MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Geçenlerde Gazete Duvar’da Evrim Deniz’in bir röportajını okudum: Kadın kuaföründe kadına şiddet hikayeleri: Dünyanın çivisi çıkmış. Röportajı beğendim; daha doğrusu, Evrim Deniz’in saç kestirmek için gittiği kuaförden böyle bir röportaj çıkarmış olması, bunu yazmayı düşünmesi hoşuma gitti. İyi gazeteci kumaşı. Okuduğum birçok röportajdan iyiydi Evrim Deniz’inki, ama yine de hepsinde gördüğüm bazı yanlışlar, sorunlar vardı. Az bir çabayla iyisi yapılabilirmiş gibi geldi bana.
Bu röportaj benim önüme gelse nasıl müdahale ederdim, neye benzemesini isterdim? İşte bunu burada gösterebilmek için ikili bir yapı kurdum. İlkinde Evrim Deniz’in metninde itiraz ettiğim, değiştirdiğim, düzelttiğim yerleri işaretledim, atılması gerekenlerin üstünü çizdim, gerekçelerimi de italikle yazdım.
Değiştirilmesi gereken yalnız bunlar değildi, ama öbürlerini orijinal metin üstünde göstermem zordu ve karışıklığa yol açardı. Onun için burada işaretlediğim ve işaretlemediğim sorunların giderilmiş halini ayrı bir metin olarak yazdım; ikinci sırada da onu göreceksiniz.
Orijinal:
Kadın kuaföründe kadına şiddet hikayeleri: Dünyanın çivisi çıkmış
Kadın kuaförleri kadınlar için bir terapi alanı gibi. Tek bir işlem için gitseniz de sıra beklerken çeşitli hikayeler dinleyerek başkalarının hayatına misafir oluyorsunuz. Diyarbakır’ın her mahallesinde en az iki tane bulunan kadın kuaförlerinde, hiç beklemediğiniz bir anda tanımadığınız bir kadının hikayesini dinleyebilirsiniz. Bazen saçınız fönlenirken, bir kadının kocasıyla tanışma hikayesini, bazen de kaş aldırırken sevilmeyen “görümce” ya da “kaynana” dedikodusu içinde bulursunuz kendinizi.
Diğer mekanlara nazaran özel hayat daha rahat anlatılıyor bu salonlarda. Çünkü adı üzerinde “kadın kuaförü”. Yani bu salonlar kadınlara ait mekanlar.
Fakat son dönemlerde Türkiye’de ve Diyarbakır’da artan kadına yönelik şiddet, kadınların başlıca konuşma konularından biri gibi görünüyor.
Saç kestirmek için gittiğimiz bir kuaförde içerinin kalabalık olduğunu görmek önce bizi biraz üzüyor. (Muhabirin üzülmesinin konuyla hiçbir ilgisi yok, muhabirin işi yok burada.) Hava çok sıcak ve kuaförde ağda odası dışında klima yok. Şunu da belirtmek gerekli: Birçok kuaför, klima olsa da elektrik faturasından tasarruf etmek için açmıyor.
(Bu giriş bölümüne hiç gerek yok, at, çünkü bir türlü hikayeye, insanlara gelemiyoruz. Burada söylenenlerden gerekli gördüklerimizi hikayenin içinde uygun yerlere yedirmek daha iyi.)
‘POLİSE GİTMEK ÇÖZÜM MÜ?’
(Bu yazıdaki bütün arabaşlıkları atmak gerek, bariyer işlevi görüyor, yazının akışını bozuyor, duraklatıyor. Uzun bir röportaj değil zaten. Ayrıca arabaşlıklar da bayağı didaktik. Uzun yazılarda bir nefes aralığı için iyidir arabaşlık. Kimi yazılarda da metnin duraklarını, bölümlerini gösterir, ona da tamam, ama burada saçma.)
Havin’in işlettiği kuaföre girince genç bir kadın ne işlem yaptıracağımızı soruyor. İşe yeni başlamış olmalı. (Saç kestirmek için gittiğini söylemiştin, onu kullanmak yeter, kendimizi anlatmamalıyız, eğer hikayenin doğrudan parçası değilsek.) Havin, birçok genç kadını kuaför olarak yetiştiriyor. Bekleme koltuğuna geçip oturuyoruz. Bizden önce üç kişinin işlemi var. İçeride bekleyenler, Havin’in saçını boyadığı 20’li yaşlardaki bir kadının anlattıklarını dinliyor. Kadın yeni evlenmiş fakat eşiyle birlikte kayın validesinin evinde yaşıyor. Yeni ev tutacak paraları yok. ‘Zaten Diyarbakır’da ev kalmadı’ diyor bunları anlatırken. (Diyarbakır’da niye ev olmadığını anlasak iyi olurdu, sen biliyor olmalısın, bize de söyle.)
Yanımızda oturan 50’li yaşlardaki Halime hanım bize dönüp, ‘Bununki de dert mi?’ diye soruyor. Bana evli olup olmadığımı da soruyor. Evli olmadığımı öğrenince, ‘Evlenme kızım’ diyor. “Bak bizim karşı daireye genç bir çift taşındı. Kız her gün dayak yiyor. Küçük de bir kız. Evlendirmişler onu, eziyet çekiyor.’’
Havin çalışırken bir yandan Halime’yi dinliyor. (Şimdi soru soracak, demek ki dinliyor zaten, boş cümle. At!) Polise gidip gitmediklerini soruyor Halime’ye. Kayın validesi ile yaşamaktan şikayetçi olan kadın Havin’e cevap veriyor: ‘’Gitse ne olacak sanki, polise gitmek çözüm mü?”
HİKAYELER HEP AYNI
Halime hanım, kadının defalarca polis çağırdığını anlatıyor. Hatta bir iki kez genç kadının çığlıklarına dayanamamış, kendisi polis çağırmış: “Polis defalarca geldi, kızın kocasını alıp götürüyorlar, adam ertesi gün elini kolunu sallayarak geliyor. Adam eve gelince öfkeden bir daha dövüyor kızı” diye anlatıyor genç kadının yaşadıklarını. (Hiç gerek yok, zaten kadının yaşadıklarını anlatıyordu ya. At!)
Halime hanım kendi evlilik hikayesini de anlatıyor. Öğreniyoruz ki aslında onun da acıyarak söz ettiği komşusu genç kadından farklı bir hayatı olmamış. 15 yaşındayken, o zaman 30 yaşında olan kocasıyla evlendirilmiş. “Arsa karşılığında” evlendirildiğini de söylüyor. Senelerce şiddet görmüş, hatta bazen aylarca evden bile çıkamamış. Ta ki kocası hastalanıp elden ayaktan düşünceye, çocukları büyüyüp annelerini savununcaya kadar. Bunları anlatırken gözleri doluyor Halime hanımın. Kuaförde çalışan genç bir kadın su getiriyor ona.
LEYLA, ÇOCUKLUK ARKADAŞI İÇİN ÇÖZÜM ARIYOR
Havin, ‘’Sen anlatırken bile dayanamıyorsun Halime abla, o küçük kız nasıl dayansın bu şiddete? Polis bir şey yapmıyorsa biz kadın kurumlarına haber verelim” diyor. Halime’nin telefon numarasını istiyor, genç kadının yaşadıklarını kadın kurumlarıyla paylaşmak için.O ana kadar sadece konuşulanları dinleyen (Bunun bir önemi yok, hikayeye girmeye değer bir şey demediyse zaten konuşmadı sayılır daha önce.) 17 yaşındaki çalışan da (İsimsiz bir “17 yaşındaki çalışan” güzel değil, doğru değil. Sen biliyorsun adını, sonradan öğrenmiş olsan bile biliyorsun, burada vermelisin.) “Abla” diyor Havin’e, “Kadın kurumları bize de yardım edebilir mi?”
Havin, ‘Leyla?’ diyor genç kadına. “Neden Leyla? Ne oldu?” diye merak ve endişeyle soruyor. (Burada “Leyla? Neden Leyla? Ne oldu?” demek, hatta sonuna da bir Leyla eklemek daha iyi, araya laf sokmadan, çünkü böyle kesintisiz olunca Havin’in endişesini daha iyi vermiş oluruz, daha vurgulu, etkili; “merak ve endişeyle” dememize de gerek kalmaz.) Leyla değil ancak çocukluk arkadaşı Ayşe (Hele buraya “ancak” hiç yakışmıyor, ille de böyle diyeceksen şu daha iyi: “Leyla değil de arkadaşı Ayşe…”), ağabeyinden şiddet görüyormuş, üniversite okumasına izin verilmiyormuş. Leyla, Ayşe’nin intihar etmesinden korkuyor. Leyla, çocukluk arkadaşını koruyup kollamak istiyor. Leyla, çocukluk arkadaşı için bir çözüm yolu arıyor.
‘AYŞE BİR KEZ İNTİHAR ETTİ, BİR DAHA ETMESİN’
Hepimiz pür dikkat Leyla’yı dinlerken (Böyle lafları araya sokmazsan biz de seni pür dikkat dinleriz, okuruz.) stajyer çalışanlarda biri, ‘’Ağda odası hazır, kimin sırası’’ diye soruyor. Halime hanım, ‘’Benim sıram ama acelem yok, başkası geçsin’’ diyor.
İçeriye sıra bekleyen kadınlardan biri geçiyor. Hepimiz 17 yaşındaki Leyla’ya dönüyoruz tekrar. (Tamamen gereksiz, hikayeye hiçbir şey katmayan ilk cümleyi yazınca ikinci bir gereksiz cümle yazmak zorunda kalmışsın. “Leyla’ya dönüyoruz” demekle okuru Leyla’dan, yani hikayeden koparmış olduğunu itiraf ediyorsun zaten.) Leyla, arkadaşının bir kez intihar ettiğini (“intihara kalkıştığını” olmalı) ama kurtarıldığını anlatıyor. Ailesi ağabeyi hakkında soruşturma açılabilir korkusuyla hastaneye götürmemiş Ayşe’yi. (Hastaneye gitmeden nasıl kurtulmuş acaba? Belki önemsiz bir soru, ama benim aklıma takıldı. Okuru cevapsız sorularla başbaşa bırakmamak iyi.)
Havin, saçını boyadığı kadına, “Başını aşağıda tut” derken bir yandan da Leyla’ya, “Polise gittiniz mi?” diye soruyor. Leyla, arkadaşının çok korktuğunu, polis çağırsa da korunamayacağını bildiğini söylüyor: “Her gün kadın cinayeti haberi alıyoruz Havin abla, kime gideceğiz, kimden yardım isteyeceğiz. Bilmiyormuş gibi soru sorma, çok çaresiziz.”
Leyla’nın anlattıklarını dinleyen Halime hanım, “Dünyanın çivisi çıkmış” diyerek ağda odasına gidiyor.
7 AYDA 174 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Başka müşteriler de geliyor ancak Havin, dinlediği hikayelerden bunalmış olmalı ki, ‘Sıra yok’ diyerek geri gönderiyor hepsini.
Kuaförde sessizlik hakim oluyor. İşlerini bitirenler, ‘Üzülme’ diyor ve çıkıp gidiyorlar kuaförden.
Ağda odasından çıkıp hesabını ödeyen Halime hanım, Leyla’yı başından öpüyor, “Geçecek kızım, merak etme” diyerek vedalaşıyor.
Leyla’nın “Her gün kadın cinayeti haberi alıyoruz” cümlesini düşünürken aklımıza geçen haftalarda yayınlanan bir rapor geldi. O rapora göre erkekler, 2023 yılının ilk 7 ayında en az 174 kadını öldürmüştü. (Şimdi de çoğul konuşmaya başladın, ama zaten gerek yok aklına geldiğini söylemene, bilgiyi doğrudan vermek,ama yukarda Leyla “… çok çaresiziz” dedikten hemen sonra vermek iyi.)
‘PEKİ YA ŞİMDİ?’
Bir süre sonra kuaförde bizden başka sadece bir müşteri kalıyor. İçerisi iyice sessizleşiyor. Kaşını ve bıyığını aldırmaya gelen kadına stajyer çalışan bakıyor. Havin, saçlarımı kesmek için beni çağırıyor. Sıra gelmiş nihayet. (E seni çağırdığına göre sıran gelmiş demektir zaten, anlamayız diye mi korkuyorsun da bu cümleyi kuruyorsun?)
Ben koltuğa oturduktan sonra aynadan bana bakan Havin, “Sen ne düşünüyorsun?” diye soruyor. “Bilmiyorum abla” diyorum. Sonra duyduklarımızın ağırlığından olacak (Duyduklarının ağır olduğunu söyleme, gerek de yok, anlattın ya, anladık biz de.), bu kez ben soruyorum, “Hep böyle hikayeler dinliyor musun?” diye.
“Bunlar daha ne ki?” diye karşılık veriyor Havin. “Nelere nelere şahit oluyorum. (İlk cümlenin tekrarı. At!) Kadınlar komşularına yabancı, kendilerine yabancı, buraya gelince rahatlıyorlar çünkü güvenli, çünkü konuşmaya ihtiyaçları var. (Bu konuşmayı burada bitirmek gerek. Hem uzun konuşturmak iyi olmadığı için, hem de daha önemlisi, tema değişiyor sonraki cümlede, dolayısıyla aşağı almalı, kurguyu birazcık değiştirmeli.) Eskiden belediye bizimken, kayyımlar atanmamışken kadınlar bir çözüm yolu bulabiliyordu. Ama şimdi hiçbir yol yok.’’
Havin, kayyımlar atanmadan önce belediyelerde kadınların ve kadın kurumlarının daha iyi örgütlendiğini anlatıyor. Şiddetle mücadele eden kadın kurumları şiddete uğrayan kadınlara güç veriyor, kadınlara izleyecekleri yol için destek oluyorlardı. Havin, kuaförlerin de bu konuda örgütlü bir bilince sahip olduğunu söylüyor. Küçük yaşta evliliğe zorlanan çocukları, şiddet gören kadınları ikna edip dayanışma ve çözüm için kadın kurumlarına yönlendirdiklerini anlatıyor.
“Polise de gidecek olsak yalnız gitmezdik, arkamızda örgütlü bir güç vardı. Peki ya şimdi?” deyip bana kızıyor, “Saçlarına daha iyi bak…”
Elden geçirilmiş metin:
O uzun girişi attım, okuru hemen kuafördeki muhabbete katmak için. Yukarda işaretlediğim gibi bütün fazlalıkları da attım -umarım gözümden kaçan bir şey yoktur. Sonra Evrim Deniz’in kurgusuna uydum büyük oranda. Bazı cümlelerin yeriyle oynadım tabii, bazı cümlelerin kuruluşunu değiştirdim, birkaç cümleyi atıp başka türlü söyledim. Bir de diyaloglara giriş çıkışları, bağlantı ve geçişleri biraz düzenledim, insanların sözleri biraz daha öne çıksın diye. Sadece bir iki küçük ibare ekledim bütün metne, onların da altını çizdim fark edebilin diye..
Böyle röportajlarda genellikle şimdiki zaman kipini (-yor) kullanıyor gazetecilerimiz; -yor diye anlatınca okuru da olayın içine soktuklarını düşünüyorlar belki. Belki bir oluş, bir akış halini, devam eden bir durumu anlattıkları için devam kipiyle yazıyorlar. Halbuki fazla -yor yorar, bıktırıcı bir tekdüzelik yaratır, o düşünülen etkiyi de vermez. Kipi değiştirdim bu yüzden.
Orijinal metnin başlığını da beğenmedim, yavan buldum. “Çivisi çıkmış” deyimi çok genel, kaba, bu hikayeyle uyumsuz geldi bana. Bu sözü Halime Hanım söylüyor, fakat zaten yanılıyor; kendi anlattığı gibi çivisi yeni çıkmadı bu dünyanın, kendi de erkek şiddeti görerek yaşamış ya bunca yıl. Bu yüzden başlıktan o sözü attım. Daha iyi bir başlık bulunabilir tabii.
İşte bu dediklerimi uygulayınca şu metin çıktı ortaya (orijinal metin 898 kelimeydi, benimki 667 kelime):
Kadın kuaföründe kadına şiddet hikayeleri
Diyarbakır’ın her mahallesinde en az iki tane bulunan kuaförlerinden birinde bekleme koltuğuna oturduğumda, saçını boyatan 20’lerindeki kadın yeni atıldığı evlilik macerasını anlatıyordu. Ayrı ev tutacak paraları olmadığı için kayınvalidesinin evinde yaşıyorlarmış. “Zaten Diyarbakır’da ev kalmadı” dediğine göre, parasızlıktan başka sorunlar da var.
Saçımı kestirmek için gittiğim Havin’in kuaförü kalabalık, içerisi sıcak, ağda odasından başka yerde klima yok. Hoş, kliması olan kuaförler de çalıştırmıyor, elektrik faturaları daha da sıcak çünkü.
Benim önümde üç kişi vardı; terleyerek beklerken, saçlarını Havin’in boyadığı genç kadını dinliyorduk. Yanımızda oturan 50’lerindeki Halime Hanım araya girdi: “Bununki de dert mi?”
Halime Hanım önce benim evli olup olmadığımı sordu. Bekar olduğumu öğrenince de “Evlenme kızım” deyip ibret verici bir hikaye anlatmaya başladı:
“Bak bizim karşı daireye genç bir çift taşındı. Kız her gün dayak yiyor. Küçük de bir kız. Evlendirmişler onu, eziyet çekiyor.’’
Havin, polise gidip gitmediklerini sordu Halime’ye, cevap kayınvalidesiyle yaşamaktan şikayetçi kadından geldi: “Gitse ne olacak sanki, polise gitmek çözüm mü?”
Çözüm olmadığını herkes biliyordu, Halime de anlattı. Dayak yiyen kadın defalarca polis çağırmış. Hatta kadının çığlıklarına dayanamayan Halime çağırmış polisi bir iki kez de. “Polis defalarca geldi. Kızın kocasını alıp götürüyorlar, adam ertesi gün elini kolunu sallayarak geliyor. Öfkeden bir daha dövüyor kızı.”
Halime Hanım 15 yaşındayken 30 yaşında biriyle evlendirilmiş; “arsa karşılığında”. O da anlattığı genç kadın gibi yıllarca şiddet görmüş kocasından, aylarca evden çıkamadığı bile olmuş. Şiddetten kurtulmasını kocasının hastalanıp elden ayaktan düşmesine borçlu. Çocukların büyüyüp annelerini savunabilir duruma gelmesi de var tabii.
Halime Hanımın gözleri dolmuş, boğazı düğümlenmişti; kuaförde çalışan genç bir kadın su getirdi. (Boğazının düğümlendiğini ben ekledim, öyle tahmin ediyorum, su getirilmesinin gerekçesi olarak.) Gözyaşı arasına Havin girdi:
“Sen anlatırken bile dayanamıyorsun Halime abla, o küçük kız nasıl dayansın bu şiddete? Polis bir şey yapmıyorsa biz kadın kurumlarına haber verelim.”
Sonra da Halime’nin telefon numarasını istedi, genç kadının yaşadıklarını kadın kurumlarıyla paylaşmak için.
Havin’in sözünü kuaför çalışanlarından 17 yaşındaki Leyla havada kaptı; “Abla” dedi, “kadın kurumları bize de yardım edebilir mi?”
Havin, “Leyla? Neden Leyla? Ne oldu?” diye sordu. Leyla’nın çocukluk arkadaşı Ayşe, abisinden şiddet görüyormuş, üniversitede okumasına izin verilmiyormuş. Leyla, Ayşe’nin intihar etmesinden korkuyordu. Çocukluk arkadaşını koruyup kollamak istiyor, bir çözüm yolu arıyordu.
Havin birçok genç kadını kuaför olarak yetiştirir, o gençlerden bir stajyer seslendi: “Ağda odası hazır, kimin sırası?”
“Benim sıram” dedi Halime Hanım, “ama acelem yok, başkası geçsin.”
Leyla anlatmaya devam etti. Arkadaşı bir kez intihara kalkışmış, aile abisi hakkında soruşturma açılabilir korkusuyla hastaneye götürmemiş Ayşe’yi, ama kurtarabilmişler yine de.
Havin, saçını boyadığı genç kadına “Başını aşağıda tut” talimatı verip, Leyla’ya “Polise gittiniz mi?” diye sordu.
Gitmemişlerdi. Arkadaşı, polis çağırsa da korunamayacağını biliyormuş. “Her gün kadın cinayeti haberi alıyoruz Havin abla” dedi Leyla, “kime gideceğiz, kimden yardım isteyeceğiz? Bilmiyormuş gibi sorma, çok çaresiziz.”
Leyla haklıydı, 2023’ün ilk yedi ayında en az 174 kadını öldürmüştü erkekler. Öldürülen kadınların bazıları polise gitmişti, bazıları mahkemeden korunma kararı çıkartmıştı ama… (Bu cümleyi de ben ekledim; bunun da bir istatistiği olsa, verilse iyi olur.)
Halime Hanım, “Dünyanın çivisi çıkmış” deyip kalktı, ağda odasına yürüdü.
Yeni müşteriler geliyordu, ama Havin dinlediği hikayelerden bunalmış olmalı ki, “Sıra yok” diyerek geri gönderdi hepsini. Sessizlik kaplamıştı kuaförü. İşleri bitenler “Üzülme” deyip gidiyordu. Ağda odasından çıkıp hesabını ödeyen Halime Hanım, Leyla’yı başından öptü, “Geçecek kızım, merak etme” deyip vedalaştı. Artık kuaförde iki müşteri vardık. Bir stajyer, kaşını ve bıyığını aldırmaya gelen kadınla ilgileniyordu. Havin saçlarımı kesmek için beni çağırdı. Koltuğa oturdum. Havin aynadan bana bakıyordu.
“Sen ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Bilmiyorum abla.”
Sonra ben sordum:
“Hep böyle hikayeler dinliyor musun?”
“Bunlar daha ne ki?” diye cevap verdi Havin. “Kadınlar komşularına yabancı, kendilerine yabancı, buraya gelince rahatlıyorlar, çünkü güvenli, çünkü konuşmaya ihtiyaçları var.”
Diyarbakır’da belediyelere kayyumlar atanmadan önce kadınlar ve kadın kurumları daha iyi örgütleniyor, belediyelerden de destek görüyorlardı. Kadın kurumları şiddete uğrayan kadınlara güç veriyor, izleyecekleri yol için yardımcı oluyordu. “Eskiden belediye bizimken, kadınlar bir çözüm yolu bulabiliyordu” dedi Havin, “ama şimdi hiçbir yol yok.”
Kuaförler de bilinçle önemli bir rol oynuyormuş. Küçük yaşta evliliğe zorlanan çocukları, şiddet gören kadınları ikna edip dayanışma ve çözüm için kadın kurumlarına yönlendirdiklerini söyledi Havin. “Polise de gidecek olsak yalnız gitmezdik, arkamızda örgütlü bir güç vardı. Peki ya şimdi?” deyip bana kızdı: “Saçlarına daha iyi bak!”