ONUR ÖNCÜ
@oencueonur
‘Mavi Vatan’ realist bir doktrin mi, yoksa bir ‘masal’ mı? Türkiye, Karabağ’da, Libya’da her ne yaptıysa ‘benzerini aynen’ İsrail’e de yapabilir mi?
Bu sorular durduk yere ortaya çıkmadı.
Yıllar önce emekli amirallerce ortaya atılan, ancak iktidarın da hemen benimsediği ‘Mavi Vatan’ için emekli büyükelçi, şimdinin CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, Mecis kürsüsünden ‘masal’ deyince ortalık karıştı. Tan’ın bir ‘hain’ ilan edilmediği kaldı. Son olarak eski genelkurmay başkanı ve savunma bakanı, AKP Kayseri Milletvekili, “Mavi Vatan’ı parçalamak isteyenlerin akıbeti malum” dedi.
Aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz Karabağ’a nasıl girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız” deyiverdi. İsrail’den de yanıt gecikmedi. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, “Erdoğan, (devrik Irak lideri) Saddam Hüseyin’in yolunda gidiyor” dedi. Bu kez de Ankara’dan ‘tepki yağdı.’
Peki Erdoğan’ın İsrail çıkışı ne anlama geliyor? ‘Mavi Vatan’ın aslı astarı nedir, niye gündemde?
Bu iki temel konuyu dış politika yazarı Aydın Sezer’la konuştuk.
Erdoğan İsrail’e yönelik açıklamayı neden yaptı sizce?

Cumhurbaşkanı bunu daha önce Yunanistan için de söyledi, sık sık Suriye için de söyledi ve gündeme getirdi. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı bu açıklamaları yaparken tam olarak ne düşünüyor, aslında tam olarak ne söylemek istiyor, bu konularla ilgili benim maalesef oluşmuş net bir görüşüm yok. Ama çok açık bir şekilde, İsrail’e yönelik böyle bir eylemden bahsetti.
O zaman şöyle sorayım, Erdoğan iç politikayı dizayn etmek için mi dış politikada böyle ifadeler kullanıyor?
Kuşkusuz. Bu AKP ve Erdoğan’ın başından beri dış politikayı araçsallaştırıp iç politikanın yakıcı gündemlerinde bu tip tartışmaların yapılması, yani bir anlamda gündemin suni başlıklarla meşgul edilmesi stratejisinin devamı. Bunda bir tereddüt yok. Fakat, açıklamaların dozajıyla alakalı başka sorun var. İsrail ile ilgili konuları gündeme getirebilirsiniz, Netanyahu’yu eleştirebilirsiniz ya da Yunanistan’la ilgili eleştirilerde bulunabilirisiniz. Ancak “Bir gece ansızın gelebiliriz” ya da “Karabağ ve Libya’ya nasıl girdiysek oraya da gireriz” gibi açıklamalar, bir anlamda sansasyonel kalkışmaların yapılmasına da sürüklüyor. Sorunuza net cevap, evet bu şekilde kullanıyor diyebiliriz.
Erdoğan’ın İsrail’le ilgili açıklaması geçmişteki Mısır, Suriye, BAE açıklamalarını da akıllara getirdi. Erdoğan önce sert konuşuyor, bir süre geçtikten sonra da ılımlı bir çizgiye geçiyor…
Siz, “Ilımlı çizgiye geçiyor” dediniz, o biraz hafif kalıyor. Net ‘U dönüşleri’ yapıyor. Örneğin (Mısır Cumhurbaşkanı) Sisi’yle ilgili, Suudi Arabistan veliaht prensiyle ilgili söylemleri, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 temmuz darbe destekçisi olmasıyla ilgili söylemleri vs. Dolayısıyla cumhurbaşkanı net ‘U dönüşleri’ yapabildiği için, bu da gündeme getirdiği söylemin ağırlığıyla alakalı başka bir tartışma konusu açıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı bir ülkeye girmekten bahsediyorsa bu son derece önemli bir açıklama. Ama daha önceki örneklere bakılıp nasıl bir seyir izlendi, nasıl bir süreç izlendiği görüldüğünde o zaman bu sözün ağırlığıyla ilgili yorumlar yapmanın abesle iştigal olduğu ortaya çıkıyor maalesef.
Erdoğan’ın İsrail çıkışının uluslararası camiada yankısı nasıl olur?
Uluslararası camia Erdoğan’a ve Erdoğan’ın açıklamalarına 20 yıldan beri şahit oluyor. Bu açıklamalar muhataplarımızca şiddetle eleştiriliyor. Daha çok Türkiye’nin imajıyla ya da itibarıyla alakalı olumsuz sonuçlarla karşılaşıyoruz. Onun dışında bir yaptırım olarak, farklı bir söylem geliştirme olarak henüz bir şeye şahit olmadık.
O zaman Erdoğan’ın bu çıkışlarına alıştılar?
Kuşkusuz. Türkiye’nin ekonomik açıdan Batı sermayesinin yardımına, kredisine ihtiyaç duyduğu bir ortamda, bu tip ağır ifadelerin elbette bazı sonuçları oluyor. Çünkü sermaye dünyasında, piyasalarda, uluslararası piyasalarda İsrail’e sempati duyan insanların ya da kurumların ne kadar çok olduğunu biliyoruz. Bu tip söylemlerin ülkeye dış politikada hiçbir getirisi olmadığı gibi -kaldı ki iç politikada da ne getirdiği ne götürdüğü tartışılır- dışarıda bir tepki oluşmasına da yol açıyor.
İsrail’in de açıklaması çok sert… Erdoğan’ın sözleri İsrail tarafından bir tehdit olarak yorumlandı. Bu karşılıklı sert sözlerin fiili bir yansıması olur mu?
Hayır, olmaz. Bunu Erdoğan da biliyor. İsrail açısından da olmaz. Maalesef bu tip açıklamaların gerçeğe dönüşmesiyle alakalı kimsede bir beklenti de yok. Bu sözler tartışılırken ciddiyetiyle de alakalı ipuçları veriyor.
Buradan ‘Mavi Vatan’a geçmek istiyorum. Tartışmayı nasıl yorumluyorsunuz?
Bu tartışmayla ilgili iki şey söylemek gerekiyor. Biri ‘vatan‘ kelimesinin tam olarak sözlük karşılığına bakmak lazım. Vatan, bir ülkenin yasama, yürütme, yargı yetkilerini kullanabildiği alanlara deniliyor. Birincisi bu. Denizlerle alakalı bir vatan kavramı kullanacaksak -ki bu doğal bir hakkımız- bunu münhasır haklarımızın kullanıldığı karasularıyla sınırlandırmamız gerekiyor. Türkiye karasularının sınırları Türkiye’nin mavi vatanıdır. Burada herhangi bir eleştiri söz konusu olamaz. Tekrar ediyorum. Karasularından bahsediyorum. Yani denizin dibi, üstündeki su kütlesi ve onun üstündeki hava sahasında tam egemenlik haklarını ve yetkilerini kullandığınız sahaya vatan da diyebilirsiniz, mavi vatan da diyebilirsiniz, beyaz vatan da diyebilirsiniz. Dilediğiniz her türlü kelimeyi kullanabilirsiniz. Burada herhangi bir tereddüt yok. Bu da herhangi bir vatan toprağını korumakla mükellef silahlı kuvvetleri ya da her kimse onlar için milli bir görevdir.
İkincisi, Türkiye’de ‘Mavi Vatan’ kavramını ve tanımını kullananların temel olarak düştükleri iki temel hata var. Bunlardan biri ‘Mavi Vatan’ diye kıta sahanlığı haritasını kullanıyorlar. Kıta sahanlığı sadece denizin dibindeki maden ve minerallerin çıkartılmasına müsaade edilen, sınırlı egemenlik hakkı tanınan bölgelerdir. Bunun üstündeki su kütlesinde bir hakkınız yoktur, üzerindeki hava sahasında bir hakkınız yoktur. Akdeniz’de olduğu gibi Ruslar gelir orada tatbikat yapar, füze atar, balıkçılar orada dolaşır vs vs. Dolayısıyla orası vatan değildir. Vatan olmayan bir yerin vatan olarak adlandırılmasına ne yazık ki masal da diyebilirsiniz buna, hikaye de diyebilirsiniz, istediğiniz her türlü sıfatı kullanabilirsiniz.

İkinci hataya düştükleri konu, Libya anlaşmasıyla ilgili olarak ortaya çıkan tartışmalardan kaynaklanıyor.
Nedir o anlaşma?
2019’da Libya’yla imzaladığımız deniz alanlarını sınırlama anlaşmasıyla belirlenen çizgiye kadar biz ‘Mavi Vatan’ sınırlarını taşıdık. Orası karasuları değil. Sadece kıta sahanlığı. Neden vatan kelimesini kullanma gereği hissediyorsunuz?
İkincisi, Libya’yla anlaşmada muhatap aldığınıç hükümet meşru bir hükümet değil. AKP’nin kamuoyuna meşru diye lanse ettiği o hükümetin görev süresi 2017’de bitti zaten. Yani olmayan bir hükümetle anlaşma imzaladınız. Anlaşmanın uluslararası hukuk açısından bir geçerliliği yok. Kaldı ki bu söylediğime rağmen, “Yok o hükümet meşrudur. İmzaladık haklıyız” derseniz o zaman da 2105 tarihli Süheyrat Anlaşması’nın açık hükmü var, uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalar doğudaki meclisin onayına tabii. Burada meclis onayını da aramıyoruz. Zaten hükümet meşru değil. Dolayısıyla olmayan bir hükümetle yapılan bir anlaşmaya istinaden siz gidip Libya anlaşmasını yapıp oraya kadar vatan algısı yarattınız. Yunanistan bunu kendi çıkarlarına uygun görmediği için gitti Mısır’la bir anlaşma yaptı. O anlaşma bizim Libya anlaşmasıyla çizdiğimiz sınırın üstüne geldi.
O zaman ‘Mavi Masal’ söylemi doğru mu?
Namık Tan’ın masal tanımlamasını bir açıdan doğru buluyorum. Aslında masal değil de masaldı demesi lazımdı. O iş bitti yani.
Ama Hulusi Akar, “Mavi Vatan açık bir gerçektir, masal değildir” diyor…
Şimdi Hulusi Akar söyledi diyorsunuz. Yani vatan kelimesi bu kadar dejenere edilemez. O kadar ucuz değil. Siz gemi bile dolaştıramıyorsunuz. Gemileri Somali’ye gönderiyorsun. Enerji bakanı “Orada doğalgaz yok” diyor. Siz Antalya Körfezi’nden burnunuzu zaten dışarı çıkartamıyorsunuz, sonra “‘Mavi Vatan’ı savunacağız” vs. diyorsunuz. Böyle bir yaklaşım ciddiyetle de bağdaşmıyor, teknik olarak tanımlarla da bağdaşmıyor.
Muhalefet bunu bir yayılmacı politika olarak değerlendiriyor. Öyle mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadeniz, Akdeniz, Ege’deki karasuları ‘Mavi Vatan’dır. Bunun ötesinde bir vatan iddiasıyla gidiyorsanız, buna herkes her şeyi diyebilir. Yayılmacı da derler, şoven de derler, emperyal de derler. Bunu başka bir ülkenin bize yapmış olmasını düşünebiliyor musunuz? Kimse ‘Mavi Vatan’ kavramına itiraz etmiyor. Hulusi Akar, ‘Mavi Vatan’ diyor. Hulusi Akar’a sormak lazım, sizin eski bir genelkurmay başkanı olarak vatandan anladığınız nedir? Siz kıta sahanlığını vatan olarak mı görüyorsunuz?
İktidar bunun böyle olduğunu bilmiyor mu?
Bilmiyor mu değil, iktidar bunun böyle olduğunu öğrendi. O yüzden Akdeniz’de gemi dolaştırmıyor. Avrupa Birliği ve ABD, Libya anlaşmasının yanlış olduğu konusunda baskıyı kurdu, Türkiye de buna uyuyor. Bu tartışmaya hiç Erdoğan girdi mi? Yok. Niye girmiyor? Türkiye, Akdeniz’de gemi dolaştıramıyor.