Cumhuriyet gazetesini yayınlayan Cumhuriyet Vakfı’ndaki yönetim değişikliğinin ardından istifa eden gazeteci Aydın Engin, Cumhuriyet’e ‘darbe yapıldığı’na dair görüşe katılmadığını belirterek, “Ortada bir darbe falan yok” dedi.
Engin, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet’in yeni yönetiminden memnun mudur sizce?” sorusuna “Elbette memnundur” diye cevap verdi.

Fotoğraf: DHA
Vakıf seçiminde yönetimin değişmesi sonrası gazeteden ayrılan isimler şöyle: Genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, yazıişleri müdürü Bülent Özdoğan, Faruk Eren, yazarlar Hakan Kara, Aydın Engin, Çiğdem Toker, Kemal Can, Ceyda Karan, Nazan Özcan, Dilek Şen, Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş, Melis Alphan, Bülent Şık, Barbaros Şansal, Binnaz Saktanber, Ahmet Tulgar, Mirgün Cabas, okur temsilcisi Güray Öz, cumartesi ekinin yönetmeni Zeynep Miraç, pazar ekinin yönetmeni Tayfun Atay, internet sitesi sorumlusu Bülent Mumay.
Cumhuriyet davası’nda gözaltına alınan isimlerden biri olan Engin, gazetenin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu’nun tutuklu olduğu sürede gazeteyi yönetmişti.
‘Ortada bir darbe falan yok’
gazete.taz.de’den Tunca Öğreten’e konuşan Engin, “Gazetenin bugünkü hali size ne hissettiriyor?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Cumhuriyet adına mutlu değilim. Hatırlayın Cumhuriyet, Mayıs 2015’te Suriye’deki cihatçılara askeri mühimmat taşırken jandarma tarafından durdurulan Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’ların haberini yapmıştı. O günden beri de karşımızda gazeteyi susturmak için çeşitli yollar deneyen bir iktidar var. Bunun için yargı yoluyla Cumhuriyet Vakfı’nın seçimini iptal ettirmek istediler; arkadaşlarımızın bazılarını hapse attılar. Gazete içerisinde de bizden hoşnut olmayanlar vardı. Hatta bazıları gidip mahkemelerde şahitlik dahi yaptı. Gazete içinde imza toplayıp, vakıf yönetimini ele geçirmek isteyenlerle uzlaşmamız için imza toplayanlar da oldu. Dolayısıyla şimdi bu insanların, gazete yönetiminde olması beni kederlendiriyor, bazen de öfkelendiriyor.”
Bugün yönetime gelen isimlerle o günlerde ‘mesleki ve ahlaki olarak uzlaşma sağlama’nın söz konusu olamayacağını söyleyen Engin, vakfın başına gelen ‘Alev Coşkun ve adamları’nın Cumhuriyet davasında ‘savcı şahitliği’ yaptığını savundu.
Engin şöyle devam etti: “Ayrıca bunlar, aşırı milliyetçi olarak tanımlayabileceğim, ultra Kemalist ideolojiye sahip insanlar. Yani Kürt sorununda çözümü askeri yöntemlerde arayan, Avrupa Birliği ile ilişkileri Batı emperyalizmi olarak tanımlayan isimlerdi. Neticede o gün bir demokrasi mücadelesi verdik ve başarılı da olduk. Bugünse Cumhuriyet, tam olarak susturulmuş olmasa da gücünü kaybetmiştir.”
Cumhuriyet’e ‘darbe yapıldığı’na dair görüşe katılmadığını söyleyen Engin, “Ortada bir darbe falan yok” dedi.
‘Selçuk, iki kanat arasındaki dengeyi iyi kurdu’
Engin şöyle konuştu: “Evet, mahkemeler Tayyip Erdoğan’ın, bağımsız da değiller. Ancak öyle ya da böyle vakıf seçimi bir mahkeme kararıyla yenilendi. Ve yeniden yapılan seçimde iyi örgütlenmiş olan, ideolojik çizgide bir araya gelmiş insanların sayısı daha fazlaydı. Dolayısıyla ultra Kemalistlerle daha özgürlükçü, daha demokrat, bağımsız gazetecilik yapmak isteyenler arasındaki mücadeleyi biz kaybettik. Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir. Örneğin, şair Nazım Hikmet’in fotoğrafını üstüne tükürülmesi için bastıklarını söyledikleri de olmuştur; faşist İtalya’ya selam yollayan manşetler yaptıkları da… Gazetelerin tarihlerinde böyle zikzaklar olur. Ama Cumhuriyet’te bu daha serttir. Gazetede her dönem nasyonalistlerle özgürlükçüler arasında bir ayrışma vardı. 90’lı yıllarda yazı işleri müdürlüğü yaptığım dönemde de çok yaşadım. Ancak 1991’den 2010’a dek gazetenin başında olan İlhan Selçuk, iki kanat arasındaki dengeyi iyi kurabilmiş bir yöneticiydi. Selçuk’un ölümüyle bu iki kanat arasındaki çekişme daha da sertleşti.”
Vakfın açıklamasındaki ‘Uğur Mumcu gazeteciliği’ ifadesi hatırlatılan Engin, “Aslında o açıklamada Uğur Mumcu’nun Kemalist kimliğine vurgu yapılıyordu. Kemalist derken de, Kemalistleri bir bütün olarak ele almamak gerekir. Laiklik dinine tapan Kemalistler var, bir de laikliği savunan Kemalistler. İkisi arasında da ciddi nüans var. Mumcu, benim iyi arkadaşımdı. Gazeteciliğe aynı gün başladık. Aramızda da ideolojik olarak her zaman dostça bir itiş kakış vardı. Rakı masasında bana ‘İşçileri kafaya takmışsın. Bir araba dolusu işçiyi bilinçlendireceğime, bir albay bilinçlendiririm daha kestirme olur işler’ diye takılırdı. Bu elbette bir espriydi ama aynı zamanda bir bakış açısını da yansıtıyordu. Dolayısıyla arkadaşların ‘Uğur Mumcu gazeteciliği’ tanımı bana bir şey ifade etmiyor. Bu gazetede Mumcu gibi araştırmacı gazetecilik yapan pek çok insan oldu” dedi.
‘Gazeteyi Atatürkçü çizgiden saptırdılar’ demek istiyorlar’
Akın Atalay’ın vakfın başına geçmesiyle gazetede bir yenilenme yaşandığını ve ‘Kemalist olarak tanımlanamayacak isimler’in yazmaya başladığını aktaran Engin, bu değişimin gazetenin ‘Kemalist kanadı’nda tepkiye neden olduğunu söyledi.
Vakfın açıklamasındaki ‘Atatürk Cumhuriyeti’ tanımlamasıyla ilgili “30’ların Atatürk’ünden mi yoksa yüzünü Batı’ya dönmüş modern bir Türkiye yaratmak isteyen Atatürkçülükten mi bahsediyoruz?” yorumunu yapan Engin, “O metinde aslında bizim yönetimimizi kastederek ‘Bunlar Atatürkçü değiller, gazeteyi Atatürkçü çizgiden saptırdılar’ demek istiyorlar. Bu benim için içi boş bir tanımlama. Olsa olsa bizi lekelemek için kullanılmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
‘Erdoğan memnundur’
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet’in yeni yönetiminden memnun mudur sizce?” sorusuna “Elbette memnundur” diye cevap veren Engin, “AKP 2002’de iktidara geldiğinde, Gülen Cemaati onun koalisyon ortağıydı ve pek çok suçu birlikte işlediler. Erdoğan, AKP hükümetine darbe yapacağı gerekçesiyle Cemaat’e bağlı yargı mensuplarınca başlatılan Ergenekon davalarının savcısı olduğunu kendi söylüyordu. Erdoğan’ın izni olmadan o generaller tutuklanamazdı. Daha sonra Gülen Cemaati ile düşman olunca yeni ortaklara ihtiyaç duydular. Ergenekon yargılamalarında tutuklanan generalleri dışarı çıkardılar ve kilit görevlere atadılar, itibarlarını da iade ettiler. Eski Ergenekoncular artık Erdoğan’a yakın duruyor. Tüm bu anlattıklarımı birleştirdiğimde, bugünkü Cumhuriyet yönetiminin de Erdoğan ile aynı pencereden baktığını söyleyebilirim” diye konuştu.
‘Gençleri tatmin edecek bir Cumhuriyet de olmayacak’
Basılı Cumhuriyet’i bayiden alanların sayısının 40 bin civarında olduğunu aktaran ve bu sayıda düşüş beklemediğini belirten Engin, “Ancak gazetenin yayın politikasını önemseyen, ‘Ah gazete elden gitti’ diyecek olanlarsa Cumhuriyet’i internetten okuyan yaklaşık bir buçuk milyon kişi. Düşerse dijital okurdaki sayı düşer. Ayrıca bundan böyle gençleri tatmin edecek bir Cumhuriyet de olmayacak. Çünkü gazeteye, aynı dokuma kumaşından çıkan bıktırıcı bir Kemalizm, Atatürkçülük ve laisizm söylemi hakim olacak. Farklı bir ses çıkmasına izin vermeyecekler gibi geliyor bana” dedi.
Engin, “Gazeteyi yönettiğiniz dönemde, sonradan pişman olduğunuz, ‘Keşke yapmasaydık’ dediğiniz haberler oldu mu?” soruna da yanıt verdi: “Oldu tabii, olmaz mı? Mesela cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece Tayyip Erdoğan’ın karşısında aday olduğu için CHP’nin adayı Muharrem İnce’ye fazla prim verdik. İnce’yi eskiden beri tanıyan, politik çizgisini bilen bir gazeteciyim. Onu bu kadar yukarı çıkarmamız doğru değildi.”