ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
DEVA Partisi’nin Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı’ya göre Türkiye’de seçim tarihi belirlendikten sonra ekonomide iktidarın değişeceğine olan inançla işler yoluna girmeye başlayacak.
AKP iktidarı dövizin yükselen ateşini hafifletmek için yeni yollara başvurmaya devam ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ‘adımlar silsilesi’ son olarak BDDK kararı ile uygulamaya konuldu. BDDK aldığı karar ile ticari kredilere ilişkin yeni koşullar getirdi. 15 milyon TL üzeri döviz varlığı bulunan şirketlerin bu varlığı aktifinin ya da satış hasılatının yüzde 10’unu aşması durumunda yeni nakdi TL ticari kredi kullanamayacağı belirtildi. Karar ekonomistler ve muhalefet tarafından ‘sermaye kontrolü’ olarak yorumlandı.
Türkiye’de ekonomiyi uzun yıllar yönetmiş isimlerden olan Ali Babacan’ın genel başkanlığını yaptığı DEVA Partisi’nin Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı alınan bu kararı, iktidarın ekonomi yönetimini ve sermaye kontrolü tartışmalarını Diken’e değerlendirdi.
Sorularımızı yanıtlayan Çanakçı, BDDK kararının açıklanan gerekçelerinin ardında başka gerekçeler olduğunu belirterek, temmuzda kur korumalı mevduat sürelerinin dolacak olmasına işaret etti.
Çanakcı’ya göre AKP iktidarı kafa karışıklığı yaratarak işleri çözmeye çalışıyor. Sorunlara köklü çözümler getirmeyen iktidar, ortada çıkan yeni sorunları ise yurttaşların sırtına yıkıyor.
Çanakçı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Doğrudan BDDK kararı ile başlayalım, ‘Kredi musluklarına döviz vanası takıldı’ yorumlarına yol açan bir karar alındı. Esasen bu karar ne anlama geliyor?
BDDK’nın aldığı kararın teknik haline baktığımız zaman “Bağımsız denetime tabi iseniz, yabancı para nakit varlığı 15 milyon TL’nin üzerinde sahipseniz ve bu tutar cironuzun veya bilançonuzun aktif büyüklüğünüzün yüzde 10’unu aşıyorsa Türk lirası kredi kullanamazsınız” diyor. Kararın teknik açıklaması bu. Bu üç şartın da bir arada bulunması gerekiyor. BDDK karara gerekçe olarak “Türk lirası kredi veriyoruz. Firmalar bu kredileri tekrar yurt dışına daha yüksek faizden satıyorlar. Yurt dışında bu Türk lirasını elde eden kişiler, kurumlar da döviz alarak Türk lirası üzerinde spekülasyon yapıyorlar. Dolayısıyla biz bu yolu tıkamak için bu önlemi getirdik” diyor.
Gerçek başka mı?
Kurlar üzerinde ciddi bir baskı var. Kur korumalı mevduat da dahil olmak üzere her yolu denedi. Arka kapı döviz satışlarını devam ettirdi. Buna rağmen kurların üzerindeki baskıyı ve ateşi söndüremedi. Şimdi şirketlerin hem nakit hem mevduat olarak tuttukları varlıklarını elden çıkarmalarını ve böylece kurlar üzerindeki baskıyı hafifletmeyi ümit ediyor. Birinci gerçek gerekçesi bu.
İkinci gerekçesi de temmuz ayında şirketlerin kur korumalı mevduata yapmış oldukları girişlerin geri dönüşü olacak. Bunların da kur korumalı mevduat yerine tekrar döviz varlıklarına yönelmesinden endişe ediyorlar. Bu endişeyi bertaraf etmek için de böyle bir adım attılar. İşin özünde yine Merkez Bankası’nın ve ekonomi yönetiminin doğru araçları, doğru yerde, doğru zamanda kullanması yerine; faize faiz dememek için ortaya koymuş oldukları bir dolambaçlı yol.
Bu dolambaçlı yol biraz da riskli değil mi?
Elbette ki bir risk var. Bunu anlayabilmek için de bu ekonomi yönetiminin bugüne kadar geldiği yolu net olarak görmek lazım. Ekonomi yönetimi başlangıçta “Faiz sebep enflasyon sonuç” dedi. Çalışmadı. Faizleri indirdi. Kur patladı. Şimdi o çalışmayınca paramız pul olsun, cari fazla verelim dedi. O da çalışmadı, cari açık arttı. Çıkıp “Biz aslında bir liralaşma stratejisi uyguluyoruz. Liralaşma stratejisi nedeniyle bu adımları atıyoruz ve bu neticelerin bir kısmı ortaya çıkıyor” dedi. O da çalışmadı. Ardından “Aslında biz büyümeyi tercih ettik. Büyümeyi tercih ettiğimiz için bu netice ortaya çıktı” dediler. O da boşa çıktı. Yani yapılması gerekeni yapmayıp, “Biz faizleri arttırmıyoruz” deyip aslında bir adımlar attılar. Bu adımların neticesinde de tabii ki kredi genişlemesinde bir yavaşlama, bir durma söz konusu. Özellikle tüketici kredileriyle ilgili atılmamış olan adımlar var. Tabii bu adımların hepsi büyümeyi olumsuz etkileyecek adımlar. Yani hükümetin “Biz büyümeyi tercih ettik” söyleminin de boş olduğunun veya atılan adımlar onunla tutarsız olduğunun bir işareti bugün yaşananlar.
Siz bir taraftan “Büyümeyi tercih ettik” diyorsunuz, öte taraftan da büyümeyi boğmak için, büyümeyi yavaşlatmak için işte böyle çelişkili adımlar atıyorsunuz. Hükümet kafa karışıklığı yaratarak işleri çözmeye çalışıyor. Yani net, şeffaf, açık, herkes tarafından anlaşılır kararlar almak yerine böyle muğlak kararlar alıyor. O muğlak kararlarla insanlar ne yapacaklarını açıkçası çok kestiremiyorlar. Hem firmalar hem bankalar hem de gerçek kişiler ne yapacaklarını kestiremiyorlar. Ve panik ortamında hareket ediyorlar. Buradan da bir netice elde etmeyi ümit ediyorlar.
Kafa karışıklığı konusunu biraz daha açar mısınız, nasıl bir strateji bu size göre?
Kur korumalı mevduatta da aynı şeyi yaptılar. Çıkıp “Biz büyük bir karar açıklayacağız. Kurun ne kadar düştüğünü göreceksiniz” dediler. Gelir ortaklığı senedi açıklamadan önce de aynı şeyi yaptılar. Bu BDDK kararında da “Öyle bir karar açıklayacağız ki her şey değişecek” dediler. Önce böyle bir muğlaklık yaratıyorlar, o muğlaklıktan çok büyük sonuçlar elde edileceğini pompalıyorlar. O arada da piyasalar kapandıktan sonra sığ piyasada dövize müdahale ediyorlar. Arka kapıdan satışlar yapıyorlar. Kuru işte bir miktar aşağıya çekiyorlar. Bunu gören insanlar panik halinde satışlar veya alışlar yapıyorlar. Sonra da bu panikten bir netice elde etmeye çalışıyorlar.
Netice elde etmediler mi size göre?
Bundan devletin bir netice elde etmesi mümkün değil. Açıkçası çok ciddi şekilde bir manipülasyondur. Siz bu kararları açık, şeffaf bir şekilde açıklarsınız. Mümkün oldukça piyasalar açıkken herkesin bu bilgiye erişimini sağlarsınız. İnsanlar ona göre hareket ederler. Onun için biz DEVA Partisi olarak diyoruz ki bu volatilitenin çok yüksek olduğu, gün içi çok yüksek olduğu günlerde döviz alış ve satışlarının çok yakın bir şekilde incelenmesi lazım.
Burada kim aldı, kim sattı? Alanlar ve satanlar içeriden bilgiye sahip olarak mı bunu yaptılar? Bunun neticesinde bir haksız kazanç elde ettiler mi? Bunun incelenmesi lazım. Mesela 21 Aralık günü böyle bir gündür. Geçen cuma günü böyle bir gündür. Bugünlerdeki işlemlerin net bir şekilde, profesyonel ve objektif bir bağımsız denetime tabi tutulması lazım.
Hükümet bu şekilde netice elde etmeye çalışıyor. Bunlar kalıcı çözümler değil. Bunlar palyatif çözümler. Bunlar pansuman çözümleri.
BDDK kararı dövizleri bir miktar da olsa düşürdü ama…
BDDK’nın kararı Türkiye’de döviz üzerinde baskı oluşturan unsurların hiçbirini gidermeye faydası olmayan bir karar. Etkili olabilecek bir karar değil. Türkiye’de döviz niçin baskı altında? Beş tane temel sebebi var. Türkiye cari işlemler açığı veriyor. Yılın ilk beş ayında 25 milyar dolara yakın bir cari işlemler açığı söz konusu. Bu sizin döviz dengenizin açık vermesi demek. Demek ki oradan ciddi bir döviz talebi geliyor.
Türkiye’den sermaye çıkıyor. Özellikle portföy yatırımlarında çok ciddi bir sermaye çıkışı var. Yılın ilk altı ayında yaklaşık 8-10 milyar dolara yakın bir çıkış var. Yani hisse senetleri piyasasından, kamu kağıtları piyasasından, swap piyasasından yabancıların bir çıkışı var. Türkiye’ye yabancı sermaye de girmiyor. Ne doğrudan yabancı yatırım giriyor ne de portföy yatırımı giriyor. Netice itibariyle enflasyon yükseliyor. Enflasyon yükselmeye devam ediyor ve Merkez Bankası’nın rezervi yok. Merkez Bankası’nın rezervleri eksi 62 milyar dolar mertebesinde. Bu beş faktör ortadayken siz bu kararla dövizin üzerindeki ateşi alamazsınız. Bu karar şimdi cari açık problemini halletmiyor. Sermaye girişi problemini halletmiyor. Sermaye çıkışı problemini halletmiyor. Hatta bu karar sermaye çıkışlarına bile yol açabilir. Rezerv problemini halletmiyor. Çünkü zaten bu şirketlerin döviz varlıkları bankalarda duruyor. Bankaların zaten bu dövizlerin bir kısmını karşılık olarak Merkez Bankası’nda tutuyor. Bir kısmını da swap yoluyla Merkez Bankasına borç veriyorlar. Enflasyon problemini de halletmiyor. Buradan bir netice elde edebilmek mümkün değil.
Doğru, geçici bir gevşeme oldu. Bir miktar gevşeme yine arka kapı satışları nedeniyle ve bir miktar da turizm nedeniyle döviz girişindeki iyileşme nedeniyle oldu. Karar dolayısıyla biz hazine faizlerin gevşediğini görmedik. Kurda geçici küçük miktarda düşüş söz konusu oldu. Buradan kalıcı önemli bir sonuç elde edebilmek mümkün değil.
Şimdi 15 milyon konusu da önemli. Türk lirası cinsinden konuşunca yüksek bir rakam gibi gelse de döviz cinsinden şirketler için yüksek bir miktar değil. Şirketlerden “İleride kullanacağımız para” şikayetleri yükseliyor. Bu başka bir tehlikeye yol açabilir mi?
Şirketler buna tepki vermeye başladılar. Nakit ve mevduat olarak tutmak yerine başka bir enstrümana kayabilirler. Döviz cinsinden tahviller alabilirler. Çünkü onlar kapsam dahilinde değil. Sadece niteliği değişmiş olur. Bir miktar yurt dışına kaydırabilirler. Yurt dışında özel amaçlı şirketler kurarak oraya kaydırabilirler. Döviz varlıklarını gerçek kişiler adına kaydırılabilir. Çünkü şirket ortakları adına bu nakit varlıklarının tutulmasının herhangi bir engeli yok.
Bu karar dış ticaret açığını kısa dönemde artırabilir. Şirketler o nakit varlığı ara mal ithalatı için veya diğer ithal girdiler için kullanıyorsa o ithalatı öne çekebilir. Dolayısıyla biz ithalatta da bir sıçrama görebiliriz. Varsa mesela borçları, borçlarını erken ödeyebilir. Yani o da yine ülkeden bir anlamda zamanından önce kaynak çıkışına sebep olabilir. Yabancı para cinsinden borçlanmayı arttırabilir. Çünkü yabancı para cinsinden borçlanmanın önünde de bir engel yok.
En önemlisi de eğer şirketler kredi kullanımını azaltabilirler. Bu da yatırımın düşmesi demek. Üretimin düşmesi demek. İstihdamın düşmesi demek. Hükümetin almış olduğu kararlar söyledikleriyle tamamen tutarsız.
Gelelim korkulan o senaryoya. Sermaye kontrolü kavramını çok sık duyar olduk. Siz bu ihtimali görüyor musunuz?
Sermaye kontrolleri çok geniş bir yelpaze. Beyazdan başlayıp, açık gri, koyu gri, siyah, simsiyah diyebileceğimiz bir yelpaze var sermaye kontrollerinde. Simsiyah kategori döviz çekişlerinin kontrol altına alınması, döviz transferlerinin kontrol altına alınması bankaya gittiğiniz zaman mevduatınıza erişememeniz demek. Türkiye için böyle bir düşünce, böyle bir niyet olmadığını hükümetin kendisi de defalarca dile getirdi. Biz de bunun böyle olmasının çok büyük bir tehlike olacağını, çok büyük bir yıkım olacağını altını çizerek söylüyoruz. Yani Türkiye simsiyah sermaye kontrollerini kaldırabilecek bir durumda değil.
Maalesef hükümet adım adım sermaye kontrolü diyebileceğimiz uygulamaları sıkılaştırıyor.
O eski kara kambiyo rejimi dediğimiz dönemleri hatırlar olduk. Döviz bulundurmanın suç olduğu günleri kastediyorum. Hükümet yavaş yavaş oraya doğru adımlar atıyor.
Türkiye’nin 2001 krizinden sonra girmiş olduğu bir yol vardır. Bu yolun da üç tane sac ayağı vardır. Bunlardan birisi enflasyon hedeflemesidir. İkincisi serbest dalgalı kur rejimidir. Üçüncüsü de serbest kambiyo rejimidir. Bu hükümet maalesef bunların hepsini terk etti. Enflasyon hedeflemesini terk etti. Arka kapı döviz satışlarıyla serbest dalgalı kur rejimini terk etti. Şimdi bu tür uygulamalarla da serbest kambiyo rejimini maalesef ciddi biçimde zayıflatıyor.
Sizin söylediklerinizden hükümetin atması gereken adımları atmadığını ve sorumluluğu da almadığını anlıyorum…
Siz politika faizini siyasi talimatla baskı altında tutuyorsunuz. Enflasyon bu arada patlıyor. Reel faizler ciddi anlamda eksiye düşüyor. Bunun enflasyona ve cari işlemler açığına bir yansıması oluyor. Sizin yapmanız gereken öncelikle politika faizi üzerindeki bu politik baskıyı ortadan kaldırmanız. Merkez Bankası üzerindeki bu baskıyı ortadan kaldırmanız. Şimdi siz bu baskıyı ortadan kaldırmadan, hele hele enflasyon yükselirken bu tür adımlarla ne yapıyorsunuz? Bir taraftan büyümeyi zora sokuyorsunuz, bir taraftan da vatandaşları zora sokuyorsunuz. Enflasyon alıyor başını gidiyor. Vatandaşın alım gücü zaten yetersiz. Vatandaş da tabiri caizse ekmeği bile kredi kartıyla alıyor. Siz öbür öte taraftan da vatandaşın kredi kullanımını çok daha zorlaştırıyorsunuz. Bu çözüm değil ki. Siz yapmanız gereken işi yapmıyorsunuz. Gelip yükü vatandaşın sırtına yıkıyorsunuz.
Bu hükümetin yapmış olduğu bütün uygulamalarda bu var. Hükümet riskleri önlemiyor, azaltmıyor. Tam tersine atmış olduğu adımlarla riskleri büyütüyor. Öte taraftan sorunları çözmek yerine bunları sanayicinin sırtına transfer ediyor. İşte BDDK kararı bunun bir örneği. İhracatçıların sırtına transfer ediyor. Yüzde 40 döviz devirleri bunun bir örneği. Vatandaşın sırtına transfer ediyor. İşte tüketici kredileriyle ilgili alınan önlem bunun bir örneği. Bunun bir örneği. Yani bu hükümetin çarpık iktisat yönetiminin, ekonomi yönetiminin bir yansıması bu. Politika faizi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, kurumların bağımsızlığı noktasında doğru adımı atsa zaten bu tür adımlara ihtiyaç kalmayacak.
DEVA Partisi olarak eleştirdiğiniz durumları değiştirebilecek misiniz?
Kesinlikle! Biz Türkiye’nin hem potansiyelinin hem kaynaklarının karşı karşıya kaldığı sorunları aşmak için yeterli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıların, sorunların kaynağının da bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, kötü yönetim anlayışı, kurumların çökertilmesi olduğunu ve insan kaynağının, liyakatin, ehliyetin yok edilmesi olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu hükümet sorunların kaynağı. Bu sistem sorunların kaynağı. Bu hükümetin, bu sistemin sandıkta değişmesiyle beraber tekrar Türkiye çok hızlı bir büyüme ve gelişme performansı ortaya koyacaktır. Bizim buna inancımız tamdır.
Sandık ufukta göründüğü andan itibaren Türkiye’de işler bir miktar düzelecektir. Ama bu düzelme hükümetin atmış olduğu adımlardan dolayı değil, hükümetin sandıkta değişeceğine olan inancın güçlenmesinden dolayı olacaktır. DEVA Partisi olarak da biz zaten bu yönde hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.