BBC Türkçe’nin eski başkanı Murat Nişancıoğlu “Özellikle İsrail–Hamas savaşının ilk zamanında, BBC’nin tarafsızlığını kaçırdığını düşünüyorum” dedi.

31 senesini BBC’de geçiren Murat Nişancıoğlu, 10 sene boyunca BBC Türkçe’nin başkanı olarak görev yaptı.
Nişancıoğlu, dört ay önce emekli oldu.
Medyascope’dan Fatma Yörür’e konuşan Nişancıoğlu İsrail-Hamas savaşı, BBC ve Türkiye’yle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Nişancıoğlu şöyle konuştu:
‘BBC’nin tarafsızlığını kaçırdığını düşünüyorum’
*İnsanlar eleştirmekte haklılar. Bu izlenim sadece Türkiye’de doğmadı. İngiltere’de de çok tartışılıyor. Özellikle İsrail–Hamas savaşının ilk zamanında, BBC’nin tarafsızlığını kaçırdığını düşünüyorum. Hâlâ bile tam toparlayabildi mi emin değilim ama yeterince cesaretli gazetecilik yapmadı ve buradaki tarafsızlık kayması İsrail lehine oldu.
*Böyle bir talep (yukarıdan gelen emir, baskı vb.) ya da yönlendirme yok. Kendi içindeki kültürün ürünü olarak da ortaya çıkan çok girift ve karmaşık nedenleri olan bir sonuç. Temel çekince antisemitizm suçlamasıyla karşı karşıya kalmak.
*BBC biraz toparlamaya başladı. Daha cesaretli bir yayın yapmaları gerekirken cesaretsiz yayıncılık yapmaya başlamışlardı. Bunu yavaş yavaş kırıyor. BBC’nin orada yerel muhabirleri vardı. Filistinli muhabirleri sonra çıkartmak zorunda kaldı. Çünkü kendileri ve aileleri için tahammül edilemez bir durumda kaldırlar. Bir şeyi orada muhabirin gördüğünü görerek takip etmiyorsanız işiniz çok zor.
‘BBC Türkçe değişik vesilelerle hedef haline gelmeye başladı’
*(Basına yönelik baskı hakkında) Bize etkisi 2012’den sonra başladı. BBC–NTV ortaklığında, uluslararası haberleri derlediğimiz Dünya Gündemi adlı bir televizyon programı yapıyorduk. Önce Suriye savaşı patlak verdi ve Suriye savaşının bir unsuru olarak Kürtler ortaya çıktı. Onu haberleştirmek zorundaydık ama ortağımız bundan tedirgin olmaya başladı. Kürt bayraklarının görülmesi, Kürtlerin eylemlerinin yansıtılması ana tedirginlik noktalarıydı. Bunlar kırpılmaya başlandı.
*Asıl doruk noktasıysa Gezi eylemleriydi. Gezi kendi başına 10 gün dünya gündeminin birinci sırasına oturdu. BBC Türkçe içinde bu yapılması gereken bir işti. Bu da sorun çıkarttı. Sonunda o ortaklık askıya alındı.
*Sonra BBC Türkçe değişik vesilelerle hedef haline gelmeye başladı. O zaman Başbakan olan Erdoğan’ın çıkıp “Eyyy BBC” diye bağırdığı günler. Selin Girit’in Twitter mesajlarını hedef almıştı. Soma maden faciası ve Beşiktaş Stadyumu’ndaki patlama gibi örneklerle hedef göstermeler devam etti. SETA raporu sonuncusuydu. Rapor garip bir belgeydi. Üstüne yazıldığı kağıt kadar değeri olmayan bir belge. Sonra sus pus oldular. Nedenini bilmiyorum ama yapılan işin kalitesizliğinden de olabilir devamı gelmedi.
‘BBC devlet medyası değil, kamu yayıncısı’
*Türkiye’de yanlış bir algı var, BBC devlet medyası değil kamu yayıncısı. İngiltere’de bir siyasetçinin en fazla ürktüğü şeylerden biri medyanın diline düşmektir. Kendisi hakkında olumsuz bir şey yazılmasıdır. Bu ülkenin Başbakanı’nı da kralını da canınızın istediği gibi sorgulayabilirsiniz. Kamu yayıncılığının getirdiği sorumlulukla tüm taraflara söz hakkı vererek sorgulayabilirsiniz.
*Türkiye’de muhalif kesimler açısından şöyle bir varsayım var. BBC muhalefete daha yakındır, sempatiktir. Bu da yanlış. 1960’lardan beri sansürlenen konuları BBC yaptı. Hapse atılan o dönemin siyasi liderleri darbe haberlerini bizden dinlediler. Kürt kelimesi telaffuz edilmeye korkulurken BBC Radyo, Kürt sorunun üzerine yayınlar yaptı. Abdullah Öcalan’la mülakatlar yaptı. Bunu, onun tarafını tuttuğu için yapmadı. Toplumda duyulmayan, bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak için yaptı. Haber ve bir hikaye var orada. Hendek çatışmalarını hiçbir şeyden korkmadan, olduğu gibi verebiliyorsanız, o bence zaten hakkaniyetli bir habercilik oluyor. Bir tarafı tutmak zorunda değiliz.
*Bakın bugün hala “terörist midir değil midir?” sorusu var. Bana ne, buna ben karar vermiyorum. Ben olanı anlatıyorum. Teröristse sen karar ver. Bugün Hamas için de burada aynı patırtı yaşanıyor.
‘Bir dönem herkes, Türkiye’nin demokrasiye yöneldiğini düşündü’
*En büyük zorluk BBC’ye, Türkiye’yi anlatmaktı. İran değilsiniz, Rusya değilsiniz, Afganistan değilsiniz.
*Bir dönem herkes, Türkiye’nin demokrasiye yöneldiğini düşündü. “Şimdi daha demokratik bir iktidar var. Türkiye şimdi Avrupa Birliği’ne üye olmak üzere” denildi. Böyle süreçlerde Türkiye öncelikli bir ülke olmaktan çıkıyor. Türkiye’deki hikaye önceliğini kaybediyor. Çünkü başka yerde insanlar ölüyor, savaşlar çıkıyor, azınlıklar eziliyor ve haberci olarak yanılgılarda işiniz zorlaşıyor. Öyle bir dönemden geçtik, o algının kırılması da sanırım 15 Temmuz darbe girişimi sonrasıdır.
*(‘Batı Türkiye’yi şimdi hangi ligde görüyor’ sorusu üzerine) ‘Deficiency’ yani demokrasi eksiği olan ülke. Diktatörlük demez, demokrasi demez ama otoriter rejim lafı kullanılır. Demokrasi eksikliği olan ülkeler yaygınlaşıyor, Avrupa Birliği içinde Macaristan örneği de onlardan biri.