• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Berke ve Perit'in onuru, Naci Hoca'nın koltuğu…

31/12/2021 20:35

DAĞHAN IRAK

daghan@daghanirak.com

@daghanirak

Bu gece yeni yıla nasıl gireceksiniz bilmiyorum. Bazılarınız eşiniz, dostunuzla, bazılarınız yalnız; bazılarınız parti yaparak, bazılarınız uyuyarak… Bu gece bazılarınız için hayatın yeni bir sayfasını açmak anlamına gelecek, bazılarınızın umrunda bile olmayacak.

Berke ve Perit ise yeni yıla cezaevinde girecekler. Tepedeki biri ‘rektör oldun’ dedi diye kendini rektör zanneden birinin kırılgan egosu incindi diye…


Enis Berke Gök ve Caner Perit Özen, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri… 87 gündür tutuklular. Gayrimeşru, hukuk tanımaz bir rejimin, intikam alırcasına, barbarcasına saldırdığı okullarının, ülkelerinin onurunu savundukları için…

Yılın son yazısını Berke ve Perit’e ayırmak istedim. Çünkü onların kendilerini ifade etme hakkı, zorbalıkla engelleniyor üç aydır. Sırf ülkelerinden, okullarından kendilerine ümit vermesini bekleyen gençlere gözdağı olsun, Berke’yle Perit’in durumundan korkup seslerini çıkaramasınlar diye…

Boğaziçi Üniversitesi’nde tam bir yıl önce -aslında öncesi de var ya- yaşanmaya başlayanlar, Türkiye’deki hemen hemen her üniversitenin yıllardır yaşadığıdır aslında. Aşağılık kompleksini kültürel iktidar kurma takıntısıyla birleştiren iktidar senelerdir bu ülkenin yüz akı kamu okullarına saldırıyor. Kıçı başına baştan beri hiç denk gelmeyen eğitim sisteminde, eğer şu ülkenin bir tanecik başarısı varsa, o da Osmanlı döneminden itibaren elit yetiştirmek için kurulan eğitim kurumlarını kamulaştırmaktı. Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Lisesi, Robert Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi yaratıp, eşitsiz ve adaletsiz bir seçme sistemiyle dahi olsa, halk çocuklarına dünyaya açılan bir kapı yaratmak, Türkiye’nin yarım kalmış ama yine de kayda değer bir başarısı oldu. Ben kendi adıma, tekstil işçisi bir annenin oğlu olarak bu ülkenin kamu okullarının bana sağladığı imkâna minnettarım.

Yirmi yılı kamuya karşı işlenen örgütlü suçlarla dolu AKP’nin bu ülkenin gençliğine karşı işlediği en korkunç suçlardan biri, ülkenin en başarılı kamu okullarını, kalburüstü üniversiteleri ve anadolu liselerini düşman belleyip, çekirge sürüsü gibi istila etmek oldu. Yandaş, sarı sendikaların kadrolaştığı, müfredatın içinin boşaltıldığı, şoven ve yobaz despotların terör estirdiği bu okullar geçmişi mumla arıyor. Yanlış anlaşılmasın, niyetim bir ‘eski Türkiye‘ nostaljisi yapmak değil. Ortaokul-lise yıllarını 28 Şubat döneminde geçirdim, o şimdi kıymete binen eski Türkiye’nin bu okullarda özgür düşünceye nasıl tahammülsüz olabildiğini iyi bilirim. Dahası, sınav sisteminin adaletsizliğini, ‘parasız‘ okullara parasız girmenin zorluğunu, okul-aile birliği adındaki para tuzaklarını, her servis ihalesinden sonra arabalarını yenileyen okul idarelerini övecek hâlim yok. Mesele zaten sisteme dair kötü olan her şeyin kalıp, iyi olan her şeyin gitmesinde, yarım yamalak bir geçmişin bile mumla aranmak zorunda kalmasında.

Yirmi yıl tek başına ülkeyi yönetme lüksüne sahip bir iktidarın yapması gereken, çok büyük oranda belli bir ekonomik-kültürel sermayeye sahip kesimlerin çocuklarının devam edebildiği bu okulları demokratikleştirmek, geniş halk kitlelerine açmak, Anadolu’nun her köşesine yaymaktı. Ama AKP ne yaptı, “madem onlar bizi sokmadı, biz de bu okulları onlara yâr etmeyiz” düşüncesiyle talana girişti. ‘Proje okulu‘ adı altında Anadolu liselerinin geleneklerini bitirdi, içlerini boşalttı. İmkânı olmayan gençleri, çağdışı eğitim veren İmam-Hatip liselerine ya da ‘eti senin kemiği benim‘ meslek liselerine mecbur etti. Ülkeyi yandaş militan istihdam etmekten başka bir işe yaramayan, bilimin aktif olarak engellendiği, kayyımlarca yönetilen tabela üniversiteleriyle doldurdu.

Bu süreçte yapılan en büyük hata, AKP özellikle taşrada bu suçları işlerken ses çıkarmamak, hatta Ankara’da, İzmir’de bile akıl almaz uygulamalar varken, mesela Ankara ve Ege Üniversitelerinde ya da Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde, meselenin ciddiyetini kavrayamamak oldu. Ancak sonunda çember daraldı, daraldı, sıra İTÜ’ye, ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne geldi. Bu okullarda yaşananların provasını taşra üniversitelerinde birebir izledik oysa, atanan kayyımları, İslamcı-ülkücü militan yuvası devlet yurtlarını, göz yumulan satırlı çeteleri, okulun demirbaşı TOMA’ları… Sıra büyüklere geldiğinde, sarı öküzün kebabı yeneli çok olmuştu.

Bizim ülkede İstanbul’da yağmur yağmadan başka yeri sel götürmüş sayılmaz, aklımız başımıza Boğaziçi’nin kapısına dayanıldığında geldi. Gerçi Boğaziçi’nin kapısına da tâ 2016’da dayanılmıştı ya aslında, bizim okulun dillere destan konformizmi atanan ilk kayyımı ‘aman Boğaziçilidir, bizdendir‘ diye yutmuş, sindirmişti o zaman. Jetonun paraşütle inişi, tam bir yıl önce Melih Bulu’nun ‘rektör‘ adı altında Boğaziçi’ne gökten indirilmesiyle gerçekleşti. Neyse buna da şükür, en azından öğrencilerin ve öğretim üyelerinin insanüstü çabalarıyla bir direniş örgütlendi ve kitlelere yayılabildi.

Melih Bulu, uyduruktan rektör titrinin bile üzerine oturmadığı, elde ettiği iktidarla ne yapacağını kendi de bilmeyen, acıklı bir karakterdi. Gelişi trajedi, gidişi komedi oldu. Saray’dan gelen talimatları bile uygulamayı beceremedi ve gitti, üstelik gittiğinden haberi bile olmadı.

Bulu zamanında kimsenin başka kabul etmediği kayyım yardımcılığına kendini zorla yerleştirten Naci İnci ise Bulu’dan farklı bir karakter. Boğaziçi’nden gelen, ama kendi okulunun kültürüne, geleneğine hasetle bakan, yılların birikimini zevkle ateşe veren biri. Boğaziçi direnişi sırasında, benim de zaman zaman dahil olduğum mezun örgütlenmelerinde sıklıkla sitayiş konusu olan, ulvî anlamlar yüklenen ‘Boğaziçili‘ kimliğini ters yüz eden bir karakter. Aslında Naci İnci, yalnızca Boğaziçi hocası olmanın demokrat ve özgür üniversiteden yana olmadığını göstermekle kalmadı; direniş sırasında -hatta bu yazının başında bile- tersini verili kabul ettiğimiz, iyi eğitimli, yüksek profilli akademisyenlerin de illâ kamu çıkarına hizmet etmeyeceğinin örneği oldu. Malatya’nın Pötürge ilçesinden çıkıp yolu Stanford’a kadar uzanan birinin de, kendi yetiştiği sistemi sabote edebileceğini  gösterdi. Naci İnci, Melih Bulu’nun itiraz edilen pek çok yönünün antitezi; ama iktidar tutkusu ve demokrasi düşmanlığı konusunda selefinden aşağı kalır tarafı yok, hatta onun kadar basiretsiz olmadığı için daha da fazla hasar veriyor.

Berke ve Perit, Naci İnci öyle istediği için hapisteler. Bir eğitimci olarak, öğrencisini yok yere hapse gönderen bir hoca nasıl olur, benim aklım almıyor. Yüreğim zaten hiç almıyor.

Berke ile Perit dışarıda olsaydı Naci hocalarına ne derlerdi bilemiyorum, ama benim hocama bir çift lafım olacak izninizle…

Hocam, neredeyse yirmi yıldır parçası olduğun Boğaziçi sana ne etti de, bu okula bu kadar kinlendin? Kaç yıllık geleneği paramparça etmekten ne haz duydun?

Hocam, iktidara tutkun ne menemdir ki, öğrencisinin, mezununun, öğretim üyesinin yüzde 95’i “Seni istemeyiz” dediği hâlde, onların yüzüne bakamama pahasına o koltuğa çöktün?

Hocam, bu iktidar gelir gider; üç günlük dünyada, arkanda böyle iz bırakacak olmana değdi mi? Biliminle, insanlığınla değil, despotluğunla anılacak olmak ağırına gitmiyor mu?

Hocam, aynı kampüsü paylaştığın o gençler hapisteyken, ailelerinden, arkadaşlarından uzaktayken, senin başın yastığa nasıl rahat değiyor?

Hocam haydi bizi geçtik, kendinden utanman yok mu?

Naci hocam, n’olur söyle, senin hiç utanman yok mu?

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Dağhan Irak

SON HABERLER

LaLiga'da şampiyon Barcelona

İspanya Birinci Futbol Ligi’nde (LaLiga) Espanyol’u 2-0 yenen Barcelona, bitime iki hafta kala şampiyonluğunu ilan etti.

Araştırma: Sarman kedilerin genelde erkek olmasının nedeni genetik bir eksiklik

Japon ve ABD’li bilim insanları, sarman kedilerin genellikle erkek olmasının genetik kodlarındaki bir bölümün eksik olmasından kaynaklandığını tespit etti.

ABD'ye izinsiz kurbağa embriyosu getiren Rus araştırmacı 20 yıl hapisle yargılanıyor

Kanser araştırması için ülke dışından gümrük beyanı yapılmamış kurbağa embriyosu getiren 30 yaşındaki Rus vatandaşı Kseniia Petrova hakkında 20 yıla kadar hapis ve 250 bin dolara kadar para cezası isteniyor.

SPK'dan Trabzonspor'un sermaye artırımına onay

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret AŞ’nin 6 milyar 400 milyon liralık sermaye artırım talebini onayladı.

Türkiye, ABD, Rusya ve Ukrayna heyetleri yarın İstanbul'da olacak

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la ABD, Rusya ve Ukrayna heyetleri yarın İstanbul’da olacak.

Müsaade ederseniz kendimi pencereden atmak istiyorum, efendim!
Biz işimize bakalım

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 753 gündür hapiste

YAZARLAR

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

GÜNÜN 11’İ

Ege Cansen: Devlet, halktan zorla para toplama tekeline sahip kamusal örgüttür

Nevşin Mengü: Suriye'ye Norveç'ten siyasetçi ithal edilemeyeceğine göre gerçekçi olmak lazım

Alaattin Aktaş: Türkiye neredeyse hâlâ iktisat teorilerini test etmekle meşgul

Mehmet Y. Yılmaz: Şiddeti, polisin temel taktiği hâline getirirseniz, kimse polise saygı duymaz

Hediye Levent: Suriye'nin de İsrail ile ilişkileri normalleştirme sürecine dahil olması beklenebilir

Bülent Timurlenk: Galatasaray karşısında kendisinden iki sıklet daha aşağıda bir takım vardı

Akif Beki: PKK'nın silah bırakma kararı bile tek başına ekonomi şahlandırmaya yetmeliydi

Feride Kara: Takımlarımızın Süper Lig'de birbirlerini kırıp Avrupa'ya çıkınca yokları oynaması ülke futbolu açısından düşündürücü

Orhan Bursalı: AKP'nin Kürt oylarına ihtiyacı var

Sefer Levent: Markalarla AVM'lerin kavgası yeni değil

Zeynep Altıok Akatlı: '6 yaşında çocukla evlenmek caizdir' diyen sapkın pedofiliyi koruyorlar

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×