç.
Örneğin, tatlı genellikle haz almak için yenen bir yiyecektir. Tatlı yemenin yaşamsal bir önemi yoktur. Yani bazı yiyeceklerle ilişkimiz sadece duygusaldır diyebiliriz. Yalnız, toksik bir hale gelirse bu ilişki de diğer toksik ilişkiler gibi insana zarar vermeye başlar.
Nedenleri…
Duygusal mükemmeliyetçiliğimiz, yani ‘mutlu, neşeli, motive‘ hissetmemiz gerektiğine dair inancımız, duygusal olarak zorlandığımız zaman bizi çözüm arayışına itebilir. Duygulara ‘çözülmesi gereken bir problem‘ gibi yaklaşıp da çözüm bulamayınca insan en kolay ulaşılabildiği anesteziye, yani yemeğe yönelip o anki acısını kısa süreliğine dindirmeyi deneyebilir.
Böyle durumlarda yemek, boş anlarda bir tür oyalanma aracı, insanı can sıkan bir gerçeklikten uzaklaştıran etkinlik, çiğnemenin ya da yutmanın ya da midede hissedilen şişkinliğin verdiği haz olarak kodlanabilir. Zamanla bu kodlamalar bir yazılıma dönüşür ve vazgeçilmesi zor bir uygulama haline gelebilir.
Grilerde kalmak önemli
Yemek duygusal açlığı gidermez, çünkü duygusal tokluk diye bir şey yoktur. Duyguları hisseder ve sindiririz ya da hissetmekten kaçmaya çalışırız. Duyguları hissetmekten kaçmaya çalışmak için yemek yemeyi kullanmak sonrasında suçluluk ya da pişmanlık getirse bile bu suçluluk ve pişmanlığı dindirmek için insan yine en alışık olduğu yönteme, yani yemek yemeye başvurulabilir.
İçinden çıkılması bu zor kısır döngü kilo alımını beraberinde getirirken insanın kilo vermesi gerektiğine dair üzerinde hissettiği baskı yeni bir gerginliğe de yol açabilir. Ve ne yazık ki bu gerginliği çözmek için yine aynı formüle, yani yemek yemeye yönelmek kaçınılmaz hale gelebilir.
“Ben kaç sene sigara içtim; sigarayı bıraktım ama yemek yemeyi bir türlü bırakamıyorum” diye yakınan çokça insan tanıyorum. İnsan sigarayı bırakabilir ama yemek yemek bırakılmaz; çünkü insanın yaşamak için yemek yemeye ihtiyacı vardır.
Yeme tutum ve davranışı bozuldukça yemekle bağımlılığa benzer bir ilişki ortaya çıkar. Sigara bağımlısı birinin günde üç sigara içip o kadarla kalması ne kadar zorsa yemekle ilişkisi bozulan bir kişinin de normal yeme davranışını kazanması bir o kadar zor olabilir. Bir şeyi bırakmak, ölçülü yapmaktan daha kolaydır.
İnsan ilişkilerinde de bu böyledir. Bir ilişkiyi tamamen kopartmak, aradaki çatışmayı çözüp birbirine uyum sağlamaya çalışmaktan daha kolay olabilir. Her şeyde olduğu gibi yemekle ilişkide de grilerde kalmak zaruridir.
Yemek yemeyi sevmek başka
“Ben yemek yemeyi çok seviyorum. Bu yüzden çok yiyorum” diyebilirsiniz.
Yemek yemeyi gerçekten seven insanlar genellikle yiyeceklerin tadına vararak yemek yer. Çok miktarda yemek yiyen insanlar ise aceleyle, yiyecekleri az çiğneyerek ve midelerini şişirene kadar yer. Bu yemek yemeyi sevmek değil, yemeyi ağzına tıkıştırmayı ve mideyi şişirmeyi sevmek olarak tanımlanabilir ki bu davranış da çoğunlukla zorlayıcı duyguları hissetmekten kaçmak için kullanılır.
“Ben mutluyken de yiyorum“ sıkça kullandığınız bir cümle olabilir. Kendinizi yemekle ödüllendiriyor ya da mutluluk duygusuyla ne yapacağınızı bilmiyor olabilirsiniz.
İnsan sadece zorlayıcı duygular karşısında değil, mutluluk karşısında da çaresiz hissedebilir; özellikle de mutlu olmayı hak etmediğini düşünüyorsa. Keyifle, tadına vararak yemek ayrı, yemek zorunda hissedercesine yemek ayrı anlamlar taşır. Görev gibi fazla yemek, bir tür yeme bozukluğu ya da bozuk yeme davranışı olarak tanımlanabilir.
Aklınıza gelen her şeyi yapıyor musunuz?
“Aklıma yemek yemek geldiği zaman duramıyorum, mutlaka yemem gerek gibi hissediyorum” diyerek yemek yemeye sarılıyorsanız kendinize şu soruları sormanızı tavsiye edebilirim: Hayatınızda aklınıza gelen her şeyi yapıyor musunuz? Ya da istediğiniz her şeye ulaşıyor musunuz? Zihninizi çok kurcaladı diye başınıza bir felaket geldi mi?
Düşünceler zihnimizi oyalayabilir, bizi rahatsız edebilir ama her düşüncemizi aksiyona geçirmeyiz. Yemek yeme düşüncesi de diğer birçok düşünce gibi zihnimizi kurcalayabilir ama illa ki aksiyon almak zorunda değiliz.
Bir düşünceden kurtulmaya çalışmak, özellikle de onu davranışa geçirerek kurtulmaya çalışmak, o davranışı güçlendirir. Yemek düşüncesi değil, eylemi kilo aldırır. Eninde sonunda yiyeceğinizi bilseniz de fazla yemeyi ertelemeyi denemek bir çabadır ve siz çabaladıkça davranış değişir.
Ne yapabilirsiniz?
Kronik stres kortisol hormonunun salgılanmasına ve insanın yağ, karbonhidrat, şeker içeren yiyeceklere yönelmesine sebep olabilir. Bu sebeple de stresi yönetmeyi öğrenmek, sıkı diyetlerle başlayan ve fazla yemeyle sonlandırılan döngülerden daha yararlıdır.
Duygu duruma bağlı bozuk yeme davranışı, diğer adıyla ‘duygusal yeme’ kilo alımına, dolayısıyla birçok sağlık problemine sebep olabilir. Bu sebeple sağlıklı yeme davranışına, yani normal yemek yeme davranışına geçmek, kilo yönetiminin birinci adımıdır. Bu da davranış değişikliğiyle mümkün olur.
Sağlıklı yeme davranışı, her şeyden makul miktarda yiyip sağlıklı kilo aralığında kalarak beden sağlığını bozmadan yemek yemektir. Sağlıklı beslenme takıntısı değildir. ‘Ya hep ya hiç‘ beslenme biçimi önerilmez. Açlık-tokluk sinyallerini artık duymuyor olabilirsiniz. Davranış değişip oturdukça açlık-tokluk sinyalleri geri gelir.
Değişim, acılı bir süreçtir
Eğer duygusal yemenin üstesinden gelme sürecinde beklentiniz, ‘Bir gün gelecek ve benim canım yemek istemeyecek ve ben o zaman değişim için adım atacağım‘ ise doğru noktada değilsiniz demektir. Senelerdir oturmuş bir davranış bir anda ortadan kaybolmaz. Değişim, acılı bir süreçtir.
Canınız fazla yemek isteyebilir ki isteyecektir de ama önemli olan sizin bu isteğe cevap vermemeye çalışmanız. Kendinizi kısıtlamak ileriki dönemde kontrolden çıkıp daha fazla yemenize ya da başka bir yeme bozukluğuna sebep olabilir.
Dolayısıyla, yemekle ilişkinizi düzenlemek adına bu süreçte beslenme uzmanı desteği almaya gösterdiğiniz özeni, psikolojik destek almaya da gösterin.
Ayrıca, yeme bozukluğuna sebep olan etkenler çözülürse yeme bozukluğu kendiliğinden ortadan kaybolmayabilir. Yeme bozukluğunun türü ne olursa olsun sebep olan etkenler üzerinde çalışmak kadar yeme davranışı üzerinde de çalışmak gerekir.
Probleminizin çözümü için doğru desteği aldığınızdan emin olun.