• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Bedeni herkes gibi toprağa karışacak ama kurduğu düzen dimdik ayakta…

10/05/2015 20:38

 

 

murat sevincMURAT SEVİNÇ

Önümüzdeki bir hafta boyunca, çok yaşlı bir erkeğin cenazesi üzerinde nasıl tepinildiğini izleyeceğiz.

O yaşlı beden, darbeyi yaptıktan 35 yıl sonra, 98 yaşındayken hasta yatağında ölen Kenan Evren’in bedeni.


TSK 12 Eylül 1980 Cuma sabahı, kan gölüne dönmüş/döndürülmüş bir ülkede yönetime el koydu. Darbeyi emir komuta zinciri içinde gerçekleştiren beş general, kendilerine MGK (Milli Güvenlik Konseyi) adını verdi. Ara rejim, seçimlerin yapılıp TBMM’nin çalışmaya başladığı Aralık 1983’e dek sürdü.

2001 yılına dek 12 Eylül yasalarının anayasaya aykırılığı ileri sürülemedi

Üç döneme ayrıldı: DM (Danışma Meclisi)’nin toplandığı güne dek (23.10.1981), Anayasa’nın halkoylamasıyla kabul edildiği güne dek (7.11.1982) ve TBMM Başkanlık Divanı’nın toplandığı güne dek (6.12.1983) süren, üç alt dönem.

Söz konusu üç küsur yıl içinde son sözü söyleme yetkisi, hiç tartışmasız MGK’nindi. İlk alt dönemde TBMM’nin tüm yetkileri MGK’ye devredilmişti. Sıradan MGK kararları, anayasa (1961) değişikliği kabul ediliyordu. Anayasa ve hukuku göstere göstere aşağılamak için.

Anayasa kabul edildikten sonraki bir küsur yıl içinde de MGK etkisi devam etti. Siyasal alanı düzenleyen hemen tüm yasalar bu dönemde çıkarıldı.

Yasalar, Anayasa’ya eklenen ve 2001 anayasa değişikliğine dek geçmeyen ‘Geçici 15. Madde’ ile güvence altına alındı. Haliyle, 2001 yılına dek 12 Eylül yasalarının anayasaya aykırılığı ileri sürülemedi.

Bir başka geçici maddeyle, sonrasında Özal’ın da sahipleneceği ‘siyasi yasaklar’ getirildi. 1983 seçimlerine MGK’nin izin verdiği partiler ve izin verdiği isimler katılabildi.

O sırada artık Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, eski asker Turgut Sunalp’in MDP’sine açık destek verdi. Ancak seçimi, Özal’ın ANAP’ı kazandı ve ara dönem sona ermiş oldu.

Darbe, işçi sınıfı hareketine yönelik sermaye saldırısıydı

Kenan Evren, üç yıl boyunca ülkenin kaderini eline alan ve her durumda son sözü söyleyen MGK’nin başındaydı. Uzunca bir süre; MGK Başkanı, Devlet Başkanı (seçilene dek) ve hatta Genelkurmay Başkanı sıfatlarını taşıdı.

O sırada, o değil de bir başka isim Genelkurmay Başkanı olsaydı, bugün hepimiz onun adını biliyor olacaktık. MGK üyelerinden üçü yıllar önce öldü.

İsimlerini sayabilecek kaç kişi var? Peki ölüm tarihlerini hatırlayan? Ama tarih böyle bir şey işte. Kenan Evren’in hasbelkader Genelkurmay Başkanı olmak dışında pek bir özelliği yoktu. Bu nedenle darbenin sözcüsü ve sembolü olup çıktı.

Darbe, 1961 Anayasası’nın kurduğu düzene ve bu düzenin en belirgin ürünlerinden olan işçi sınıfı hareketine yönelik çok açık ve şiddetli bir ‘sermaye’ saldırısıydı. Darbeden kısa süre önce Ecevit bu saldırıyla yüz yüze kalmış ve Ecevit hükümeti TÜSİAD’ın gazetelere verdiği ilanlarla sona erdirilmişti!

Darbeciler, darbeden üç gün sonra yayınladıkları ‘16 sayılı bildiri’ ile meşhur 24 Ocak kararlarını (yeni ekonomik düzen) sahiplenmişlerdi. 24 Ocak 1980 kararları Demirel hükümeti döneminde alınmıştı ve mimarı, 1983’te Başbakan olacak Turgut Özal’dı.

Kızıllara karşı yeşilleri palazlandırmak gerekiyordu!

Binlerce insan yurt dışına çıktı. Mülteci oldu. Binlercesi sıkıyönetim mahkemelerinde ‘yargılandı.’ Gözaltında, işkencede öldürüldü. Kaybedildi. İdam edildi. Yıllarca cezaevinde tutuldu. Türkiye solu, dümdüz edildi. Devletin biçimlendirdiği türde bir dindarlık ise, teşvik edildi.

Kızıllara karşı yeşilleri palazlandırmak gerekiyordu!

Türkiye katıksız ve son derece örgütlü/ezici faşizmle 12 Eylül 1980’de tanıştı ve pek de akıllı biri olmadığı her hâl ve sözünden belli olan Kenan Evren, MGK Başkanı olduğu için Eylül faşizminin sembol ismi haline geldi. Anayasa ve yasalar son derece baskıcı koşullarda ‘sivillere’ hazırlatıldı.

O sivillerin pek çoğu rejimin güzide adamlarıydı. Adam yerine konuluyorlardı.

Darbeciler, anayasa henüz kabul edilmeden YÖK’ü kurdu. Başına Bilkent’in kurucusu/sahibi İhsan Doğramacı’yı geçirdi. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’na dayanıp elbirliğiyle binlerce kamu görevlisini, öğretim üyesini, işinden gücünden etti.

Solcu öğretim üyelerinin bir kısmı atılırken onları izleyenlerin bir kısmı, takım elbiselerini giyip ‘makam’ bekledi. Bakan, vekil, enstitü müdürü, dekan, rektör vs. oldu.

Darbeciler, 1980 öncesinden umudu kesmiş toplum tarafından desteklendi

12 Eylül rejimi/faşizmi TSK komuta kademesinin, basınla, işadamlarıyla, akademiyle, şarkıcı türkücüyle, esnafla, köylü ve kasabalıyla vs. birlikte, el ele kurduğu bir düzendi. Darbeciler, 1980 öncesi parti ve siyasetçilerinden umudunu kesmiş Türkiye toplumunun büyük kısmı tarafından desteklendi.

Hazırlık ve tanıtım koşulları ne denli baskıcı olursa olsun, 1982 Anayasası o meşhur ve hacetinde boncuk olan ‘milli iradenin’ yüzde 91.37’si tarafından kabul edildi.

Bu hem bir halkoylaması hem de plebisitti. Anayasa kabul edildiğinde, Evren de cumhurbaşkanı seçilmiş sayıldı.

Seçilmiş cumhurbaşkanı!

Belki de yanılıyorumdur ancak bugün orta yaş üstü seçmen arasında bir oylama yapılsa, 12 Eylül darbesine desteğin hala azımsanmayacak ölçüde olacağı kanısındayım.

Günümüzde bir kesim tarafından yere göğe konulamayan Özal, 1987’de yapılan anayasa değişikliğini siyasi yasaklıların ‘dönmemesi’ için halkoylamasına sunarken, propagandasını ’12 Eylül öncesi’ olaylarına dayandırmış, yurttaşı korkutmaya çalışmış ve yüzde 49’u ikna etmeyi başarmıştı!

Bunları sık sık hatırlamakta yarar var.

Memleketin hala bir YÖK’ü var

2015 seçimlerine giderken, 12 Eylül faşizminin seçim kanunu yürürlükte. Darbecilerin yüzde 10 barajıyla sekizinci seçime gidiyoruz ve bu saçmalığa seçim diyebiliyoruz.

Darbecileri yargılamaktan bahseden iktidar, HDP barajı geçemesin diye dua ediyor, elinden geleni ardına koymuyor. İnsanlar –şimdilik- 90 gün gözaltında tutulamıyor ancak yıllar süren insan hakları kazanımları, iç güvenlik yasasıyla bir çırpıda geri alınabiliyor.

Memleketin anayasasının yarısı değişti, buna mukabil pek çok sorun barındırıyor.

Darbecilerin Diyanet’i, MGK’si, askeri yargısı, yurttaşlık tanımı, zorunlu din dersi şu bu, olduğu gibi duruyor. Siyasi Partiler Kanunu’na göre partiler hala Türk dili ve kültürünü korumak zorunda.

Adında Komünist olan parti kurmak yasak. Memleketin hala bir YÖK’ü var. Üniversiteler iğdiş edilmiş durumda. Rektörler aldıkları oya göre değil, bıyık şekillerine göre atanıyor. Kararları beğenilmeyen hakimler tutuklanıyor.

Evren, kendisinden ne bekleniyorsa onu yaptı

2015’in devlet başkanı, muhalefet partileri aleyhine propaganda yaparken, adını sır gibi sakladığı bir partiye oy istiyor! Hangi birini sayalım. Onlarca yasa ve felaket uygulama. Bu cadı kazanında, 12 Eylül faşizminin mevzuatı ve zihniyeti son derece belirleyici.

Kenan Evren, 12 Eylül faşizminin maşası ve sembolüydü. Kurduğu düzenle, emekçiye karşı sermayeyi, yurttaşa karşı devleti güvence altına almayı hedefledi. Başardı. Kendisinden ne bekleniyorsa, onu yaptı.

Buna mukabil, tek başına değildi. Önünde el pençe duran ve evinde onuruna davetler veren bir kısım ‘merkez medya’ mensupları.

Meslektaşları atılır ve işkence görürken makam mevki bekleyen akademisyenler. Tablolarını almak için kuyruğa giren ve çıkarları için köpekleşmekten bir an olsun çekinmeyen bir kesim sermayedar. Canının kurtarıldığını düşünen ve muktedirin her türünü her daim alkışlamaya hazır, milyonlarca ortalama yurttaş.

Sıkıyönetim komutanları, işkenceci asker ve polisler, berbat hakim ve savcılar, ceberut vali ve kaymakamlar, şunlar bunlar. Bir kısmı öldü. Bir kısmı büyük adam, büyük sanatçı oldu. İşini en iyi bilenler ise yaşlanınca, alanlarının ‘duayeni’ unvanına kavuşuverdi.

İşkenceciler cezalandırılmadı. Herkes biliyor ki, cezalandırılmayacaklar. Yaptıkları yanlarına kâr kalacak.

Pişmanlık duymadığını söyleyen Evren’i çılgınca alkışlayan gençler

Kenan Evren’in 2006 yılında Abbas Güçlü’nün konuğu oluşunu ve ‘hiçbir pişmanlık duymadığını’ söylediğinde salondaki yüzlerce genç tarafından çılgınca alkışlandığını unutmak ne mümkün?

Türkiye’nin bugünkü muktedirleri de kuşkusuz bu önbilgi ve özgüvenle davranıyor.

Önümüzdeki günlerde, her türlü otoriterlik ve faşizmle uyumlu yaşamaya meyyal düzinelerce soytarı, yaşlı cansız bir beden üzerinde tepinecek. Bu sakil gösteri esnasında, asıl büyük acıları çekenleri görmeyeceğiz, duymayacağız.

Arsızlık ve riyakârlığın, bereketli toprağında.

Eğlenceli bir not: Kenan Evren yıllar önce Yavuz Donat’la söyleşisinde, başkanlık sistemi hakkında bugün için son derece anlamlı hale gelen şu cümleleri sarf etmişti: “Dedim ki… Beni düşünmeyin… Benim için yeni bir sistem getirmeyin… Zira benden sonra ne olur bilemem… Öyle ya, biri gelir diktatör olur… Onun için bu konuyu benim dışımda düşünün.”

Nasıl, matrak değil mi?!

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Düzce'de tavus kelebeği görüldü

Düzce’nin Gölyaka ilçesinde fındık bahçesinde bulunan tavus kelebeği, renk ve desenleriyle görenlerin ilgisini çekti.

AA'dan 'çıplaklık' söyleşisi: Cenazeye dekolteyle gidebilir misiniz?

Anadolu Ajansı (AA) yazar Zeynep Merdan’la ‘çıplaklık’ üzerine söyleşi yaptı. Merdan “Cenazeye dekolteyle gidebilir misiniz?” diye sordu.

Kemal Kılıçdaroğlu: Var olmadan var olamamak

İlerleyen günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin var oluşunu kendi var oluşu uğruna feda edip etmeyeceğini hep beraber göreceğiz.

Diyarbekirspor 'barış için' adını değiştirdi: Kobani Spor

TFF 3’üncü Lig ekibi Diyarbekirspor adını ‘Kobani Spor’ olarak değiştirme kararı aldı.

Taşımacılık devi Maersk, İsrail yerleşimlerinden çekiliyor

Dünyanın en büyük deniz taşımacılığı ve lojistik şirketlerinden Maersk, yasadışı İsrail yerleşimlerinde faaliyet gösteren şirketlerle ilişkisini kesti.

Erdoğan'ın bacısı olmayan bir başörtülü var mı?
Çocukluk kahkahalarımızda Alasya, hayatımızdaki karanlık gölgede Evren var

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 793 gündür hapiste

YAZARLAR

Kemal Kılıçdaroğlu: Var olmadan var olamamak

Arda Ekşigil

Bihter Ziyagil'in 15'inci ölüm yıldönümü ve Aşk-ı Memnu efsanesi

Meşerret Şerbetçi

Sessiz çöküş: Anoreksiya nervoza

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

İlke mi, kural mı?

Mustafa Dağıstanlı

Bir Kürt feminist Halide Dündar'ın hikâyesi

Murat Sevinç

Ofansif mizah örneği olarak birkaç anayasa maddesi

Murat Sevinç

Babalar günü bu yıl da coşkuyla kutlanmadı!

Arzu Uzunali

GÜNÜN 11’İ

Şeref Oğuz: Yapay zekayı kavram fetişine dönüştürdük

Akif Beki: Uluslararası sistemin sorun çözme yeteneğinin körelmesi, bana da korkunç geliyor

Fikret Başkaya: Sanıldığı gibi savaşlar büyük idealler uğruna yapılmaz… 

Ferdi Akarsu: ABD öncülüğünde 'yeni' bir sistemin ayak sesleri

Esfender Korkmaz: Demokrasilerde refah talebi artar

Necmettin Batırel: Türkiye bütün askeri tedbirleri aldı

Hande Fırat: Son saldırının sırrı için Erdoğan-Trump görüşmelerinin perde arkasına bakacağız

Arif Kızılyalın: İmamoğlu yok, olimpiyatın yerel ayağı yok!

Nevşin Mengü: Haysiyet mücadelesi veriyoruz

Ayça Söylemez: 'Zincirleme' suç görülen faaliyetlerinin başında basın açıklamaları yer alıyor

Tolga Şardan: Mersin Adliyesi'nde neler oluyor?

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×