Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Çifte standart ve karşıtına benzeme gibi neredeyse ‘milli’ bir özelliğimiz, bir baş belamız var! Başkasına atılan tokadı kendi yanağında hissetmek şöyle dursun, kendi yanağında patlayan şamarı, rakip bellediğine vururken tereddüt dahi etmiyor siyaset erbabı! Maruz kaldıkları, eleştirdikleri davranışları, düşmanlıkları hiç çekinmeden kendileri sergileyebiliyorlar…
İzmir’in CHP kadroları bu konuda AKP-MHP siyasetçilerini aratmaz oldular. Büyükşehir Belediyesi, Kitap Fuarı’nda Tunç Soyer’e sansür uygulayıp konuşmacı olarak davet edilen barış temalı etkinliklere yasak uyguluyor! Karşıyaka Belediyesi ise Kütüphane Haftası kapsamında düzenlenen, Prof. Ferhat Kentel’in konuşmacı olduğu söyleşiyi iptal ediyor. Üstelik kitapları düşünceleriyle topluma ayna tutan sevgili Kentel’i ‘Atatürk karşıtı’ ilan edip hedef gösteriyor! Bir ay içinde tanıklık ettiğimiz bu iki sansürcü tutum bizzat belediye başkanlarının inisiyatiflerinde gerçekleşen örnekler…
Peki bu insana Erdoğan’ın İmamoğlu’na yaptığının benzeri bir tutumla neden ve hangi hakla sansür uygulanır? Hem de İzmir Barış Forumu’nun (İBF) düzenlediği, barışa dair söz kurulacak bir söyleşi için “Tunç Soyer olursa izin yok” deme hakkını CHP kendinde nasıl görebilir? ‘Demokrat’ olduğu iddiasındaki bir siyasi partinin belediye başkanının kendi küçük iktidarında, yol arkadaşına sansür koyması tam da başta sözünü ettiğim güç zehirlenmesidir. Erdoğan’ın İmamoğlu’na yaptığından farkı olmayan bu iktidar davranışı aslında 40 yılı aşkın süredir bu ülkede neden akan kanın durmadığını da açıklayan bir örnek olduğu gibi CHP’nin iktidar olduğunda nasıl bir tutum sergileyeceğinin de göstergesidir.