• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT

Bir ihanetin hikayesi: Tel kafesin içinde ne vardı sayın Kılıçdaroğlu?

12/02/2017 11:26

 

 

UMUT ÖZKIRIMLI

George Orwell’in şu sıralar malum nedenlerle yeniden revaçta olan ünlü romanı 1984’ü mutlaka duymuşsunuzdur sayın Kılıçdaroğlu. Daha çok tüm özgürlüklerin ayaklar altına alındığı totaliter bir toplum düzenini anlatan ‘distopik’ yönüyle bilinen bu roman aynı zamanda edebiyat tarihinin en çarpıcı ‘ihanet‘ hikayelerinden birini barındırır içinde. Hafızanızı tazelemek için kısaca özetleyelim.

Romanın baş kahramanı Winston, kuralları hiçe sayarak aşık olduğu Julia ile birlikteyken ‘Düşünce Polisi‘ tarafından yakalanır ve nerede olduğunu bilmediği bir hücreye atılır. Bunu uzun bir sorgulama süreci izler. Amaç, Winston’ın iradesini kırmak, ona Parti’nin (alternatif?) gerçeklerini kabul ettirmek, hatta Parti’nin asla görünmeyen ama her yerde posterleri asılı lideri ‘Büyük Birader‘i sevdirmektir.

Reklam

İşkencelere dayanamayan Winston bir süre sonra iki kere ikinin beş ettiğine, köleliğin özgürlük, Tanrı’nın Parti olduğuna inanır.

Parti görevlisi O’Brien, Winston’a “Seni alt ettik … Onurun ayaklar altına alındı … Yalvar yakar oldun, aman diledin, herkesi ele verdin, bildiğin ne varsa söyledin. Bir insan daha fazla küçük düşebilir mi?” diye sorduğunda ise Winston muzaffer bir tavırla “Julia’ya ihanet etmedim” diye yanıt verir. Ve Parti’nin eline düşenlerin korkulu rüyası 101 Numaralı Oda’ya alınır.

Bu odada ‘dünyanın en kötü şeyi‘ vardır. “Dünyanın en kötü şeyinin ne olduğu kişiden kişiye değişir” der O’Brien. Kimine göre diri diri gömülmek, kimine göre yakılarak öldürülmektir en kötü şey. “Senin durumunda dünyanın en kötü şeyinin fareler olduğu anlaşılıyor” diye devam eder O’Brien, içinden sesler gelen bir tel kafesi Winston’ın yüzüne yaklaştırarak. Parti, Winston’ın kabuslarından bile haberdardır.

Reklam

İnsanoğlu en ölümcül acıya bile dayanabilir, ‘ama herkesin asla dayanamayacağı bir şey mutlaka vardır.‘ Winston için dayanılmaz olan farelerdir. O’Brien Winston’a tel kafesin kapısını açtığında açlıktan kudurmuş farelerin uçarak yüzüne saldıracaklarını, gözlerinden ya da yanaklarından başlayarak dilini yiyeceklerini söyler. Winston daha fazla dayanamaz ve avazı çıktığı kadar bağırır: “Julia’ya yapın! Julia’ya yapın! Beni bırakın! İstediğinizi yapın ona, umurumda değil. Yüzünü paralasınlar, her yerini yalayıp yutsunlar. Beni bırakın, Julia’ya yapın!” Winston sevdiğine ihanet etmiştir sonunda.

Bir ihanetin hikayesi

Bu ‘ihanet‘ hikayesini neden anlattığımı belki de anlamışsınızdır sayın Kılıçdaroğlu. Belki de diyorum çünkü kariyerinizde ‘ihanet’in yeri büyük. İnsanlık hali, hangi ‘ihanet’inizden bahsettiğimi çıkartamamış olabilirsiniz. Ben bir tanesinden, can dostum Prof. Dr. İştar Gözaydın’a ‘ihanet’inizden bahsedeceğim.

20 Aralık 2016’da FETÖ/PYD soruşturması kapsamında gözaltına alınan, 27 Aralık’ta ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanan, bu satırlar yazıldığı sırada sık sık hak ihlalleri ve işkence iddialarıyla gündeme gelen İzmir Şakran Cezaevi’nde 45’inci gününü dolduran Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli beyinlerden İştar Gözaydın’dan. Daha birkaç gün önce Evrensel Gazetesi’nde çıkan habere göre tutuklulara ‘terörist’ yazılı yaka kartı takma zorunluluğu getirilmiş hatta. Eh, İştar da ‘terörist’ nasıl olsa, taksın değil mi?

Yalnız bu ‘terörist‘le sizin yakın bir dostluk ilişkiniz vardı, yanılıyor muyum? İştar’ı 2015 seçimlerinde partinizden milletvekili adayı yapmayı planladığınızı, ‘nedense‘ bundan son anda cayıp daha sonra parti meclisine sokmaya çalıştığınızı bilen biliyor, hatırlatmaya gerek yok. Ama İştar’la bir dönem ne kadar ‘yakın‘ olduğunuzu, ona ne kadar değer verdiğinizi, sonrasında ‘nedense‘ selamı sabahı kestiğinizi, gözaltına alındıktan sonra eşi İskender Savaşır’ın telefonlarına bile çıkmadığınızı pek bilen yoktur sanırım. O halde geçmişten bazı detayları kamuoyuyla paylaşalım, ne dersiniz? Hem sizin ne kadar ‘vefalı‘ bir dost olduğunuzu bilmek isteyenler vardır belki. “Karizmatik değil ama iyi insan” diyorlar ya sizin için. Öğrenmek hakları ne kadar ‘iyi bir insan‘ (!) olduğunuzu.

Dost dediysem, kökleri o kadar eskiye uzanan bir dostluktan bahsetmiyorum elbette. 2014 Eylül’ünde CHP genel merkezinde başlayan bir hukuk. Hani sizin İştar’a CHP’nin kendisini dindar kesimlere anlatması gerektiğinden, ama bu kesimleri pek tanımadığından bahsettiğiniz görüşme. Hatta İştar’a kendi danışman ve akademisyen kadronuza sıkıştığınızdan, farklı kesimlerden fikir insanlarıyla görüşemediğinizden yakınmışsınız. İştar da size yardımcı olmaya çalışacağını söylemiş ve özel e-mail adresinizden düzenli yazışmaya başlamışsınız. (Silmiş misinizdir o e-mailleri? Merak işte.)

13 Ekim 2014’te yeniden buluştuğunuzda İştar talebiniz doğrultusunda sizi daha önce ilişki kur(a)madığınız akademisyen, gazeteci ve benzeri isimlerle buluşturmak üzere evinde ağırlamak istediğini söylemiş. Düşünmeden kabul etmişsiniz. İlki 8 Kasım’da yapılan bir dizi akşam yemeğine kimler katılmamış ki? İzinlerini almadığım için tek tek saymıyorum ama siz biliyorsunuz kimlerin katıldığını. O yemeklere birlikte katıldığınız Bülent Kuşoğlu, Gürsel Tekin, Oğuz Kaan Salıcı da biliyor. Ne de olsa bu yemekler gizli örgüt toplantısı, katılanlar da İlluminati üyesi değil tabii. Yoksa öyle mi?

Bir akademisyenden ‘terörist’ yaratmak!

Tam o sırada basında İştar’ın sizin yerinize İstanbul 2. Bölge 1. Sıra’dan aday gösterileceği haberleri de çıkmaya başlıyor. Oxford Üniversitesi’nden iki yıllık bir iş teklifi alan İştar, Ocak 2015 sonunda Swiss Otel’de özel bir odada baş başa yaptığınız bir görüşmede sizden durumu netleştirmenizi rica ediyor ve size “Gideyim mi, kalayım mı?” diye soruyor. Ve siz beraber yapacak çok işiniz olduğunu ifade ediyor, elinizi İştar’ın elinin üzerine koyarak, “Bizle kalın” diyorsunuz. İştar -maalesef!- size güveniyor ve kalıyor. Hatta yine sizden onay alarak Doğuş Üniversitesi’ndeki işinden de istifa ediyor. Böyledir İştar, dost bildiklerine güvenir.

Sonrası malum. Listeler açıklanıyor, İştar yok. Siz de yoksunuz. Hayır, listede değil. İştar’ın hayatında. Kayboluyorsunuz bir anda. İşsiz kalan, ek geliri olmadığı için ekonomik sıkıntı da çekmeye başlayan İştar yine de her zamanki sevgi dolu haliyle size bir mail atıp kırgın olmadığını yazıyor. Ağustosta Gediz Üniversitesi’nden teklif geliyor, İştar da kabul ediyor. CHP’yi ve yaşadıklarını unutuyor.

Ama siz unutmuyorsunuz ‘eski dostunuz’u ve 16 Ocak 2016 sabahı aniden ortaya çıkıyor, telefonda İştar’a kendisini Bilim Kültür Yönetim Platformu’ndan parti meclisinde görmek istediğinizi söylüyorsunuz. İştar -maalesef ki ne maalesef!- size yine güveniyor ve teklifinizi kabul ediyor. Böyledir İştar, tüm insanların özde iyi olduğuna inanır.

Ama işte bu ‘özde iyi‘ (!) insanlardan biri, partisinin önde gelen bazı isimleri İştar aleyhinde ‘Cemaatçi-Diyanet’e çalışıyor-şeriat istiyor’ diye kulis yaptığında yakın dostunu savunmuyor ve İştar’ın üzeri çiziliveriyor. Sonra gün geliyor, ‘Parti’ İştar’dan ‘terörist’ yaratıyor.

Farelerden korkmak

Peki danışmanlarınız, dostlarınız birer birer ‘terörist’ ilan edilirken siz neredesiniz sayın Kılıçdaroğlu? Tamam, anlıyoruz, ‘Parti’ sizi de 101 Numaralı Oda’ya aldı, alternatif gerçekleri kabul ettirdi. Öyle olmasa Yenikapı Mitingi’ne figüran olarak katılmaz, ‘Anayasa’ya aykırı olduğunu‘ bile bile dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vermez, HDP’den bucak bucak kaçmaz, milliyetçi tabanınıza yaranmak için “Oslo’da terör örgütüyle masaya kimler oturdu?”, “Terör örgütü lideriyle başkanlık pazarlığını kimler yaptı?” tarzı twitler atmazdınız.

Benim merak ettiğimse şu: Size gösterilen tel kafesin içinde ne vardı sayın Kılıçdaroğlu? Siz de farelerden mi korkuyorsunuz? Yoksa başka bir şeyden mi? ‘FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle tutuklanan Murat Aksoy, Fatih Gürsul ve sevgili İştar Gözaydın’ı ‘unutuverdiğinize‘ göre kafesin içinde ‘FETÖ‘ olmasın? Siz de ‘FETÖ’cü müsünüz sayın Kılıçdaroğlu? Evinde yemeklere katıldığınız, milletvekili ve parti meclisi üyesi yapmaya çalıştığınız sevgili İştar ‘terörist’se siz de ‘terörist’ olmuyor musunuz? Gün gelir, öyle sayılmaz mısınız?

Bu arada Winston’a da haksızlık etmeyelim. Acımasız bir totaliter yapının eline düşmüş, işkenceye uğramış zavallı bir bireyin ihaneti anlaşılabilir bir şey sonuçta. Siz ise 12 milyon insanı temsil eden ana muhalefet partisinin liderisiniz. Türkiye’nin 1984’tekine benzer bir totaliter düzene geçişini tribünden izlemek, bırakın izlemeyi bu geçişi kolaylaştırmak zorunda değilsiniz. İhanet, önünüzdeki tek seçenek değil. Peki neden ‘ihanet‘i seçiyorsunuz sayın Kılıçdaroğlu? Neden korkuyorsunuz?

O’Brien’ın Winston’a seslenişinden esinlenerek soralım: Defalarca alt edildiniz … Onurunuz ayaklar altına alındı … Herkese, en çok da size güvenenlere ihanet ettiniz. Bir insan daha fazla küçük düşebilir mi?

* Bu yazıda kullanılan bilgiler bahis konusu tüm görüşmelere katılan İskender Savaşır ve Ahmet Erdi Öztürk’ten alınmıştır.

Bu da oldu: Prof. Dr. İştar Gözaydın ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklandı

İştar Gözaydın üzerine: Ne örgüt üyeliği, ne darbe tezgahçılığı yahu..!?

Prof. Dr. İştar Gözaydın da gözaltına alındı

Prof. Gözaydın açığa alındı: Gerekçe darbe ve idam karşıtı paylaşımlar, Diken yazıları

İştar Gözaydın’ın Diken’de yayınlanmış yazıları

İştar Gözaydın’la söyleşi: Erdoğan’ın ‘olağanüstü lider’ fantezisinin bedeli çok ağır olabilir

 

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Umut Özkırımlı

SON HABERLER

9 soruda: En iyi aşı hangisi?

Bilim insanları adeta bir yarış halinde Covid-19’a karşı aşı geliştirmeye çalışırken, uzmanların tek dileği birden çok firmanın istenen sonuca ulaşmasıydı. Ne kadar çok çeşit aşı üretilirse o kadar çok insanın bundan faydalanacağı düşünüldü ama şimdi farklı koruma oranları, doz aralıkları ve etkinlik yöntemleriyle kafamız biraz karıştı. Acaba en iyi aşı hangisi?

15 gün ‘kısmi kapanma’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Covid-19 salgınını yavaşlatmak için Ramazan ayında alınan yeni önlemleri açıklıyor.

Mali müşavir inceledi: Üç büyüklerde açığın kapanması imkansız

Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın gelir-gider tablosunu değerlendiren mali müşavir ve futbol ekonomisi uzmanı Kerem Akbaş, üç kulübün öz kaynaklarının eksiye düştüğünü ve bu açığın kapanmasının imkansız olduğunu söyledi.

Ahmet Hakan’ın ‘Atatürk’le alay ediyor’ dediği Orhan Pamuk: Atatürk övülmeli

Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın, son kitabı ‘Veba Geceleri’nde ‘Atatürk’le alay ettiğini’ yazdığı Orhan Pamuk, daha bir ay önce ‘Atatürk’ün övülmesi gerektiğini’ söylemiş.

19 yıl önce Adana’dan çalınan 500 yıllık İznik çinileri Londra’da müzayededen çıktı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı Kur’an-ı Kerim ve elyazmalarıyla gündeme gelen Britanya’daki Sotheby’s müzayedesinde 19 yıl önce Adana’da camiden çalınan 500 yıllık İznik çinileri çıktı.

Hak, hukuk, adalet ve Allah korkusu
İbrahim Kalın nerdesin?

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1260 gündür tutuklu

AGORA

128 milyar doların akıbeti

M. Murat Kubilay

Delik kap su tutar mı?

Azime Acar

S-400’den Montrö tartışmalarına

Bahadır Kaynak

Muhafazakarlar ve Batı: Nereden nereye?

İhsan Dağı

Çok kıskandım

Mehmet Aksel

GÜNÜN 11’İ

Melih Aşık: İkinci aşıdan 28 gün sonra antikor testi yaptırdım; neredeyse sıfıra yakın

Mehmet Demirkol: Fenerbahçe kazandı ama oyun ayağa kalkmadı

Abdulkadir Selvi: Emekli amirallerin bakan ismi vermediği söyleniyor

Kemal Öztürk: Siyaset için en büyük tehlike

Alaattin Aktaş: Ekonomi iyi gidiyorsa bu işsizlik ne?

İbrahim Kiras: 128 milyar dolar nerede diye sormanın suç sayılması olacak iş değil

Feyzi Açıkalın: Başı kesik tavuk gibi ilerleyen dış politikanın bedelini turizm çekiyor

Akif Beki: AK Parti bir kez daha kaçarken davul çalarak kendi kendini ele verdi

İbrahim Kahveci: Millet her yıl birkaç müteahhide milyarlarca lira açıktan para ödüyor

İsmail Saymaz: Belki de bu yüzden, emekli süperstarlar Montrö’yü anlatıyor

Murat Muratoğlu: Ekonomi bu kafayla buz kesti

Bu bir utanç yazısı

İKSV’ye ‘Bu bienalin farkı ne’ diye sorduk, ‘Dikkat, her an karşınıza çıkabilir’ dediler!

Da Vinci’nin Salvator Mundi tablosu, NFT versiyonuyla yeni rekor peşinde

İzmirli şarkıcı 100 yaşında: Bir kez daha Adieu Dario!

Uluslararası karikatür yarışmasında birincilik ödülü Kübalı sanatçıya

Arka kapıdan giren ayıyı evin hiç beklenmedik iki sakini kovaladı

46 numara mı giyiyorsunuz, 1 milyon dolarınız mı var: Kanye West’in ilk Nike Yeezy’leri tam size göre!

Dünyanın en iri tavşanı çalındı

Kopan parmağını Malta’dan getirip diktirdi

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi