Politik açıdan IMF’ye sıcak bakılmıyor olsa da IMF ile imzalanacak bir programın en büyük katkısı ekonomi yönetiminin hala sağlayamadığı güven sorununu aşma konusunda olacaktır. IMF programı, ekonomik istikrar politikaların devamlılığı konusunda gerek yurt içi gerekse yurt dışı yatırımcılara sunulan önemli bir havuç olabilir.
Bir diğer taraftan Hükümetin borçlanma maliyeti konusunda da önemli bir alan açabilecektir. IMF kredilerindeki faiz oranı %2-3 bandında değişirken Hazine’nin Eurobond faiz oranları %10 bandında seyrediyor. DİBS tarafında ise sabit faizli borçlanmanın ağırlıklı ortalama maliyeti, son bir yılda, %10’lardan %35 civarına yükseldi.
Ayrıca IMF tarafından sağlanacak yüklü bir finansman girişi; yurt dışından fon girişini ve yurt içi yerleşiklerin TL’ye dönüşünü tetikleyerek, programın başarısını hızlandırabilecek önemli bir kaldıraç olabilir.
Peki, IMF’den ne kadar finansman sağlanır? Sıkça karşılaştırıldığımız Arjantin, 2018 yılında IMF ile $57 milyar büyüklüğünde bir anlaşmaya imza atmıştı. Türkiye ekonomisinin büyüklüğünü göz önünde tutarsak, IMF ile imzalanan bir anlaşmanın bundan çok daha büyük olabileceğini söylemek pek de yanlış olmaz.
IMF ile anlaşmanın en önemli getirisi ise yapısal bir ekonomi programı olacaktır. Para, maliye, finansal ve yapısal sorunları birbiriyle örüntülü ve kapsayıcı politikalarla ele alınması, Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözmeye yönelik önemli bir adım olacaktır. 2000’li yıllardaki yüksek büyümenin ardında, kamu maliyesi ve finansal sektördeki sorunları ele alan; para, maliye ve finansal sektördeki kurumsal yapıyı güçlendiren politikaların etkisinin önemli olduğunu hatırlamak gerekir.
Son olarak; IMF şart mı? Hayır, değil. Ama daha uzun, daha maliyetli ve politik konjonktürdeki değişime karşı kırılgan.