HÜRREM SÖNMEZ
Geçtiğimiz günlerde gazetede Şilili müzisyen ve ozan Victor Jara’nın katillerinin ölümünden 42 yıl sonra yargı önüne çıkarılacağı yazıyordu. Müzisyenin kaçırılması ve işkence edilerek öldürülmesinden sorumlu tutulan 10 subay hakkında dava açılarak tutuklanmalarına karar verilmişti.
Türkçe’ye ‘barış içinde yaşama hakkı’ olarak tercüme edebileceğimiz, ‘El derecho vivir en paz‘ şarkısında, “Bizim şarkımız saf sevginin ateşidir, bu evrensel şarkının zinciridir zaferi getirecek olan; barış içinde yaşama hakkı” diyordu Jara.
42 yıl sonra da olsa, katillerinden hesap soruluyor
Eli kanlı faşist diktatör Pinochet rejiminin katilleri, onu üniversitede çalışırken tutukladılar, stadyuma götürdüler, gitar çalamasın diye ellerini kırdılar ama o şarkısını söylemeye devam etti. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar. Ama o, öldüğü son ana kadar şarkısını söylemekten vazgeçmedi.
Ölümünden 30 yıl sonra kurşuna dizildiği stadyumun ismi ‘Victor Jara’ stadyumu olarak değiştirildi. Dünya halkları hâlâ onun sesiyle haykırıyor katillerin yüzüne. Hâlâ onun şarkıları çalınıp söyleniyor. Ve 42 yıl sonra da olsa, katillerinden hesap soruluyor şimdi.
Bizde aynı film durup durup yeniden vizyona giriyor
Biz ise katillerden hesap sormak, hakikatleri ortaya çıkarmak şöyle dursun, aynı korkunç filmi tekrar tekrar izliyor gibiyiz. Faillerin meçhul kaldığı, dosyaların kapatıldığı kanlı ve karanlık bir yakın geçmişin üzerine yeni cinayetler ekliyoruz. Son 25 yıllık tarihimiz hesabı sorulmamış, kimlikli kimliksiz ölülerle dolu bir mezar yeri adeta.
‘Şeref‘ kelimesini sıkça duyduğumuz günlerden geçerken, 5 Ağustos 2015 tarihli Yüksek Askeri Şura kararıyla ‘şerefli‘ bir Türk askerine tümgeneral rütbesi verildiği haberini okuyoruz. 1992-1994 yılları arasında Mardin/Derik’te yüzbaşı rütbesiyle İlçe Jandarma komutanı olan Musa Çitil 13 sivil şahsın yargısız infazla öldürülmesinden veya kaybedilmesinden sorumlu tutulmaktaydı.
Ayrıca iddianamede görev yaptığı dönem süresince “Şüphe olsun olmasın sivil vatandaşları çeşitli şekillerde ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü anlaşılmıştır” ifadesi yer alıyordu. Hakkında 13 ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Dava açıldıktan sonra önce güvenlik sebebiyle Çorum’a nakledildi, tanıklar ve şikayetçiler adalet aramak için her duruşmada kalkıp Çorum’a gittiler. Yol parası denkleştirdiler, aralarında hiç Türkçe bilmeyenler vardı, babalarının, evlatlarının, dayılarının nasıl öldürüldüğünü anlattılar. Adalet talep ettiler.
Tecavüz davasının da üstü kapatıldı
Musa Çitil hakkında daha önce açılmış iki ayrı tecavüz davası da Adalet Bakanlığı’nın talebiyle yine Çorum’a nakledilmiş, mağdurun gözaltı sırasında işkence gördüğü ve Çitil’in de aralarında bulunduğu sanıkların tecavüzüne uğradığı suçlamasına ilişkin davada, doktor raporlarına ve tanık ifadelerine rağmen tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmişti.
13 kişinin yargısız bir şekilde infaz edilmesiyle suçlandığı diğer davadaki savunmasında Çitil, “Temmuz 1992 – Ağustos 1994 tarihleri arasında Mardin iline bağlı Derik ilçesinin İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde teröristlerle mücadele ettiğini ve çok da başarılı olduğunu” ifade ediyordu.
Geçtiğimiz yıl mayıs ayında mahkeme Musa Çitil’in beraatine karar verdi. Oysa iddianamede yer alan olaylar, devletimizin yıllarca uyguladığı ‘terörle mücadele yöntemi’nin kısa bir özeti gibiydi;
“Derik İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde görev sahasında ikamet eden sivil vatandaşla terörist unsurlar arasında herhangi bir ayrım yapmadığı,
Vatandaşı potansiyel terörist olarak gördüğü,[…] teröristlere yardım veya yataklık iddiası olan durumlarda ise kolluk olarak şüphelileri tespit ve Adli Makamların talimatlarına binaen delilleri toplaması gerekirken şüphe olsun olmasın sivil vatandaşları çeşitli şekillerde ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü,
Bu konuda son derece fütursuz davrandığı, şahitlerin kalmasından çekinmediği,
[şüphelinin] çok sayıda insanı bombalama dahil çeşitli şekillerde öldürdüğü,
Ölenleri ise adli tahkikata terörist unsurlar olarak sunduğu ve bu yönde tutanaklar tuttuğu,
Görevinin nüfuzunu suistimal ederek ve dönemin şartlarını kendine perde yaparak görevinin dışında eylemlerle insanları öldürdüğü ve işkence yaptığı,
Baskısını Derik İlçesinde ikamet eden vatandaşa yoğun bir şekilde hissettirdiği” şüphelinin bu eylemlerinin ne askeri, ne adli ne de mülki görevleri kapsamında olduğu anlaşılmıştır” *
Sırada bekleyenler var
Kariyeri yukarıda iddianamede anlatılan parlak başarılarla dolu bu şerefli asker terfi ettirildi, kendisi artık tümgeneral.
Benzer kariyere imza atmış ve savunmasında da aynı şekilde “Terörle başarılı bir mücadele verdik, ödüllendirilmemiz gerekirken cezalandırılıyoruz” diyen Albay Cemal Temizöz için ne mükafat düşünüldüğünü ise henüz bilmiyoruz. Nitekim geçtiğimiz aylarda mütalaasını veren savcı, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yıllarında işlenen 20 faili meçhul cinayetle ilgili davada Temizöz’ün de aralarında bulunduğu sekiz sanığın beraatini talep etmişti.
Barıştan kâr amaçlı yatırım şirketi kurmuş da zarar etmiş gibi söz edenler…
Hasılı 1990’lı yıllarda Kürt halkına karşı Türkiye devleti güvenlik güçlerince işlenen sistematik insan hakları ihlallerinin tamamına yönelik bilinçli bir cezasızlık politikası izlenirken iktidarda AKP vardı. Polis kurşunuyla, havan topuyla çocuklar öldürülmeye devam edilirken iktidarda AKP vardı.
Şimdi birileri karşımıza geçmiş, çözüm sürecinin sona ermesinin faturasını HDP’ye kesmeye çalışıyor. “Bize faydası olmayacak idiyse niye girdik bu işlere” diyebilenlerin, barıştan kâr amaçlı yatırım şirketi kurmuş da zarar etmiş gibi söz edenlerin satılık kalemleri “Ya bize oy verirsiniz ya da size dünyayı dar ederiz” dayatmasını, barış çağrısı gibi yutturmaya çalışıyor hâlâ.
Şimdi birileri karşımıza geçmiş, şereften söz ediyor. Yıllar yılı şehit kanları üzerinden siyaset yapanlar, ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ diye diye başkalarının evlatlarını ölüme yollayanlar, ‘Hiçbir ana evladını toprağa vermesin‘ diyen vicdana kulak veren vatandaşları şerefsizlikle suçluyor. ‘Saray‘ın hırsızlarını aklayıp, onlarla yoldaşlık eden kan tacirlerine değil, samimiyetle ‘barış‘ diyenlere güvenenleri elimizde listeler var diye tehdit ediyor.
Hep ceplerinde ‘hainlerin’ listesiyle dolaştılar
Benim en azından kendi 40 yıllık ömrümce bu ülkede birileri hep liste tuttu, hep ceplerinde ‘hainlerin listesi’yle dolaştılar. Biz onlar gibi çetele tutmuyoruz belki ama katilleri çok iyi tanıyoruz, unutmuyoruz. Devlette devamlılık esastır evet, bizim ülkemizde bu, suç işlemekteki ve katil aklamaktaki istikrara karşılık gelir.
Ama dünya tarihi çok uzun soluklu hak arama mücadelelerinin tarihidir, faşist diktatörler ve eli kanlı katiller karşısında, haysiyetle direnen, ‘barış içinde yaşama hakkı‘ demekten vazgeçmeyen halkların er ya da geç kazanacağına olan inancın tarihidir.
Hakikat yoksa adalet yok, adalet yoksa barış yok ama dünya döndükçe, herkese ve her şeye rağmen hakikatin peşinden gidenler hep olacak, faillere devlet eliyle verilen terfilere, beraatlere ve mükafatlara rağmen…
* İddianame www.failibelli.org sitesinden alınmıştır.