AZİME ACAR
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun basın toplantısı, hitabet sanatı ve medya ilişkileri için yap-yapma ipuçlarıyla doluydu.
Hadi gelin, birlikte göz atalım.

Fotoğraf: DHA
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ilk geniş çaplı basın buluşmasıydı.
Yerli ve yabancı toplam 150 gazeteci katılmıştı.
Gözlerimin içine bak ve gülümse
İhsanoğlu, basın toplantısındaki sunumu toplam 30 dakika tuttu. Ve, bu 30 dakika boyunca 30 kere bile kafasını kağıtlardan kaldırıp gazetecilere bakmadı, göz teması neredeyse hiç kurmadı.
Hatta, “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum” diyerek yaptığı açılışta, Fatiha Suresi’nin Türkçe’sini bile önündeki kağıtlardan okudu. Prompter kullanmadığı için yüzü neredeyse hiç görülemedi.
Acaba önündeki metnin hiç provasını yapmadı mı? Ya da son dakikaya kadar metin sürekli değiştiği için mi hakim değildi? Bunu bilmiyoruz, gördüğümüz sanki okuduğu metni ilk kez görüyor gibi okuduğuydu.
Yaklaşık bir saat süren soru-yanıt bölümünde ise kafasını önündeki kağıtlardan kaldırdığında, göz temasını da kurabildi.
İPUCU: Karşınızdakinin gerçek niyetini öğrenmek isteseniz, tam da gözlerinin içine bakarsınız, değil mi? Eğer göz temasını az kurarsınız, sıkıldığınız, orada bulunmaktan hoşlanmadığınız, hatta bazen yalan söylediğiniz izlenimi oluşur. Yani, bir şeyler yanlış gidiyor hissine kapılırız.
Aktörler, ‘gergin ve güvenilmez görünmek’ istediklerinde, gözlerini kaçırma tekniğini kullanır. Unutmayın, bir insanı çekici yapan iki unsurdan birisi gözlerinizin içine bakmasıdır.
Diğeri mi?
Elbette gülümsemek. Ama, İhsanoğlu, bir buçuk saat boyunca gülümsemeyi çok az kullandı.
Siz, ses, söz
İPUCU’nu baştan verelim.
Woody Allen’ın bir sözü var. Der ki, “İnsan iki parçadan oluşur; beden ve zihin. En eğlenceli kısım bedendir.”
İhsanoğlu, işin eğlenceli yanını hiç göstermedi. 30 dakika boyunca, kürsünün arkasında, elini kolunu hiç kullanmadan, önündeki kağıtları okudu.
Ne zaman soru yanıt bölümüne geçildi, göz temasıyla birlikte ellerini de kullanmaya başladı.
Hatta, ilk soruyu soran Anadolu Ajansı muhabirine verdiği sekiz dakikalık yanıtta, Filistinli bir yaşlı kadını anlatırken, elleriyle çadır işareti bile yaptı.
Sesine gelince, öyle tek düze, vurgusuz, heyecansız kullandı ki gazeteciler dikkatlerini vererek dinlemekte hayli zorlandı.
Çoğu yerde de dili sürçtü. ’17 ve 25 Aralık’ tarihleriyle ilgili soruyu yanıtlarken, “17 Eylül ve 25 Mart” dedi, akıllara da Tansu Çiller’in Samsun halkına “Trabzonlular” hitabını düşürdü.
Sözlerine gelince, pek çok şey söyledi, bir saat boyunca sorulara yanıt verdi. Örneğin, Gezi olaylarında öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ı ölüm yıldönümü nedeniyle andı, “Gençlere çapulcu dedirtmem” gibi şaşırtan çıkışlar yaptı. Daha pek çok şey söyledi. Ama, bedeni ve sesi, söylediklerini desteklemediği için etkisi ve iknası da sınırlı kaldı. Siz-Ses-Söz uyumu pek başarılı sayılmazdı.
Salata-reçel-ekmek
İhsanoğlu ‘kitap, bayrak, ekmek’ üçlemesinden dem vurup, ‘ekmek’ üzerine kurdu iletişimin çatısını.
İlk anda adeta ‘şok’ etkisi yaratan ekmek, monşer algısına karşı halka inme çabası mı acaba diye düşündürdü. Gerçi, Başbakan’ın monşer göndermesine, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın “Azizler” seslenişiyle cevap verdi İhsanoğlu. Malum, Fransızca kökenli monşer sözcüğünün Türkçe karşılığı ‘azizim.’
Ekmek üzerinden iletişim, görsel olarak da desteklendi. Sunum sırasında, ekranın iki yanında birer somun ekmek de gösterildi, hani belki anlayamayan olur diye.
Zaten, başka da görsel malzeme kullanılmadı. Konuşmaya başlamadan önce gösterilen kişisel hikaye videosunu saymazsak, iki ekmek arası tek görsel, ekmek olmayı bekleyen buğday tarlalarından oluşan Türkiye haritasıydı.
Erhan Çelik, programında ekmek güzellemelerini hatırlatınca, İhsanoğlu “Çocukken adını bilemeyenlerin kendisine Ekmek dediğini” de anlattı.
Ekmel-Ekmek ikilisi, bütün bu kampanyanın esası acaba fonetik uyumu diye mi düşündürdü. Düşündürmekle kalmadı, diğer adaylar için de hemen seri üretim yapıldı. ‘Salata için Selahattin, Reçel için Recep, Ekmek için Ekmel’ gibi.
İhsanoğlu medyanın karşısına çıktığı ilk ve önemli buluşmada günde üç öğün konuşulacak malzeme yarattı.
Malzemeleri, İhsanoğlu’nun fikirlerinden bağımsız olarak analiz ettiğimizi not düşelim.