MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay’a meslekten men edilmesi talebiyle dava açan Ceyhun Ülker’in eşi Hürriyet Ülker, “Bu tek başına bizim sorunumuz değil. Sağlık Bakanlığı’nın, onu konuşturanların da sorumluluğu, suçu var” dedi.
Ceyhun Ülker, iki ay önce kanser tedavisi görürken vefat etti. Eşi davayı sürdürmekte kararlı: “Başka insanlar benzer sorunları yaşamasın.”
Ailenin avukatlığını İlhan Cihaner üstlendi. İlk duruşma 21 Ocak’ta İstanbul Anadolu Adliyesi 4’üncü Tüketici Mahkemesi’nde görülecek.
Ülker’den Karatay’ın eşine uyguladığı tedaviyi ve dava sürecini dinledik. Ancak Ülker ailesini anlamak için, Karatay’ı da anlatmak lazım.
Türkiye 68 yaşında tanıdı
Türkiye Karatay’ı 68 yaşında tanıdı. İlk kitabı 2011’de Hayy yayınevince basıldı. Yayınevinin sahibi Rauf Baysal (kitaplarını bastığı, arkadaşı Dr. Ümit Aktaş’ın tavsiyesiyle aşı olmamış ve Covid-19 nedeniyle vefat etmişti) aynı zamanda halkla ilişkiler şirketi Medyaevi’nin kurucu ortaklarındandı. Karatay’ın ilk kitabını bastıktan sonra, halkla ilişkiler firması devreye girdi. Sayfa sayfa röportajlar, haberler peş peşe geldi.
Profesyonel tanıtım desteğiyle Karatay adını hızla duyurdu. Diğer hekimlerden farklı şeyler anlatıyordu. İlgi çekti. Ekranlar Karatay’ı, Karatay ekranları çok sevdi. Konuşurken arkasına kitaplarını aldı, reklamını bizzat kendisi de yaptı.
İlacı kes ama vitaminleri yut!
Şehir şehir gezdi, ‘Karatay tıbbı‘nı anlattı.
Kısa zamanda aralarında hekimlerin ve gazetecilerin de bulunduğu ciddi bir ‘hayran‘ kitlesi oluştu.
Aslında ilk günden iddiaları bilim dünyasında tepkiyle karşılandı.
Karatay’a göre ise halk sağlığını, gerçek tıbbı savunan kendisiydi, diğer hekimler ‘ilaç üreticileri‘ne çalışıyordu.
Öte yandan Karatay’ın reçetelerinin uygulanması kolay. “Kolesterol faydalı” diyor. Çoğu ilacı kesiyor, yerine kaşık kaşık tuz yediriyor, farklı vitaminler, mineraller yutturuyor. İlaç firmalarının tek derdinin para kazanmak olduğunu öne sürerken, yüzlerce liralık etkisi kanıtlanmamış vitaminler, mineraller (bunları üretenler de ilaç firmaları) reçeteliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın kongresinde konuştu ve imza günü yaptı
Karatay, 13 yılda 10 kitap yayınladı. ‘Halk sağlığı‘na yönelik olduğunu iddia ettiği kitapları hep çok sattı. Tıp kongrelerinde konuşmalar yaptı. Ekranlara çıktığında çok izlendi, haberleri okundu ve tıklandı.
O kadar hasta devşirdi ki çalıştığı özel hastanede ona muayene olabilmek için iki yıl sıra beklemek gerekiyordu.
Halk sağlığını koruma sorumluluğu bulunan Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği ilk geleneksel tıp kongresinde Karatay’a hem konuşma hem de imza günü yapıldı.
Adının önünde ‘Prof. Dr.’ ünvanı taşıyan, ‘tatlı sert hoca‘nın anlattıklarını dinleyenler inanmaya devam ediyor. Didaktik konuşmaları korkusuzluğuna, müdanasızlığına yoruluyor. ‘Bilimsel gerçekler‘i sadece onun anlatma cesareti gösterdiği sanılıyor. O kadar ikna edici ki bazı hekimler bile kendi yakınlarını aksine inandıramıyor.
Anlattıklarını yalanlayanlar, doğruyu söyleyenler onun kadar yer bulamıyor, seslerini duyuramıyor. Hoş başta ‘meslek büyükleri‘yle ‘ortalık yerde‘ çatışmak da istemediler.
Ve ipin ucu iyice kaçtı.
İşte bu ortamda Karatay’a inanmak, güvenmek zor değil.
İç mimar Ceyhun Ülker, Karatay’ın anlattıklarından etkilenen binlerce insandan sadece biri.
30’a yakın soruşturma dosyası var
Bazı hekimler ve uzmanlık dernekleri meslek örgütlerine defaatle şikayet etti, dava açtı. Bağlı bulunduğu İstanbul Tabip Odası’nda hakkındaki şikayetler nedeniyle 30’a yakın soruşturma dosyası oluşturuldu. Para ve meslekten men cezaları aldı. Kimi mahkemeden döndü. Türk Tabipleri Birliği Onur Kurulu’nda halen görüşülmeyi bekleyen dosyaları var.
Ama Karatay’ı kimse ve hiçbir ceza durduramıyor. Kendi adını verdiği diyeti önermeye, bazı hastalıkları reddetmeye, ilaçları, aşılarıysa kötülemeye devam ediyor.
İki ay evvel, 61 yaşındaki eşini yemek borusu kanserinden toprağa veren Hürriyet Ülker, Sağlık Bakanlığı’nı ve sessiz kalan hekimleri suçluyor:
“Bu tek başına bizim sorumuz değil. Popülaritesi yüksek bir kadın çıkıyor, kitaplar yazıyor, bütün ekranlarda, youtube videolarında doğru olmayan bilgiler veriyor. Buralarda onu konuşturanların da sorumluluğu var. Sağlık Bakanlığı bizim sağlığımızı korumuyor. Bilim dünyası buna karşı keskin tavır almaktan imtina ediyor. Ben siyaset bilimi eğitimi görmüş biriyim, Karatay’ın anlattıklarının gerçekliğine, bilim içi saptamalarına ne kadar aşina olabilirim ki? Hiç kimse bu ülkede sağlık açısından güvende değil.”
‘Dört yıl kulağa güzel gelen şeyler söyledi’
Ülker insanların da kendilerine daha kolay uygulanır şeyler söyleyenlere inanmayı tercih ettiğini söyledi:
”Bütün doktorlar eşime ‘Tuzu keseceksin, tansiyon ilaçlarını kullanacaksın, by-pass ameliyatı olacaksın’ derken, Karatay, ‘Onlar zaten kesip biçmeyi çok severler, bu sistem böyle kurulmuş, kapitalist sistem. Alet olmayın, onlar doktorluk yapmıyorlar. Siz kalp hastası değilsiniz, beslenme, yaşam biçimi sorununuz var. Bunları düzeltmeniz gerekiyor’ diyor. Bunlar kulağa güzel gelmiyor mu? İnandık, hata ettik.”
‘İsyanım var’
Peki dava açmak için neden beklediler? Pandemiden önce İstanbul Tabip Odası’na başvurmuşlar. Dosya henüz karara bağlanamadı. Tüm hayatı değişen Ceyhun Ülker bu arada yasal girişimlerde de bulundu ve mahkeme yoluna gitti. İlk duruşmaya ömrü yetmedi. Ancak eşi sonuna kadar gitmeye kararlı:
“Bu davayı da sonuna kadar yürüteceğim. İnsanların hastalanmamasını istiyorum. Karatay bizim davamızla ilgili ‘İtibar suikasti yapılıyor’ diyor. Pahalı bir hastanede, fazla pahalı bir muayene ücreti ödeyerek dört yıl boyunca gitmişiz, dediklerini yapmışız, yükselen değerleri sorduğumuzda, ‘siz mi doktorsunuz, ben mi’ diye azarlanmışız, böbreğimizi, sağlığımızı kaybetmişiz. Nihayetinde eşim öldü. Bunun adı ‘itibar kaybettirmek’ mi oluyor?
Eşim için alkolik diyor. Eşim alkolik değildi. Bunu söyleyerek itibar suikasti yapan kendisi. Eşim gibi sıkıntı yaşayan çok insan var. Ama dillendirmeye korkuyorlar.”
Ülker Karatay’a inandıkları için kendini de sorumlu hissediyor: “Uluslararası bir şirkette yıllarca yöneticilik yaptım. Mantıklı, analitik düşünürüm, objektif bakmaya çalışırım. Buna nasıl izin verdim diye kendimi affedemiyorum. İsyanım var, gerçekten. Böyle olamaz, hurafelere inanıp başka insanlar ölmesin artık. İnsan hayatı bu kadar hafife alınmasın.
Bizim dayanışmaya, cesarete ve doğruları savunacak insanlara ihtiyacımız var. Doktor camiasının da buna katılması lazım.”
Dört hastane bypass önerdi
Öte yandan Ceyhun Ülker, gazeteci arkadaşı Özcan Yaman’a yazdığı bir e-postada yaşadıklarını anlatmış ve sesini duyurmak için yardım istemişti. Bu e-postaya göre özetle:
Beş damarı tıkalıydı, kamu ve özel dört ayrı hastanedeki hekimler by-pass olması gerektiğini söylemişti. Bir taraftan ilaçlı tedaviye devam ederken diğer taraftan da ameliyat konusunda -doğru kurum, doğru hekimi bulmak için araştırmalar yapıyordu.
2016 başlarında televizyonlarda yayınlanan programlardan izleyerek tanıdı ve giderek de inandırıcı bulduğu Karatay’a muayene oldu. Karatay anjiyo raporlarına bakmadı ve şöyle konuştu:
“Onlara gerek yok. Siz kalp hastası değil şeker hastasısınız. Sorun yaşam biçiminizde. Yaşam biçiminizi değiştirmeniz halinde şikayetleriniz de son bulacak ve sağlığınıza kavuşacaksınız. Bu güne dek kullandığınız tüm ilaçlar iptal (stop), bunlara artık ihtiyacınız olmayacak.”
Tansiyon hastasına Karatay reçetesi: Bol bol tuz!
İptal ettiği ilaçların yerlerine yüksek tansiyonu için hafif dozda bir ilaç verdi. Ama asıl tedavinin doğal tedavi olacağını ekledi ve reçeteyi yazdı: ‘’Bol tuz…’’ Günlük 3 litre suyu, her bir bardağın içerisine bir tatlı kaşığı kaya tuzu atıp karıştırarak içmesini önerdi. Bu tedaviyle kısa sürede tansiyonunun dengeleneceğini söyledi.
Tansiyonu düşmek yerine artmaya başlayınca da tuz tedavisini aksatmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu. Ek olarak bazı vitamin iğneleri, hapları ve iyot takviyesi verdi. İkinci seneye gelindiğinde tansiyonu 23/15, kreatin seviyesiyse sınır değere ulaşmıştı. Karatay bunu da tansiyonun kişiye özel olduğunu söyleyerek açıkladı. Dolayısıyla bu sonuçları doğaldı, merak etmemeliydi. Ülker üç yılın sonunda düz yolda yürüyemez hale geldi. Anjinaları (kalbe giden kan akışının azalmasıyla meydana gelen bir tür göğüs ağrısı) sıklaştı. Bu ciddi bir kalp krizi riskiydi. Kreatinin değeri, böbreklerin iflasını haber veriyordu.
Bağışıklığı baskılayan ilaçlar kansere zemin hazırlamış olabilir
Son gidişinde Karatay, “Bu durumda kalp krizi riskinizin olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bir de yine bu sonuçlara göre böbreklerinizi de kaybettiğiniz anlaşılıyor. Tedavi sona erdi, artık bana gelmenize gerek yok” dedi.
Devamında Ülker by-pass, böbrek nakli oldu. Bütün yaşamı değişti. Yoğun ve süreğen bir medikal tedavi süreci başladı. Organ reddini önleyen ilaçlar bağışıklık sistemini baskılıyor. Belki de bu yüzden yemek borusu kanseri oldu. Acıbadem Hastanesi’nde kanser tedavisi sürerken, eşinin iddiasına göre burada yaşanan başka ihmallerle yaşamını yitirdi.